Benim ettiğimi, siz sakın yapmayın; e mi! Hârika bir roman okuyorsunuz, diyelim ki, keyiften keyfe sürüklenmektesiniz; oh ne âla… Roman sizi her yanınızdan kuşatmış, hani hep söylendiği gibi, ¨elinizden bırakamıyorsunuz! ¨ Okuduğunuzun filmi çekilmiş mi diye merak ettiniz; olur a! Sakın merak etmeyin, kitap bitsin sonra meraka düşersiniz; her şey sırayla olmalı. Hazır eliniz altında...
Son Yazılar:
“REWIND / SLOVENYA” SERGİSİ 6 KASIM’DA CERMODERN’DE
ARTWEEKS: SANAT FARKLI BİR VAROLUŞ TARZIDIR
Bir Anlam İnşa Etme Kılavuzu
Gotik Kalkışmanın İzinde
Offspace: Sanatı Sıradışı Mekanlara Taşıyan Yeni Nesil Pop-Up Galeri
ÖZGÜR BALLI İLE YAPAY ZEKA VE DİJİTAL SANAT ÜZERİNE
DEVRİMDEN KARŞI DEVRİME, KARŞI DEVRİMDEN YENİDEN KURULUŞA
Nihat Özdal’ın Umami’si Üzerine
Eksanat Sanat Seçkisi 2 Çıktı
Zeki Demirkubuz’un Objektifinden: 1 Kasım’da CerModern’de Açılıyor
“Elit” ve Türevi Sözcüklerin Çeviride Yarattığı Zorluklar
Hafızanın Kartografyası: Nilhan Sesalan’ın Maddenin Poetikası Üzerine
7 ve anne (Şiir)
Jandarma (Şiir)
İçeriden Dışarıya: Bayburtlu Kadınlardan Hikâyeler
Yeni Kitap // Spinoza Marx’la Buluştuğunda // Tracie Matysik
GÜNEŞE UÇAN KANATLAR
İçteki Putların Çağı: Asaf Hâlet Çelebi’nin “İbrâhim” Şiiri Üzerine Bir Okuma
Ankara Film Festivali’nde ‘Taptaze’ filmler
Kategori: Litera
BİR TÜRK ROMANI NİÇİN YOKTUR?
Tanpınar, “Bir Türk romanı niçin yoktur?” diye sorduğunda yirminci yüzyılın başlarındaydık. Henüz 29 yaşındaydı ve kendisinin de ifade ettiği gibi, bu suali ilk soran değildi. Doğurgan konulardandır bu… Magazine yakınlığı, gıybete müsaitliği, iştahını kabartır vasatların ve dahi çaylakların. Eskimez de üstelik, her daim günceldir; sağına soluna bir iki sözcük eklenir ve “Türk edebiyatında klasik yoktur”a...
FELSEFÎ BİR SORUNSAL OLARAK İKİNCİ YENİ ŞİİRİ
Her bilimsel fenomen ve çalışma, özü gereği kavramsal değer dizgelerine sahip birer çözümleme alanıdır. Bu kavramsal dizgeler, yapılan çalışmanın sınırlandırılmasını, daha da önemlisi, çalışma alanının belirlenmesini sağlar. Fakat bu alan belirleyimi, özü biçimin gerisine iten, düşünsel olanı özsel olandan üstün tutan yaklaşımlara yakınlaşma tehlikesini de beraberinde getirir. Formel ve kesin bilimlerin endiksiyotif ve analojik yaklaşımları;...
Kasımveresiye’dir; Kasımda Ödenecektir
Türk edebiyatında II. Dünya Savaşı dönemine ait romanların sayıca azlığından ara sıra söz edilir. Kurgulanmış metinlerin çoğu, ülkenin son dakikada Almanya’ya ve müttefiki Japonya’ya savaş ilan edişi dikkate alınmazsa, aslında teyakkuzda kalıp savaşa girmemiş olması nedeniyle cephelere ait değil, tümüyle toplumsal sorunlara yöneliktir. Dönemin Milli Şef’i İsmet Paşa’nın ¨Hudutlarımızda her taşın altına bir asker koyduk¨ sözünü...
