YENİDEN BAŞLAYAN AVANGARD: KAVRAMSAL SANAT

Kavramsal sanat en basit haliyle düşüncenin ya da kavramın somut nesneden daha önemli olduğu sanat pratiği şeklinde tanımlanmaktadır.

Modern sanat tarihi, avangard ve modernizmi siyasal ve sosyal formasyonlarından arındırmıştır. Avangard sonunda modernizmin en aykırı, en yeni, en son ifadesi ve stili gibi alışılagelmiştir. Raymond Williams’a göre, egemenlik peşinde yeni kimlikler arayan bireyin en aykırı temsillerinden oluşmuştur. Oysa Peter Bürger, modernizm ile avangardın birliğini bozmuş, bu terimlere ilişkin muğlaklığa da son vermiştir. Onun düşüncesine göre, avangard, modernizmin öngördüğü kurumlaşma/ özerkleşme çizgisine meydan okumaktadır. Bürger‘in Rusya’da Ekim Devriminin izleyen denemelerin dışında Sürrealizm ve Dada ile sınırlamış olduğu tarihsel avangardın dışındaki avangard, 1960’lar sonrasında Amerikan sanatı bünyesinde incelemiştir.

New York, bu yıllardan başlayarak yalnızca modernizmi değil, Stalin ve Hitler’in Avrupa’dan çıkardığı avangard’ı da tarihinin ve merkezinin himayesine almıştır. Savaş dolaylarının soyut ekspresyonizmi ve Greenberg modernizmi ile 1960’larda karşı cepheyi kuran Postmodernizm ve Pop sanat, avangard muamelesi görmüştür.

Diana Crane, 1940-1985 yılları arasında avangard’ın yeniden doğduğu sanat ortamı üzerine sosyolojik incelemelerde bulunmuştur. Bu dönemlerde, Amerika’da sanat hızla akademikleşmiş, galeri ve müze ağları kurulmuş, müzayede sistemi etkinleşmiş, sanat en ayrıcalıklı tanıtım mecrası haline gelmiştir.

Pop Art, 1960’larda yüksek sanata ve kurumlarına karşı avangardist bir saldırı olarak karşılanmıştır. Andy Warhol’un reklam imgelerini ön plana aldığı pop işleri, sanatın tüketim kültürüne kaymasına bir protesto ve kapitalizm yergisi gibi karşılanmıştır. Avangard kuramı, çevresinde son derece üretken bir tartışmayı alevlendirmiş, bu tartışmalar çerçevesinde Bürger, avangard’ın ömrünü sınırladığı ve postmodern uyarlamaları görmezden geldiği için eleştirilmiştir.

Avangardın sürekliliğine inananların düşüncesinde ise, Pop Art ve sonra gelen Op Art, Fluxus, Kavramsal Sanat, Minimalizm gibi hareketler, sanata Neo-avangard müdahalelerde bulunmuşlardır. Pop Art, reklam estetiğini yeniden üreterek Amerikan tüketim kültürüne referans yapmıştır. Warhol’un çabaları, Duchamp’ın hazır nesne’lerindeki düşüncesinin tekrarı gibi yorumlanmıştır. Pop sanatın İngiltere’de ortaya çıktığı ileri sürülse de akımın baş aktörü ve felsefecisi Andy Warhol olmuştur.

Warhol, 1964’te New York’taki Stable Gallery’de Brillo marka deterjan kutularının yüzlercesini sergilemiştir. Brillo kutuları, yerlere, pencere kenarlarına rastgele, üst üste yığılmış gibi görülmüştür. Ancak kutular gerçek olmayıp Warhol’un asistanları tarafından ahşaptan üretilip üzerlerine ipek baskı yapılmıştır. Kutular birer simuklakradır. Felsefeci Artur Danto, sergiden çok etkilenmiş ve Warhol’un Brillo kutularının sanat olduğuna kanaat getirmiştir.

Çünkü Brillo kutuları bir galeride sergilenmiştir, sanat ortamı onları birer yapıt olarak kabul etmiştir.

1968 yılında Stockholm’de bulunan Moderna Museet, Warhol’un bir müzede gerçekleştirilen ilk retrospektifini düzenlemiştir. Sergi bütçesi az olduğundan, Warhol’un yapıtları olan Brillo kutularını getirtmek mümkün olmamıştır. Bunun yerine müze tarafından New York’taki Brillo firması ile anlaşarak her biri 20 sentten 500 adet gerçek Brillo kutusu satın alınmış, Stockholm’e  getirilmiştir. İzleyiciler farkı anlamamışlardır. Günümüzde Warhol’un Brillo kutuları, koruyucu pleksi konteynerlerin içinde, havası alınmış bir şekilde muhafaza edilmektedir. Çağdaş sanat ikonaları olarak sergilenmektedir. Yansıttığı reklam kültürü ve eşyalar gibi Pop sanat da uluslararası bir fenomene dönüşmüştür.

