Yaratıcılığın Kırılgan Doğası ve Sahiplik Krizi

Dijital çağ, yaratıcı üretimin hem görünürlüğünü artırmış hem de kırılganlığını çoğaltmıştır. Sanat tarihçisi ve editör olarak gözlemlediğim kadarıyla, çevrimiçi ortamda üretilen her yazı, her görsel, her düşünce hızla dolaşıma girerken, kimin ürettiğini tespit etmek giderek zorlaşmaktadır. Blog yazılarından senaryo taslaklarına, şiirlerden kuramsal denemelere kadar geniş bir yelpazede üretilen özgün içerikler, çoğu zaman kaynak gösterilmeksizin başkalarının “kendi” üretimleriymiş gibi sahiplenilebilmektedir. Bu durum yalnızca bireysel bir mağduriyet değil, aynı zamanda kültürel üretimin etik temellerini sarsan, toplumsal hafızayı yanıltan ve yaratıcı emeğin değerini gölgeleyen bir olgudur.

Fikir hırsızlığı, salt “kopyalama” ile sınırlı değildir. Daha incelikli biçimlerde karşımıza çıkar. İş başvuruları sırasında ajanslara gönderilen portfolyolarda, yazarın cebinden basım yapan kimi yayınevlerine ulaştırılan roman taslaklarında ya da fikir danışma amacıyla paylaşılan senaryo özetlerinde, üreticinin zihinsel emeği çoğu zaman korunmasızdır. Popülerleşme arzusunun ve hızlı içerik tüketiminin hüküm sürdüğü bir çağda, büyük takipçi kitlelerine sahip olan kişiler ya da kurumlar bu kırılganlıktan faydalanabilmektedir. Böylece fikir, sahibinden koparılır; bağlamından, emeğinden ve niyetinden soyutlanarak, yeni bir vitrinde bambaşka bir biçimde karşımıza çıkar.

Sanat tarihi ve edebiyat kuramı bağlamında, bu noktada “pastiche” ve “homage” kavramlarını hatırlamak gerekir. Fredric Jameson’ın postmodernizm üzerine çalışmalarında belirttiği gibi, pastiche, parodiye özgü eleştirel mesafe olmaksızın, belirli bir üslubun nötr bir taklidi olarak tanımlanır. Bu anlamda pastiche, çoğu zaman estetik bir stratejidir. Bir sanatçının veya yazarın üslubunu yeniden üretirken, ironik ya da eleştirel bir tavır taşımadan biçimi ödünç alır. Homage ise, esinlenilen sanatçıya ya da esere açık bir selam gönderme, bir tür saygı duruşudur. Burada atıf yapılır, ilhamın kaynağı görünür kılınır. Dolayısıyla pastiche ve homage, yaratıcı üretim içinde meşru estetik yöntemlerdir. Ancak ikisinin de temelinde kaynakla şeffaf bir ilişki bulunur.

Oysa intihal ve fikir hırsızlığı, bu şeffaflığı kasıtlı biçimde ortadan kaldırır. Pastiche ile intihali birbirinden ayıran çizgi, görünürde çok ince gibi dursa da aslında eserin etik niyetinde saklıdır. Homage, kaynakla bağ kurarken intihal kaynağı gizler. Pastiche, üslubu taklit ederken intihal özgün fikri sahiplenir. Bu bağlamda, Walter Benjamin’in “Teknik Olarak Yeniden Üretilebilirlik Çağında Sanat Eseri” üzerine düşüncelerini hatırlamak yerinde olacaktır. Benjamin, eserin “aura”sının kaybından söz ederken, bugün dijital çağda yaşadığımız “sahiplik” krizini de önceler. Eserin kimliğini belirleyen aura, intihal yoluyla silinmekte, yaratıcı emeğin izi kaybolmaktadır.

Hukuki açıdan bakıldığında, Türkiye’de 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu eser sahiplerinin haklarını koruma amacı taşır. Ancak sanatçı, yazar ya da çevirmenlerin gündelik pratiğinde bu hakların uygulanabilirliği çoğu zaman sınırlıdır. Çünkü fikir hırsızlığının ispatı, zaman, maddi kaynak ve hukuki bilgi gerektirir. Akademik çalışmalar içinde intihal tespiti için yazılım araçları ve editör-etik kurulların devreye girmesi yaygındır. Oysa yaratıcı yazı, bloglar veya görsel sanat üretimleri gibi alanlarda benzer koruyucu mekanizmaların sistematikliği ve yaygınlığı konusunda belgelenmiş ampirik veriler sınırlıdır. Bu nedenle çoğu üretici, haklarını aramak yerine sessiz kalmayı ya da üretimini paylaşmamayı tercih etmektedir.

Bu sessizliğin kültürel sonuçları vardır. Üreticilerin fikirlerini özgürce dolaşıma sokamaması, yaratıcı ortamı daraltır. Yaratıcılık, paylaşımla ve çoğullaşmayla gelişir; fakat bu paylaşım güvenle mümkün olabilir. Fikir hırsızlığının sıradanlaşması, genç yazarların ve sanatçıların motivasyonunu kırmakta, kolektif üretim kültürünü zedelemektedir. Bir sanat tarihçisi gözüyle bakıldığında, tarihin farklı dönemlerinde de benzer gerilimlere rastlanır. Rönesans atölyelerinde ustanın imzasıyla dolaşıma giren eserler, öğrencilerin emeğini görünmez kılmıştır. Modernist dönemde özgünlük vurgusu artmış, intihal kültürel bir tabu hâline gelmiştir. Bugünse postmodern çoğulluk içinde, esinlenme ile çalma arasındaki sınır yeniden bulanıklaşmaktadır.

Bu bulanıklığın giderilmesi için yalnızca hukuki değil, aynı zamanda kültürel bir duyarlılığa ihtiyaç vardır. Yaratıcı üretimin değerini korumak, intihali “estetik strateji” kisvesi altında meşrulaştırmamak gerekir. Her pastiche’in bir kaynağı vardır ve bu kaynağa işaret edilmelidir. Her homage, ilham alınan kişiyi görünür kılar. Aksi hâlde, geriye yalnızca emeğin üzerini örten bir sessizlik kalır.

Fikir hırsızlığı dijital çağın en ciddi entelektüel meselelerinden biridir. Hukuk yolu uzun ve meşakkatli olabilir. Ancak toplumsal hafızada, etik kodlarda ve estetik tartışmalarda bu konunun görünür kılınması, yaratıcı üretimin geleceği için elzemdir. Yazarın, sanatçının, çevirmenin emeğini sahiplenmek yalnızca bireysel bir hak meselesi değil, aynı zamanda kültürel bütünlüğün ve entelektüel dürüstlüğün temel koşuludur.

 

Kaynakça:

  • Benjamin, Walter. Das Kunstwerk im Zeitalter seiner technischen Reproduzierbarkeit (1936).
  • Jameson, Fredric. Postmodernism, or, The Cultural Logic of Late Capitalism (1991).
  • Türkiye Cumhuriyeti, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu.
  • “Plagiarism detection and prevention: a primer for researchers.” Journal of Korean Medical Science, 2021.
  • “The interpersonal consequences of stealing ideas: Worse character judgments and less co-worker support for an idea vs money thief.” Journal of Experimental Social Psychology, 2022.

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.