Gökmen Yener: “Düzyazı beni özgürleştirdi diyebilirim.”

Gökmen Yener: “Düzyazı beni özgürleştirdi diyebilirim.”

Gökmen Yener’i Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi’ndeki eğitim dönemlerimden beri tanırım. Onunla olan dostluğumuzun harcı edebiyattır. Zira bizi bir araya getiren çekim gücü edebiyata olan tutkumuz oldu. Ve bu tutkumuz vesilesiyle iki sayılık da olsa bir fanzin macerasına giriştik. Şimdiyse kendisi üçüncü kitabı olan ”İz Sürenler Vardiyası”nı çıkardı. Onula ilk kitabı olan ”Çoktan Ölmüş Gökmenler Cumhuriyeti” (şiir) ile başlayıp ikinci kitabı ”Ulak ve Tanık” (roman) ile devam eden yolculuğunu, mevcut durağı olan ”İz Sürenler Vardiyası” (roman) üzerinden konuşacağız. Mertcan Fırat: Sence, Gökmen Yener ”İz Sürenler Vardiyası” ile edebiyatın hangi merhalesine vardı ve bu merhalede hangi meseleleri üstleniyor? Gökmen Yener: İz Sürenler...

“Gündüz Rüyaları”ndan “Geyikli Gece”ye

“Gündüz Rüyaları”ndan “Geyikli Gece”ye

Aysun Öner: Fulya Çetin’in “Gündüz Rüyaları” ve İlhan Sayın’ın “Geyikli Gece” isimli sergileri Yapı Kredi Kültür Sanat’ta “Bir Arada” başlığı altında buluştu ve bizleri de bu röportajda buluşturdu. Öncelikle hoş geldiniz. Bu ikili buluşmalar da sanat dünyasına hoş geldi diyelim. Bu buluşmalar ilk bu sergide başlamadı tabii… Peki nasıl doğdu bu ikili sergiler fikri? Didem Yazıcı: Hiçbirimiz birbirimizden bağımsız yaşamıyoruz. Bireysellik ve kendi kendine yetme fikri abartılabiliyor. Oysa hiçbirimiz birbirimizden bağımsız değiliz ve bir aradayız. Dolayısıyla “Bir Arada” olma hali ve hayatın kendisi zaten; kolektif bir olgu. Karma sergilerde bu daha belirgin. Kişisel sergiler ise tek bir sanatçının pratiğine odaklanıyor....

Bir Entelektüel Harita: Baudrillard’ın Nietzsche’den Simülasyona Yolculuğu

Bir Entelektüel Harita: Baudrillard’ın Nietzsche’den Simülasyona Yolculuğu

Anlattığınız bu düşünsel kırılmaların [kavramların parçalanması,  teorinin çözülmesi ve düşüncenin kendi kendini tüketen yapısı] arka planında etkili olan  belirli isimlerden söz edebilir miyiz? Nietzsche, Marx, Freud, Durkheim, Saussure, Mauss  gibi düşünürlerin bugün sizin açınızdan taşıdığı önem nedir? En fazla yakınlık hissettiğiniz  isim kim olurdu?  Yıllar içinde işler elbette değişti. Mauss başlangıçta benim için oldukça  önemliydi, ama hiçbir zaman baskın bir etki oluşturmadı. Freud ve Marx herkes için  olduğu gibi benim için de önemliydi. Nietzsche ise şahsen benim açımdan, en önemli  olmaya devam eden figür; fakat bu, onu açıkça bir referans noktası olarak aldığım ya da  sık sık alıntıladığım anlamına gelmiyor....