Çağdaş sanat, anlam ve amacına ilişkin geniş kapsamlı tartışmaların ve geçmiş sanat biçimlerinin hem devamı ve hem de onlara karşı bir tepki olarak ortaya çıkmıştır. Çoğu sanat tarihçisi, 1950’li yıllar ve 1970’li yılların sonu arasında sanatın gözle görülür biçimde değiştiğine dair fikir birliği yapmışlardır. Sanat tarihçileri bu dönemde geliştirilen sanat felsefesi ve düşüncelerin bugün Çağdaş sanat olarak gördüğümüz şeye temel oluşturduğunu savunmuşlardır.

“Modernizm” olarak bilinen kültürel bir dönemin sonu ve “postmodernizm” denilen başka bir dönemin başlangıcı olarak nitelendirilmiştir. Bazı tarihçiler tarafından 1950’li yıllardan bu yana yapılan sanat, çağdaş koşullar ve deneylerle değiştirilmiş olmasına rağmen, daha önceki modernist avangard çalışmaların bir devamı olarak görülmektedir. 1950’li yıllarda modernizmin filizlenmesi ile eş zamanlı olarak avangardın herhangi bir mecraya özgü olmayan bir dizi sanat etkinliğinde yeniden canlandığı görülmektedir. Kavramsal sanatın tohumları bu dönemde atılmıştır.

Marcel Duchamp, 1950’li yılların ortalarında yeni ortaya çıkan avangard sayesinde etkili olarak yeniden gündeme getirilmiştir. Duchamp, duyulara esir olmuş bir sanatın sınırlamalarından sıkılarak 1940’lı yıllarda, hazır nesnelerle amaçladığı şeyin sanatı aklın hizmetine geri döndürmek olduğunu belirtmiştir.

Rauschenberg, Factum I & Factum II

Rauschenberg’in asamblajlarının sanatsal olmayan kaynaklardan edindiği iki, üç boyutlu elementleri birleştirerek modernist zevkin sınırlandırmalarına karşı çıktığı bilinmektedir. Rauschenberg, kendi iradesiyle sanat ve hayat arasındaki boşlukta faaliyet göstermeye çabalamış, bu boşluk kentli, tüketimci medya güdümlü Amerikan modernitesiyle Greenberg’in “Amerikan tipi resim” dediği şey arasındaki boşluk anlamına gelmektedir.

Yapıtın anlamı iki resmin arasındaki boşlukta ya da bu boşluk ile üçüncü bir unsur arasında ortaya çıkmaktadır. “Jestsel Soyut Resmin” tanımı ya da türü, 1950’li yılların sonlarına doğru ikinci nesil soyut dışavurumculuk denen akımla birlikte özgünlük mücadelesi, üslup haline gelmiştir. Rauschenberg’in dostu Jasper Johns, resmin bir “dil” olduğunu vurgulamıştır. Jones, Ludwig Wittgenstein’in daha sonraki “anlam kullanımdır” felsefesinden türetilen bir anlam görüşünün ışığında çalışmaya başlamıştır. Rauschenberg, çağdaş sanatın “melez” olabileceği, yalnızca tek değil, birden fazla ortam ve nesneden üretilebileceği düşüncesini geliştirmiştir. Rauschenberg’in “asamblaj”ları gibi, elektrik lambası teçhizat, cam, çelik tel, dergi küpürleri, posta pulları ve benzerini içermekte ise o yapıt ne bir heykel ne de bir resim, ortama özgü değildir.

Kavramsal sanat, hazır bir nesnenin sunumu, bir eylem ya da önermenin belgelenmesi, çoğu zaman bir fotoğraf, görseli olmayan bir dil ya da mekâna müdahale biçimlerinde karşımıza çıkmaktadır. Kavramsal sanat en basit haliyle düşüncenin ya da kavramın somut nesneden daha önemli olduğu sanat pratiği şeklinde tanımlanmaktadır.

Warhol ve ondan önce Duchamp, sanat dünyasının yapmacıklarıyla alay eden bir sanat üretmişlerdir. Ancak 1960’ların sonunda ortaya çıkan kavramsal sanat, analitik yaklaşımı bakımından farklılık göstermiştir. Bu, yalnızca modern ilerlemeyi reddetmek değil, modern dünyada çok temel şeylerin yanlış olduğu inancından kaynaklanan bir tepki olmuştur.

Gerçeküstücülüğün mirası çeşitli girişimler için başlangıç noktasını oluşturmuştur. 1948’de Kobra grubu, 1957’de ise Sitüasyonist Enternasyonal grubu kurulmuştur. Her iki grupta da yer alan Asper John, daha sonraları sanatsal faaliyetlerin “görsel” sanatın yaratıcılık ve düşünme için yararsız bir araç olduğunu savunmuş ve sanatın şehirdeki sosyal yaşam ile birleşmesi, eylem ve düşünceden ayrılmaz hale gelmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Fransa’da Yves Klein, geleneksel sanat türlerini eleştiren bir dizi hareket başlatmış, birbiriyle birebir aynı maviden (pigment uluslararası Klein mavisi olarak patentlidir), mavi boya sürülmüş bedenlerin izlerinden yapılmış resimler üretmiştir.

