SOSYAL ÇELİŞKİLERİN MİSTİFİKASYONU OLARAK BUGONIA

Dünya sinemasının 15-20 yıllık yakın dönemdeki önde gelen auteur sinemacıları arasında sayılan Yorgos Lanthimos’un yönettiği Bugonia geçen ay sonundan beri ülkemizde de sinemalarda gösterimde. Lanthimos, Jigureul jikyeora! (2003) adlı bir Güney Kore filminin yeniden çevrimi olan Bugonia’da aslında “memur yönetmen” konumunda sayılabilir; Bugonia bir yeniden çevrim olduğu için değil ama Kore filmini yeniden çevrime uyarlayan senaryoda bir başka ismin (Tracy Smith) imzası olduğu ve Lanthimos yeniden çevrim projesine senaryo yazıldıktan sonra dahil edildiği için. Öte yandan Bugonia hem olumlu hem de olumsuz anlamda tipik bir Lanthimos filminin alameti farikalarına sahip; dolayısıyla, yeniden çevrimin yapımcıları ‘bu senaryo tam Lanthimos’a uygun bir senaryo, bunu en iyi Lanthimos çeker’ diye düşünerek yönetmen olarak onu tercih etmiş olsalar gerek.

Lanthimos kuşkusuz dikkate değer bir sinemacı. Bekarlığın suç olduğu distopik bir toplumda geçen The Lobster (2015), ana gövdesine oranla belki biraz derme çatma hissi vererek beklentilerimin altında kalan finaline karşın kalburüstü absürt kara mizahıyla favorim olan Lanthimos filmidir. Ancak şimdiye dek izlediğim pek çok diğer Lanthimos filminde rahatsız edici bulduğum yönelimler de mevcut. Örneğin Lanthimos’un henüz Amerikan pazarına daha fazla erişim sağlayabilmek için İngilizce film çekmeye başlamadan önce anavatanı Yunanistan’da Yunanca olarak çektiği ve Cannes’da “Belirli Bir Bakış” ödülü kazanıp Yabancı Dilde En İyi Film Oscar’ına aday gösterilerek Lanthimos’un adını geniş sinemasever çevrelerine duyurmasını sağlayan Köpek Dişi’ni (Kynodontas, 2009) ele alalım. Ebeveynleri tarafından dış dünyadan tamamen izole biçimde yetiştirilmekte olan üç gencin öyküsünü perdeye getiren Köpek Dişi hem korumacı ebeveyn karikatürizasyonu hem de “kapalı toplum” alegorisi düzlemlerinde otoritenin bireyleri şekillendirme hevesini ve potansiyelini teşhir eden bir film. Öte yandan otoritenin kurduğu sistemin dirençle karşılaşmasını tetikleyen sürecin başlangıcının fosforlu bir saç takısına istek ve bu doğrultudaki bir takas oluşu ise sosyalizmin çözülüşüne dair süreçlerin metaforu olarak algılanmaya elverişli ve dolayısıyla kapalı toplum alegorisini de sosyalist ülkelere dair önyargılı algıları yansıtan çağrışımlara gebe yapıyor (*). Lanthimos’un The Lobster’dan sonraki ikinci İngilizce filmi olan ve yine Köpek Dişi ile The Lobster’da olduğu gibi Efthymis Filippou’yla ortaklaşa yazdığı bir senaryodan çektiği Kutsal Geyiğin Ölümü (The Killing of a Sacred Deer, 2017) ise bir cerrahın alkollüyken girdiği bir ameliyatta ölümüne sebep olduğu bir hastasının oğlu tarafından kendi evlatlarından birini öldürmeye zorlanması üzerinden bir misilleme öyküsünü tüm zalimliği ile sunarken misillemenin mağdurlarının hayatta kalma güdüsü içinde giderek insanlıktan uzaklaşmalarını adeta ‘hiç kimse o kadar da masum değil zaten’ sonucuna varmamız beklenircesine perdeye getirerek genel ve soyut bir “insan doğasının” ‘teşhiri’ (!) kapısına çıkıyor; yani, insan doğasına dair olumsuz nitelikte özselci bir indirgemeciliğe kapıyı aralıyor (**).

Bugonia’nın konusu bir ilaç şirketinin genel müdürünün, onun aslında uzaylı olduğuna inanan bir komplo teorisyeni ve sadık yardımcısı konumundaki kuzeni tarafından kaçırılması etrafında dönüyor. Lanthimos’un daha önceki iki filminde (***) de rol almış olan Emma Stone, Michelle Fuller adındaki iş insanını canlandırdığı bu filmde de çok başarılı bir performans sergilemesine karşın açıkçası, dünyada gizlice uzaylıların hüküm sürdüğüne dair komplo teorilerine içtenlikle ve takıntılı biçimde inanmış dar gelirli paketleme işçisi ve arı besleyicisi Teddy Gatz’ı canlandıran Jesse Plomons’un performansının yanında gölgede kalıyor. Film ilerledikçe Teddy’nin garezinin, bir hastanede yatmakta olan annesinin sağlık sorunları ile söz konusu ilaç şirketi arasındaki bağlantı üzerinden besbelli kişisel bir kökeni de olduğunu parça parça öğrenmeye başlıyoruz. Bu açıdan Bugonia vahşi kapitalizmin mağdurlarının, mağduriyetlerinin nedenlerine, sorumlularına ilişkin nasıl yanlış algılara kapıldıkları hakkında dört dörtlük bir alegori olma potansiyeli taşıyor ama bu potansiyeli karşılamamak bir yana tam tersi yönelimlere sapıyor.

