Apollon ve Dionisos Arasında: Sandrine Prévot

Fransız asıllı ressam ve akademisyen Sandrine Prévot’un Karaköy’ün ilginç yapılarından Nimet Han’daki atölyesindeyim. Burası, dışarıdan bakıldığında bir han gibi görünse de çatısında şapeli olan tarihi bir bina. Şimdilerde bu alanda, mistik ambiyansı ile herkesi büyüleyen bir sergi alanı da mevcut.

Fransa’nın güneyinde doğup büyüyen Ressam Sandrine, Montpellier’de hukuk eğitimini tamamladıktan sonra, Paul Valery Üniversitesi’nde sanat tarihi eğitimi almış. Berlin Sanat Akademisi’nde bu eğitimine devam etmiş ve uzun yıllar Berlin’de yaşamış. Çeşitli atölyelerde bağımsız sanatçı olarak çalışmalarda bulunan Sandrine Prevot Berlin ve İstanbul’da birçok sergiye katılmış.

Yeni ilhamlar arayışı içinde 2013 yılında İstanbul’a gelmiş ve şehrin yaydığı enerjiye hayran kalarak burada yaşamaya karar vermiş. Şu anda Marmara Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak ders vermekte ve aynı zamanda bağımsız sanatçı olarak çalışmalarına devam etmekte.

Sandrine, eserlerinde Nietzsche’nin Dionizyak ve Apollonik arasındaki düalizm anlayışıyla şaşırtıcı bir biçimde örtüşmekte.

Nietzsche, eski Yunan mitolojisini incelerken bu uygarlıklarda iki farklı eğilim gördüğünü anlatır bizlere: Apollonik Eğilim ve Dionizyak Eğilim. Sokrates öncesi Yunan felsefesinden derinden etkilenen Nietzsche, Apollon ve Dionysos tanrılarının anlamsal açılımlarını yeniden ele almış ve şuan hayata yansıyan dinlerin kökenlerinden tutun da, kültür ve sanata dair yansımalarının bu iki eğilimin mücadelesi şeklinde olduğunu anlatır.

Bu iki akımdan Apollonik, yani Apollonvari olanı akademik bir eğilimdir. Yazıları pürüzsüz ve duygusuzdur. Laf kalabalığının içinde ne anlattığı belli olmaz. Dionizyak ise adını aldığı şarap tanrısının sarhoşken konuşması gibi süssüz, gösterişsiz, saf ve temizdir. Dionizyak eğilim, türkülerden ve şiirlerden beslenerek yüksek bir lirizme ulaşırken, Apollonik eğilim duyguları öldürmeyi marifet sayar.

Tıpkı Nietzsche gibi, Sandrine Prévot da rastlantının gerekliliğini vurgulamak istiyor.

Onun resimleri öncelikle dışavurumcu ve ritmik; müzik eşliğinde yaratılmış olup, bazen dans eden hafif figürleri, bazen de edebiyat, tarih, mitoloji veya otobiyografik öğelerle bağlantılı sembolik figürleri ortaya çıkarıyor.

Daha sonra, eserleri Dionizyak olmaya devam etmekle birlikte giderek daha Apolloncu, yani daha yapısal hale gelmiş: Temsil, rüya ve kehanet dünyası…

Apollonculuğun ölçüsü, Dionizyak dünyanın ölçüsüzlüğüne karşı durur. Böylece, bu iki dünyanın karşıtlığı ardışık eserleri yaratacaktır.

Çokluk içinde birlik (rastlantının zorunluluğunu kabul etmek) ve ebedi dönüş (aynının dönüşü değil, daha güçlü, kin beslemeyen bir insanın dönüşü).

Gelecek projelerinde Sandrine Prévot’un eserleri, Dionysos’un özgürlüğünü simgeleyen ritmik desenlerle, Apollon’un yüce düzenini ve kehanetini tasvir eden zarif kompozisyonlarla zenginleşecek gibi görünüyor.

 

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.