Yves Klein

1955-1956 yıllarında Japonya’da Gutai grubu, beyaz bir çizgi boyunca yürüyüp ve ağaçlar arasında gevşekçe asılmış plastik şeritlerin çukurlarında su toplama gibi bir dizi performans eylemlerini gerçekleştirmişlerdir. Modernizme karşı çıkan avangard uygulamalar yelpazesinin en belirgin özelliklerinden biri, bir mecraya özgü olma durumunun ortadan kaldırılmış olmasıdır. Alan Kaprow: “Günümüzün genç sanatçıları artık ben ‘ressamım’, ‘şairim’ ya da ‘dansçıyım’ demek zorunda değildir. O sadece bir sanatçıdır. Yaşamın tümü önüne serilecektir”. (Wood, 2025:24)

Bu tutum, modernist sanatın dışlayıcılığın dan farklı ve çok açık bir durum yaratma eğilimi göstermektedir.

Fluxus, bu açıklığa bir örnek teşkil etmektedir. Kavram sanatı teriminin ilk kullanımı 1961 yılında Henry Flynt’in yazılarında görülmüştür. Flynt‘in makalesi, New York’taki fluxus faaliyetlerinden doğmuştur. 1963’te Henry Flynt, meslektaşı Jack Smith ile birlikte New York’taki Modern Sanat Müzesi’nin girişinde, boyunlarına astıkları “Sanat Müzelerini Yıkın”, “Ciddi Kültürü Yıkın” yazılı pankartlarla gerçek avangard üslup içerisinde protestolar yapmışlardır.

Fluxus terimini türeten George Maciunas, 1963 yılında grubun manifestosu olarak yayımlanan metinde, bu tavrın sosyopolitik sonuçları üzerinde durmuştur. Dünyanın burjuva hastalığından, ticarileşmiş kültürden, ölü sanattan, taklit ten, yapay sanattan temizlenmesi gerektiğini ifade etmiştir. Yaşayan sanatı tüm insanlar tarafından kavranacak sanat dışı gerçekliğin teşvik edilmesi gerektiğini vurgulamıştır.

1960’lı yılların sonu ile 1970’li yılların başlarını kapsayan dönem, çağdaş sanatın ve piyasasının gelişerek küresel bir fenomen haline gelmeye başladığı dönem olmuştur. Pop Art, minimalizm ve kavramsal sanat o günden bu yana sanat üretiminin büyük bir bölümünü tanımlamaktadır. İlk küresel avangard sanatçı topluluğu olan Fluxus da yine bu tarihlerde oluşmuştur. 1960’lı yılların başında George Maciunas tarafından kurulan grupta, sanatçıların yanı sıra şairler, müzisyenler de yer almıştır. Bu etkinliklerin en önemli özelliği iş birlikleri olmuştur.

Nam June Paik, TV Bahçesi

Koreli göçmen sanatçı Nam June Paik ile Joseph Beuys arasındaki iş birliği o dönemde ilgi çekmiştir. Nam June Paik, “TV bahçesi” yapıtı ile, saksı çiçeklerinin ortasındaki sayısız televizyonda yayınlanan hareketli görüntülerle yaratılan bir karmaşa sergilemiştir. Joseph Beuys, kendi adına Fluxus’un “her yola gelir” tavrını sevmiş, kendi deyimiyle aksiyonları birer geçiş seremonisi ya da ayin niteliğinde olmuştur.

Beuys’un felsefesinin bir gösterimi ruhani iyileşmeye duyulan ihtiyaca ve doğaya yönelik çok daha derin bir farkındalığa yapılan vurgulardır. Kavramsalcılık anlayışı sadece mecraya özgü olma durumunun ortadan kaldırılmasıyla birleşen geniş bir eylem aralığını kapsayacak şekilde genişletilirse, fluxus temel olmaktadır.

Kavramsal sanat, avangardın yaratmış olduğu alanda genişlemiştir. Bu alan, sanatsal modernizmin varsayımlarına özellikle yalnızca estetiğe odaklanması, sanatın özerkliği iddialarına yönelik bir eleştiri getirmek için kullanılmıştır. Sanatsal girişimlere yeni kurallar egemen olmuş, evrenselliğe, sanatsal ilerlemeye ortak anlam ve niteliğe olan modernist inanca karşı devrim tamamlanmıştır.

 

KAYNAKÇA:

  • Bürger, P. Avangard Kuramı. Ed. Ali Artun. İletişim Yayınları. İstanbul. 2017
  • Wood, P. Kavramsal Sanat. Çev. Bengisu Bayrak. Hayalperest Yayınları. İstanbul 2025
  • Heartney,E. Postmodernizm. Çev. Ebru Berrin Alpay. Hayalperest Yayınları. İstanbul 202
  • Whitham, G. and Pooke, G. Çağdaş Sanatı Anlamak. Çev. Tufan Göbekçin. Hayalperest Yayınları. İstanbul 201
  • Godfray, T. Çağdaş Sanatın Öyküsü. Çev. Ebru Berrin Alpay. Hayalperest Yayınları. İstanbul. 2023

 

 

 

 

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.