1.
Uçurum.
Vedanın gözyaşları.
Büyük bir kırgınlık ve yenilmişlik.
İlk kez kendi için ağlamak.
Son melankoli. Korku yok.
Çünkü asıl yaşamak korkusu sarıyor bir zamanlar aşkla yanan bedenni. Böyle olmamalıydı: (Korkunç kelime)
Az sonra bitecek ama….
Damlalar: Boş gözlerle dünyaya bakış. Dehşet yok. Kötü bir sevgiliye sarılmak gibi her şey. Ölüm de öyle…
Düşerken ne hissederim, o da yok. “Karar verdim, yapacaktım; bir daha bir şey hissetmemek isteğiydi bu: acı duymama arzusu..”
Brief Encounter’in* o büyülü sözü geliyor giriyor beynine. Sanki her şey doğalmış gibi. Sanki bir felaket kıyısına ölüm dalgaları çarpmıyormuş..gibi..gibi.. gibi.
Hem de o anda. O kadar kısa sürede yitişi değil de bunları düşünmek: “Raskolnikov sendromu”** sanki
İlk kez kendine acıyarak, sessiz ve tükenmiş olarak ağlıyor. Başladı ve bitti işte. Acı belirgin. Ve dehşet verici. Sadece o acıyı duymamak..Bunun için. İşte. Veda.
Neler neler olmuştu. O kadar işte: Neler neler olmuştu ve kontrol edememişti hiçbir seyi: yaşlar bundan.
……….
Yazlık giysilerin serinliği. Güzel genç kadın. Kafeye giriyor kitaplı kafeye. “Çağdaş Sinemanın Tarihi”
Terbiyeli genç bir erkek, eliyle işaret ediyor yan masadan, dikkati çekebildiğinde fısıldıyor: “Kaleminiz var mı?” Uzatıyor gülümseyerek. Delikanlı eliyle teşekkür selamı yolluyor.
Araştırma kitabını ödünç almak için, yöneticiye kimlik bilgileri iletiyor. Bakıyor. Delikanlıyı görüyor. O da arkada bekliyor. Selamlaşıyorlar. Çocuk ondan en az on yaş küçük.
Delikanlı onun yanında yürüyor.
–Akademisyen misiniz?
–Edebiyat Fakültesi Doçent.
Delikanlı Resim alanında yüksek lisans öğrencisi. Sohbet ve uzun yol. Genç soruyor ona: Görüşelim mi bir gün? Olur, diyor kadın. Neden olur, diyor bilmiyor. Arzuların gençlikle buluşması?
Galiba.
…….
Telefon.
–Bugün belki sizinle…
“Olur”, diyor kadın.
Sadece rica etsem bana gelebilir misiniz? Duraksama; “Adres verin.” Direksiyonla yirmi dakika. Çok hazırlanmış kadın. Neler olacağını biliyor. İç çamaşırını bile prova ediyor. Ayna karşısina geçiyor, şaşkın bakıyor kendine: “Ne yapıyorsun sen?”
Eşinden ayrılalı ilk buluşma biriyle. Hem de çok genç biri…
Biri..biri…biri…Suçluluğu bastırma arzusu. Aynı zamanda tenin alevli arzusu.
Sohbet güzel. Sonra sanat ve çıplaklık. Soyunuyor. Siyah çamaşır da çıkıyor. Bir gençle titreyerek sevişiyor, ruhu tutuşarak.
“Bitmesin bu an bitmesin, hatta yüz yıl sürsün..” Alevde yanmak sonrası. Ve sanki yeniden gençleşiyor sanki genç kollarda..Sürecek belli,bu tensel deprem her gün büyüyerek…
Eve dönüyor, ilk gün:
“Sen benim her şeyimsin” mesajı.
Hiç yaşanmamış bir duygu.
Tenselliğin alevi. Çizgidışı her tür fantezide kendini kaybeden otuz dokuz yaşında bir kadın. Bilim ve sanat insanı…
Kolejdeki kızı dönüyor eve. On yedi yaşında. Erkeğin evi mekan oluyor zorunlu olarak.
Adam ilgi. Adam sevgi. Adam aşk.
Ama ona göre çocuk.
……
2.
Fakülte yönetimi.
–O kişinin okulun Edebiyat Fakültesi beklemeli öğrencisi olduğunu biliyor muydunuz? Yüksek lisans, mezuniyet yok.
Yıldırımlar çarpıyor beynine.
Ve etik kurulu. Ve ihraç.
“Orospu oldum…” Kariyerim mahvoldu. Şu an? Uçurumdan aşağı gözyaşları damlar mı, öyle oluyor. Askılı çiçekli elbise, uzun yırtmaçlı.
Raskolnikov sendromu yine: “O an aşağıda biri olsa, bacaklarıma baksa?”
……
Sonrası?
“Anne ben biriyle tanıştım.
Çok yakışıklı sevecen…” Günler, aylar önce konuşulmuş şeyler.
Kız uyuyor. Telefonu çalıyor.
Kız uykuda. Anne bakıyor: Kim?
Sendeliyor. “O.” Kariyerini mahveden adam. Hiç yapmadığı şey; telefonu karıştırıyor. Bayılacak gibi. Akıl almaz sevişme sahneleri.
Tek kurşun.
Ve buraya kadar yürüdü.
Gözünde yaşlar. Telefonun kaydını açıyor: Çığlığı geride, parçalanmış bedeni. Son görüntüler birtragedya gibi…
……
Sorgu.
Birinci tanık öğrenci…
İkinci tanık öğrenci…
Hepsince, onun incelikleri anlatılıyor.
Kız. Tuhaftır annesinden çok sevdiği kişiye yanıyor, tenindeki alev.
“Aşk öldürür”, diyor kitap.
……..
Ne macera, diyor Perla kitabı kapatırken. Annesini arıyor: “Canım annem seni çok seviyorum..”
–Kızım ben de seni…İyi de neden gerekti?
Bir bisikletli geçiyor ıslık çalıyor ağaç dibinde sereserpe oturuşuna.
Eskiden olsa kızardı.
________________
*David Lean/”Brief Encounter/ 1961
“Gururum kırılmış incinmiştim; biraz kırgın ve kanatları kırık..bozguna uğramış gibiydim. karar verdim ‘yapacaktım’; bir daha bir şey hissetmeme arzusuydu bu..acı çekmeme isteği..
ama yapamadım cesaretim yoktu.”
**”Raskolnikov Sendromu/ Suç ve Ceza Romanında cinayet işlemeye giden bir insanın yolda, ilgisiz şeyler düşünmesi, çevreyi incelemesi gibi ‘olaydan kopuş’ durumu (A.Ö)
Bir Cevap Bırakın