-Selim İleri anısına-
****
Sana hep yalan söyledim.
Yani hep sevdim seni, dostluğunla ışık buldum, varlığınla, teninle sevdim seni. Bedensellik olmayan bir bedensellik vardı; bu çelişki değil, ruhu sevgide özgür bırakmaktı. Selim İleri’nin sevgiye o acılı bakışıyla bu sevgisiz toplumda şunu söylemek istedim: Her şeye rağmen bütün kötücül ilişkiler dünyasına direnip:
“biz sevmiştik, sevebilmiştik. ”
(Yaşarken ve Ölürken romanı)
Bu rüyaya kabuslar da karıştı, ah bilemezsin seni çok sevmiştim ben..Laleler, leylaklar kadar.
George Cukor bir sokak kızından bir leydi çıkarmak için iddiaya giren bir diksiyon hocasının büyük mücadelesini anlatıyor. Ve de acaba sonunda o küçümsediği yüzü kirli kızın esiri oldu mu, bunu saklayalım ki izleyicide tad kaçmasın.
Sen benim parıltılı tenli hüzünlü meleğim oldun sadece bir süre. Adı önemli mi ki; sevgi sevgiydi işte. Ama virüs kaptı milyonlar taktiğinden, hesabından.
Peki dünyaya gelmekte niçin bu kadar geç kaldın ki….
Bunu da derdim önceleri olsa. Oysa tercihini beyazlığa düşen “leke”denilen yana yaptın.
Kirlenen ben oldum. Hüznüm kirlendi. Değerim üst düzeyse riyayı hak ediyo. Oysa bu ülke aşklarına gönül indiremem ben. Ruhuna hakaret edene “unutulmayan sevgi” diyorlar; ruhum küçülüyor bunun karşısında ama değerlerim yüceleşiyor.
“Yaşamın şiiri: Kirletilmiş aşk duygusu” / Selim İleri
Seni sevmek…
Ay’ı bileğinden yakalamak gibi bir
gece. Dar, derin, sesiz huzurlu gece.
Huzur da soluyor sonunda “trip-hayat-ego” dünyasında. Bu dünyada olamam ben. Ten alevinin salt hayali olsun gerçekleşmesin gizli ilgimiz, sevmeye vakit yok.
Kimsenin sevmeye vakti yok.
Bir ülkenin yönetim şeklini değiştirmekten zordur kalbe dayalı içselliği yaşama eklemek.
Sıcak soba önünde uzanıp hayal kurmaktı sevgi; üşüyen parmaklarla sıcak bir çay bardağını tutmaktı. Mucize bu kadar kolaydı işte…İstemedik ki. Soba bile, bizdeki iç hesabın buzundan soğudu, sustu….
Karşıyaka vapuru: cam önünde bir çay ikram ederdin bana sanırım. Ya da kendi ellerinle senin kadar sıcak olmayan çayı, gözlerinin derinliğine bakarak içmek….Bu da bir yalan. Hayat yalan. Sanatçının rüyaları yalan.
Isınan ellerle elini tutmak? Hayır hayır. Murathan en güzelini söylemiş:
“dokunsam parmaklarım kırılır
dokunmasam eşkıya uykusu çetin silahlar gibi”
Bu özet yeterli mi, yoksa sarılmalı mıyım sana göğüslerine değmemek için eğilerek; ama bir anneye sarılır gibi sarılamayız biz.
Niçin yakındık biliyor musun, sevgiyi dehşet ve riya dolu bir felakete uğratanlara bir ders vermek için…Ben bunda tek kaldım. Sizi sevmiyorum artık ince bir hüzünle; sadece iyicil bir sohbet, o kadar. Yakınlık kalpteymiş kalp susarsa beden dijital eyleme girer.
“o an ona sarılmak
onda bir annenin
bir kız kardeşin,
bir sevgilinin…birbirinden ayrı ama bir o kadar da karmaşık sevgisini birlikte yaşamak istiyordum”
/Selim İleri
…bu, bu, bu olmaz ülkemde. Biri birini aldatır. Olan üçüncü kişiye olur. İkinci bile olmaya gönül indiremem, asaletini kirletemem ben. Seçenek de olamam, merak etmeyen bir arkadaş olurum sadece.
Yani sahte sevmek…Bu dünyadan yoruldum: binbirinci kez.
anlıyor musun
anlıyor musun
anlıyor musun
sahi anĺıyor musun..
Seni sevmek:
Çıplak nehirlerde lale kokusu (idi)…
Oysa:
“Bitecek ve gideceksiniz bu odadan; doğa zorlanamaz…”
/Selim İleri
Yaşarken ve Ölürken”/
…….
Biliyor musun kuşları ve çocukları çok sevdim…
Biliyor musun,
kuşları ve çocukları çok sevdim: her şey kurtarmak istediğim bir kuşu kediye kaptırmayla başladı biliyor musun? Şimdi ne zaman bir kanat ‘çırpınışı’ yükselse gökyüzüne, narin bir sızı duyarım kirpik uçlarımda: yitirişlerim sürüyor, biliyor musun?
Sahi bir telefon konuşmasında ‘gözler’ de var mıdır?
–Özlemek ve unutmak istiyorum.
Ben seni kalbimde unutmak, beynimde sevmek istiyordum.
İhanet yiyen “benliğim” değildi, sevgi ve dürüstlük duygusuydu.
Değerli bir dostluğa kim hazır ki bu ülkede…
Sıradan bir iletişim.
A, elbette olur.
Sana şiir yazmak, belki içtenliği kaybettimse olmaz da artık…
Pırlanta sözcükler beyaz’da kalsın biz sahte sarılalım birbirimize.
Şefkate geç kaldık.
Şehvet ise bir seçenek. Bana uyar mıydı bu. Oysa bu bile duygu istiyor. Sıradan konuşalım güzel sözcükler mahkemede aleyhimize kullanılacaksa…
Duyguyu unuttu şair.
Ona duygu unutturuldu. Birörnek sarılma olsun sevgimiz. Fazla gelirse o da kalsın.
O kadarcık.
Biz sevmeyelim birbirimizi “yakın” olalım. Hatta sıkı sıkı…
Fazlası olmuyor, bu ruhunu kaybetmiş coğrafyada.
Sıradanlık? Yoksa..yoksa kalbin kalbe ihanet edip “çoklu ilgi yaşama isteği” varsa: Benim kişiliğim ise örnek bir karakterse…Bu olur muydu, düşün. Üçlü bir yapıyı her ruh kendine yakıştıramaz. Biz beyazı kirletmeden yine sahte sarılalım birbirimize…
Senin tercihin değil miydi bu, ah “My fair Lady”!
*26 Ocak saat 03.21/ Sen unutuş kokusu modunda, başka tercihlerinle parçalı uyurken.
Bir Cevap Bırakın