1990’ların ortasında New York’ ta Mevlana filmini ve Mesnevi’den tiyatro oyununu yaparken, ABD’de ki Mevlana konusunda araştırmalar yapıp, kitap yazan kişilerle temasa geçtim. O yıllarda Mevlana konusunda kitap yazmış veya eserlerini çevirmiş kişi sayısı bir elin parmaklarını geçmiyordu. Bunlardan en bilgili sadece üç kişiyi buldum ve onlarla uzun görüşmeler yaptım. 2000’lerin ortasına doğru ise Mevlana Amerika’da...
Son Yazılar:
VAN GOGH’UN 90. ÖLÜM YILI: MÜŞFİK KENTER’İN NEW YORK MACERASI
Yenidoğan Kokusu (Şiir)
Hakikat yolunda kesik (Şiir)
İLK SESSİZLİK (ŞİİR)
Yavuz Çetin’in Melodileri, Yıldızlarla Buluştu
Ketebe Çocuk Ağustos ayını üç kitapla karşılıyor
TOLSTOY: SANAT NEDİR?
Gönül Bağı (Şiir)
Mavi (Şiir)
Kasım’a notlar (Şiir)
…aşk? (öykü)
g o d o t (şiir)
Oksitosin (Şiir)
miras (şiir)
Deniz Kızı (Şiir)
İşte Çekiç: Aki Kaurismäki
Nietzsche ve Torino Atı Filmi Üzerine
Çürü Yen (Şiir)
alogos (şiir)
Kategori: Litera
boş vestiyer (şiir)
bu yapraklar hışırtısı karanlık bir gecenin iç geçiriyorum pencerelere doğru koşmaya kırmızı renkte olan her şeyi reddediyorum zorluyor kendini kafeste tutuklu mutluluk kuşları ağaçlar uyumuş toprak rahat ediyor biraz ne de olsa kök damarları suyu çekmiyor artık evin içinde dış kapının hemen yanında bir vestiyer kimse yok boş duruyor şimdilik saat on ikiye kadar radyo...
BİR YOLCULUĞUN GÖLGESİNDE: UZAKTA BÜYÜYEN ÇOCUK (ÖYKÜ)
İnsan bazı yolculuklara bir bavulla değil, bir ömürle çıkar. Ben öyle çıktım bu yola. Yola düşmeden evvel sırtımı yasladığım koltukta, zihnimde bir duvar kâğıdı gibi asılı duran geçmişin gölgeleriyle vedalaştım. Gökyüzü yorgundu, ben daha da yorgun… Ama içinde umut serpintisi taşıyan her yorgunluk, aslında bir yeniden doğuş sancısıdır. Bu yolculukta belki oğluma kavuşacaktım, belki kendime....
Teşbih Çekerken Düşündüklerim (Şiir)
Ben ne zaman, sabahı hohlayıp külle ovarak söze başlasam gelecek külliyen geçmiş, talan edilen deneyimler hatıra olur olacaklar olmayacak, olmayacaklar olacak, alacaklar borç olur. Ben ne zaman, yanlış rüyalarda sabahlayıp güne başlasam gökçekimi’nden kurtulan lirik ve diyalektik bir kitap yere düşer o’saat aktivist yeniden militan, yarçekimine tabi alıntılar ve dipnotlar sahici olur. Ben ne zaman,...
kiraz ağaçları (şiir)
ne dersin… kiraz ağaçları altında bak bir filika kaçıp kurtulalım mı? üç sene yaşarız öldüğümüzü duyarlar büyük ateşler yakarlar elmas bir nehir akar hangi denize kavuşur önce kiraz yeriz eteğin kirlenecek olsun artık nokta Resim: Paul Klee
Defneli, Leylalı (Şiir)
Bir hayat, dört köşelisinden kesin dönüş, bir ortaoyunundan. Altın boşluğun yüz çeşidinden keskin bir dönüş. Estiğinde rüzgarlar, kokulu, savurgan toplanırdık masada, yüzümüz içe dönük. “Çocuklar uyanır, berrak bir su gibi akardı hayat” fundalı, defneli, leylalı. Resim: Andrew Wyeth
Kalbim Sarsılır Ülke Olursun (Şiir)
tesadüflerin tırmaladığı bir soru işareti aramızda salınmakta demiştim bir vakit, öyle işte, bir yanım bir şarkının içinden esintiyle geçen günlerin özlemi diğer yanım reflüsü şiddetlenmiş bir balıkçının hüznü dünya desen kaplumbağaları inciten unutkan bir çayır, nano teknoloji sapmasıyla akbaba kesilen gelecek sevincini geometrik tasarımlara bırakan akara gölgedir bu müzayedede seni düşünmek, bilirim bulut dansıdır gamzesini...
Denizlere giden yılan (Şiir)
Her sloganda atılan gibi Biz kazanacağız bir gün, senle ben. Her yarım kalmış zafer gibi Kazananları belirsiz, karışmış biraz toprakla Uzanmışlarsa da semaya bilirler kazandıklarını içten bir tutkuyla. Öyle sanılan gibi de çok şaşaalı, gürültülü değil Senle ben kazanacağız sessiz, sedasız. Kimi devrimcilerin yanında karışmış vaziyette Biraz toprakla. Resim: Marc Chagall
ÖYKÜM (ŞİİR)
Hep istedim kök salayım. Talih bu ya, göçebelik düştü bana Ağaçlığa öykü-nürken, kuş olmaklığa şiir Soluklandığım hanlardı dallar, geçip gittim o adamlardan. Gökyüzümdü salt benim olan. Onun oldum. Dilerim son göçümde yine mavi, edepsiz Kırılıversin kanatlarım o hür tarlada. Resim: Matisse
BİBLO (ŞİİR)
tatlı şurup kaldım kavun kokulu saf su ile çalkalandım. zehri sağılmış yılan kadar tehlikesiz. siniri alınmış diş kadar sancısızım öfkemi kaybedeli ahşap bir çan kaldım pencere önünde tok sesli öfkemle biz parmaklarını birbirine takmış iki tırmıktık. iki bezelye kabuğunda iki muhafızdık sınırda şimdi gelseler ki geldiler sınırları aşsalar ki hoyratça vursalar kırsalar yalan...