Daire, sanat tarihinde her zaman kusursuzluğun, kapanmış bir bütünün sembolü olarak okunmuştur. Oysa bu çalışmada daire ikiye ayrılmış, sanki keskin bir hat boyunca sessizce yarılmış gibi.
Bu bölünme, ilk bakışta yalın bir geometrik karar gibi görünse de, modern bireyin parçalı deneyimi için güçlü bir metafora dönüşüyor. Formdaki bu kesinti, yalnızca göze değil, düşünceye de dokunuyor; izleyiciyi, bütünlüğü zihninde tamamlamaya zorlayan bir gerilim yaratıyor. Ne var ki bu gerilimin kendisi kadar, onun nasıl yüzeye yansıdığı da tartışmalı.
Dairenin yüzeyi, ressamın teknik yaklaşımını da ele veriyor: Dairenin sınırları önce maskeleme bantları ve şablonlarla milimetrik bir kesinlikle belirlenmiş; ardından iç yüzey, airbrush etkisi veren ince akrilik katmanlarla merkeze doğru yoğunlaşıp kenarlara doğru hafifleyen pürüzsüz bir derinlik yaratacak biçimde kat kat boyanmış. Bu yöntem fırça izini neredeyse tamamen ortadan kaldırıyor; böylece daire hem dijital ekranı andıran bir yumuşaklığa hem de cerrahi bir keskinliğe sahip oluyor.
Yeşilin birbirine değerek genişleyen halkaları golf sahasını çağrıştırsa da, burada gerçek bir mekân olmaktan çıkıp neredeyse soyut bir döngünün işareti hâline geliyor. Golf, belirli bir sınıfsal ritüel olarak değil, bitmek bilmeyen hedef arayışının bir alegorisi olarak karşımıza çıkıyor. İki yarım dairenin ortasına yerleştirilen küçük bayrak, hedefin sürekliliğini değil, tam tersine, hedef fikrinin otomatikleşmişliğini, anlamını yitirmiş bir tekrar hâline geldiğini düşündürüyor.

Ancak burada bir sorun da beliriyor: Bayrağın tam merkezde, iki formda da neredeyse birebir aynı noktaya yerleştirilmiş olması kompozisyonu güvenli, hatta fazla hesaplı kılıyor. Bu kadar merkezi bir yerleşim, gözün hareketini sınırlıyor; izleyicinin bakışı bayrağa çakılıp kalıyor. Eserin kavramsal alanı ise bu kadar keskin bir merkezleme ile zenginleşmek yerine kısmen daralıyor. Hedef fikri eleştiriliyor gibi görünürken, biçimsel düzeyde hedefin kendisi yeniden kutsanmış oluyor.
Yüzeydeki beyaz noktalar (toplar) ilk anda rastlantısal görünse de dikkatle bakıldığında kontrollü bir dağılımın izlerini taşıyor. Merkezden dışa doğru hafifçe açılan bir düzen, oyunun kurallarına gönderme yaparken aynı zamanda bu kuralların içerdiği anlamsızlığı da duyuruyor. Fakat yine de bu noktaların yerleşimi, estetik bir karar olmaktan öteye pek geçmiyor. Merkezcil düzen, yüzeyi hareketlendirse de sürpriz barındırmıyor; izleyicinin gözü kısa sürede kompozisyonun şifresini çözüyor. Bu da eserin “görsel ömrünü” gereğinden hızlı tüketiyor.

Burada eserin bir başka açmazı daha görünüyor: fazla steril bir yüzey işçiliği. Degrade geçişlerin neredeyse hiç fırça izi bırakmadan uygulanmış olması, eseri dokunsal bir deneyimden uzaklaştırıyor. Parçalanmış bir formdan söz eden bir kompozisyonda bu kadar pürüzsüz bir yüzey, formun dramatik etkisini taşıyamıyor. Yani biçimde kırılma var, ama malzemede kırılmanın izi yok. Bu kopukluk, eserin kavramsal enerjisini biraz zayıflatıyor. Modern hayatın yarılmışlığı ve bütünlük arayışı, yüzeyin fazlasıyla steril düzeniyle tam olarak buluşamıyor.
Dairenin iki yarısı arasındaki boşluk ise çalışmanın en güçlü ve en tartışmalı kısmı. Bu boşluk, yalnızca fiziksel bir kesinti değil, aynı zamanda bir anlam alanı. İzleyici bu çizgide tamamlanmamış bir bütün hisseder; formun suskunluğunu, eksikliğin çağrısını duyar. Fakat boşluğun gücü kadar, işin geri kalanı bu boşluğun dramatik potansiyeline aynı yoğunlukta karşılık veremiyor. Boşluk konuşuyor, ama yüzey onun kadar konuşkan değil.
Teknik olarak disiplinli olan çalışma, üslup açısından ise iki yön arasında gidip geliyor: Bir yandan tekinsiz bir dünya yaratabilecek tüm öğeler mevcut, spiral hareket, içine çeken merkez, yarılmış form. Öte yandan golf metaforu ve pürüzsüz yüzey bu tekinsizliği sürekli törpülüyor. Bu gerilim bazen kavramsal bir zenginlik yaratıyor, bazen de eserin hangi duygusal iklimde durduğunu belirsizleştiriyor. Sanki eser kendi niyetinden tam emin değilmiş gibi.
Bütün bu noktalar bir araya geldiğinde ortaya hem güçlü hem de eksik yanları olan bir iş çıkıyor. Dairesel formun kesintiye uğraması, modern bireyin parçalı deneyimine dair etkili bir imge sunuyor; fakat yüzeyin fazlaca güvenli oluşu bu imgenin keskinliğini törpülüyor. Hedef fikrine yönelik eleştiri, kompozisyonun ortasındaki fazla merkezi yerleşimle kısmen çelişiyor. Ses yüksek, fakat ritim yer yer tekdüze.
Yine de eser, tüm bu açmazlarıyla birlikte, izleyiciyi yalnızca bakmaya değil, düşünmeye çağıran bir yapı kuruyor. Bir bütünlüğü kaybetmiş dünyada, yarılmış formun ortasında duran o küçük bayrak, insanın kendi hedeflerine bakışına dair hem ironik hem melankolik bir şey söylüyor. Ve belki de bu, eserin en çok insana dokunan kısmı: tamamlanmamışlıkla barışık bir estetik.


Bir Cevap Bırakın