Aslında filmin başlarında Michelle’in samimiyetsiz ve riyakâr bir iş insanı olduğu, çok zekice yazılmış ve kusursuzca oynanmış birkaç sahneyle izleyiciye aktarılıyor; örneğin, Michelle çalışanlarının “isterlerse” saat beş buçukta işten çıkabileceklerini tekrar tekrar herkese söylüyor ama sonunda “tabii yarım kalmış işleri yoksa” diye daha kısık bir ses tonuyla ekleyerek… Fakat Michelle’in bu portresine karşın filmin ana gövdesinde bir kaçırılma vakası mağduru olarak arzı endam etmesi, üstelik bazen işkenceye dahi maruz bırakılması seyir deneyiminde izleyiciyi onun safına yönlendiriyor. Sürekli akla ziyan, deli saçması izlenimi veren şeyler söyleyen Teddy karşısında makul ve rasyonel kişi olarak konumlanması da bu etkiyi perçinliyor. Teddy’nin annesine dair trajediye kısmen vakıf olduğumuzda bu seyir deneyiminde çatlaklar belirse de Michelle’in, sorunun başka türlü çözülebileceğine dair rasyonel söylemleri onunla kurulan empatinin terkedilmesine set çekiyor, ta ki Michelle tutsakken Teddy’yle giriştiği diyaloglardaki medeni üslubunu onunla fiziki bir mücadele esnasında terk edip “sen bir eziksin, ben ise kazananlardanım, hayat böyle!” diyerek gerçek yüzünü gösterinceye dek…

Bugonia’nın asıl sorunlu yönelimi finaline doğru gündeme gelen “sürprizle” belirginleşiyor: Finaldeki açılım ile yeryüzündeki melanetlerin sorumlusunun “insanlık” olduğuna ilişkin ve kapitalizmin sorumluluğunun yok sayıldığı, insanlar arasındaki sınıfsal çelişkilerin, ideolojik farklılıkların üstünün örtüldüğü bir söylem öne çıkıyor. Bir film eleştirisinde sürpriz-bozan okumak istemeyenler yukarıdaki önermemi biraz daha açımlamaya girişeceğim bu paragrafın devamını okumayarak yazıyı bu noktada bırakabilirler. Kaynak Kore filmini izlemiş olanlar bir yana, aslında Lanthimos’un absürt kara mizaha düşkün bir sinemacı olduğunu bilen sinemaseverler için Michelle’in gerçekten de bir uzaylı olduğunun filmin sonuna doğru ortaya çıkması pek büyük bir sürpriz sayılmaz. Bu açılım, riyakâr ve de Teddy’nin annesinin sağlık sorunundan sorumlu olan iş insanının aslında bir uzaylı oluşu, Bugonia’yı John Carpenter’ın, egemen sınıfın aslında kendilerini gizleyen uzaylılar olduğu toplumsal-eleştirel bilim-kurgu filmi They Live (1988) ile aynı minvale getirebilirdi. Ancak bu açılımdan hemen sonra uzaylıların dünyaya çeki düzen vermek için deneyler yapmakta olduklarını ama artık insanlıktan umudu kestiklerini de öğreniyoruz. Bunun sonucu olarak da filmin finalinde yeryüzündeki insanları toptan öldürüyorlar, perdeye gelen son mizansenlerde gördüğümüz kadarıyla dünya artık bitkilere ve hayvanlara kalıyor ve bu durum sıra sıra insan ölüleri görüntülerine rağmen bir soykırımdan ziyade adeta neredeyse bir mutlu sonmuş gibi sunuluyor. Filmin son karesinde Teddy’nin peteklerine konan, uçuşan arılar kadraja alındığında arıların tükenmesinden uzaylıları sorumlu tutan Teddy’nin (ve uzaylıları, kar hırsıyla insan sağlığını, doğanın dengesini mahveden vahşi kapitalizmin sembolü olarak görmeye hazır bizlerin) ne kadar yanılmış olduğu imleniyor: meğerse insanların sağlığının, doğanın dengesinin bozulmasından sorumlu olanlar Teddy’nin sandığı gibi uzaylılar veya bizim sandığımız gibi kar hırsıyla çalışan şirketler değilmiş, külliyen insanlıkmış, bakın insanlar resimden çıkınca her şey nasıl yerli yerine oturuyormuş (!)…

 

(*) Köpek Dişi hakkında daha ayrıntılı bir değerlendirme için bkz.: https://web.archive.org/web/20210925132001/https://ilerihaber.org/yazar/kopek-disi-88824.html

(**) Kutsal Geyiğin Ölümü hakkında daha ayrıntılı bir değerlendirme için bkz.: https://web.archive.org/web/20171121152006/https://www.ilerihaber.org/yazar/kutsal-geyigin-olumu-78973.html

(***) Bu filmlerden Zavallılar (Poor Things, 2023) hakkında bkz.: https://web.archive.org/web/20240909055636/https://www.ilerihaber.org/yazar/anaakim-sinirini-zorlayan-dusundurucu-ve-tartismaya-acik-zavallilar-160917

 

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.