Sokak Sanatı

Grafiti dendiğinde aklınıza neler geliyor? Sokak sanatı? Kamusal Alan? Yaratıcılık? Başkaldırı? Belki anarşizm veya vandalizm? Hepsi? Hiçbiri? Bugün sokaklarda görmedik rastlamadık diyemeyiz hiçbirimiz. Belki “Görmezden geliyoruz” diyenleriniz olacaktır. Ancak kabul edelim grafiti artık hayatımızın bir parçası belki de vazgeçilmezi. Banksy ile ilgili tartışmalar bir yana hakkında o kadar çok konuşuldu, yazıldı, çizildi, şehir efsaneleri türetildi ki ben artık burada ona değinmeyeceğim.

Son yıllarda İstanbul’un dört bir yanında ve gittiğim yabancı ülkelerde kelimenin tam anlamıyla grafiti avladım. Yeni bir şehre gittiğimde ne yenir, ne içilir, nerede kalınırdan önce hangi semtinde veya sokaklarında grafitiye rastlarım diye araştırma yaptım. Urban Art/Street Art yani sokak sanatı yapanlar kadar bir de bunları fotoğraflamak için yakından takip eden ve adım adım izleyen fotoğrafçılar vardır. Dünyada “urban photographers” diye bir akım var. Bunlar ciddi riskler alarak terkedilmiş binalara, istasyonlara, limanlara vs giderek sokak yazıları ve grafiti kovalar.

Derin uykularımızda uyuduğumuz sıralarda birtakım yaratıcı ve dışavurumcu insanlar/sanatçılar soğuk, kar, kış demeden ışıklandırma tertibatları, boya malzemeleri ve dahi maceraperestlikleriyle şehrin duvarlarını renklendiriyor. Şimdi tabi burada yerel yetkililer, belediyeler, otoriteler buna kızacak/kızabilir. Düşüncem şu ki şehrin gri, solgun, cansız duvarlarını renklendiriyor bu grafiti ustaları. Bir sabah kalkıyorsunuz her gün önünden geçtiğiniz duvarda etkileyici bir çizim. Mutlu oluyorsunuz. Ertesi sabah bir de bakmışsınız ki yok. Boyanmış. Birileri yapıyor. Birileri siliyor. Ne yapanı eleştirebilirim ne de sileni. Çünkü kamusal alan denilen bir olgu var ve bu halkın vergileriyle şekillendiriliyor.

Halkın bir kısmı “Ben duvarlarda bu acayip şekilleri görmek istemiyorum” diyebilir. Halk nezdinde insanlar “çiçek, böcek” gibi daha “kabul edilebilir” ve “alışılmış” motifler görmek isteyebilir. Fakat yaratıcılık böyle bir şey değil. Grafiti sanatçıları “alışılmışın dışında, etkileyici ve hatta bazen rahatsız edici” olabilen şeyler de çiziyor. Zaten sanat da biraz böyle bir şey değil mi? Anladığını beğenmekten ziyade etkilendiğin/etkileyebilen bir şey çoğu zaman.

Belediye görevlileri için de ayrıca zor bir durum. Grafiticiler çiziyor. Onlar üzerini boyuyor kapatıyor. Süregiden bir mücadele. Tabi buna izin veren ve/veya belli bir maaş karşılığında grafiti yaptırmak için özel alan ayıran belediyeler de var. Ama bu aklımıza şu soruyu getiriyor. Bir belediye ya da otorite tarafından maaş bağlanılarak yapılan sanatın içeriği ne kadar özgür ve özgün olabilir? Bunlar tartışılır.

Bir de kendi dükkanının / mağazasının / mekanının önünü veya duvarlarını gönüllü olarak grafiti sanatçısından destek alarak dekore eden işletmeciler var.

Günün sonunda aklıma gelen şu: “Guerilla Marketing” dünya çapında kabul edilen bir unsur olduysa Grafiti de var olmaya devam edecektir. İster bir tepki diyelim buna ister dışavurum.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.