ORHAN KEMAL’İN ‘KIZ MESELESİ’ VE NÂZIM HİKMET
Her sene 2 ve 3 Haziran tarihlerinde içimi bir hüzün kaplar. Çünkü Cumhuriyet sonrası Türk edebiyatında, eserlerinde kendimi en çok bulduğum edebiyatçılardan üçünün vefat tarihleridir: 2 Haziran 1970 Orhan Kemal, 3 Haziran 1963 Nâzım Hikmet, 2 Haziran 1991 Ahmed Arif. Bir yazarı ya da şairi sevmişsem onların günlük yaşamlarını, mektuplarını, günlüklerini merak eder ve irdelerim....
Anlam Üzerine
Sanat nesnesinin anlamının kolaylıkla çözülmesi onun enigmasının olmadığını ve labirentin çözüldüğünü fark etmektir. Nereye gideceğimizi biliriz artık. Yapıt açık ve her şeyiyle ortadadır. Ancak beğeni çağından bu yana bu anlaşılır bir durum. Aydınlanma ile birlikte beğeninin sorun edildiği felsefi estetik, beğeni sahibi olmanın birikim istediği bir zümrenin kültüründe anlamak ve değer vermek, yargıda bulunmak konusunda...
İdris Sezgin Şiirine Bakış Denemesi
İdris Sezgin’in Yasakmeyve yayınlarından çıkarmış olduğu Doğu’nun Belleği (Ekim 2015 ) kitabı, doğunun izinden batıyı, batı izleğinden doğuyu, yaşanmışlıklar ve yaşanmamışlıklar arasından şairlerin ortak bir duyarlılığına yaklaştırır, var olma kaygısıyla hesaplaşır şiirlerinde. Birey olmanın getirdiği savrulmaları bir misafir gibi karşılar doğu belleğiyle ve teslim eder şiirini, ama insanın doğusundan gidemeyeceğini bilir de bırakır, kitaptaki...
Hepimiz Siyah Poşetten Çıktık…
Uzun zamandır söylemek istediğim bir şey bu. Kendi kendime düşünüp durduğum, abartmış olacağım ihtimalini göz ardı edemediğim, alalede bir şey… Bilirsiniz, “felsefe yapmak” dilimize olumsuz manada girmiştir. “Amma felsefe yaptın” deyiverirler alnının ortasına. Öte yandan, kahve köşelerinde, ayak üzeri sohbetlerde, ağız bulan konuşur. Dostoyevski, Gogol’e atfen; “Hepimiz onun Palto’sundan çıktık,” der. Ben de şöyle eğiyorum...
Temsil-iyet krizine bir geç-iş.
Jean-François Niceron, “Anamorphose: Louis XIII in front of the crucifix” 1638-42. “Görmekle her yer arzuya açılır, fakat arzu görmekle tatmin olmaz.” Jean Starobinski Temsiliyet, yargı gücünü iyi kullanan erklerin giyindiği toplumsal maskedir. Bir temsiliyet formu ve formlarının tarihsel çerçevede düşünülmesi ve sosyolojik olarak düzenlenişi, burjuva toplumunun çok değişkenli örülmüş (publicus) kamu modeline dayanır. Fakat genel...
HALA BAUDELAIRE KADAR YALNIZIZ
Sanatı endüstrileşmeyle birlikte düşündüğümüzde kabaca üç dönem saptıyoruz: Endüstri devrimi öncesi, endüstri devrimiyle kültür endüstrisi arası ve kültür endüstrisi sonrası. Bu dönemselleştirme, kapitalizmin geçirdiği aşamalara da denk düşüyor elbette: Pre-kapitalist dönem, sömürgeci kapitalizm, postkolonyal globalist kapitalizm. Her şeyi metalaştıran yeni bir paradigmanın evrensel ölçekte egemen hale gelmesiyle birlikte sanat yapıtı da ister istemez metalaşacaktı. Özerk...






![30422010_10214186150879823_507801463_n[1] İdris Sezgin Şiirine Bakış Denemesi](https://ekdergi.com/wp-content/uploads/2018/05/30422010_10214186150879823_507801463_n1.png)


