Nasıl mı yaşıyorum son zamanlar? Babamın kış günlerindeki yarası gibi… Gün boyu alçak taburelerden insan yamaçlarına bakarak. Hiçbiriyle göz göze gelmeyerek omur kaymasından ötürü. Dört yanım beş yıldızlı denizlerle çevrili ama su damlasından daha çorak. Bazı teraslara çıkıyorum gölge yapmak için gecede. Arafım bildiğim dağlar sımsıcak. Düşüyorum kalbimdeki bir yere, sarmaşık mezarı bahçe duvarlarına tutunarak…
Nasıl mı yaşıyorum son zamanlar? Kimi akortsuz sevinçleri göğüs boşluğumda yatıştırarak. Perdenin arkasında kar var, berisinde havasızlık. Bazı geceler karanlığı bile söndürmeye yetecek bir hınçla, öyle kuzgun bakışlı, öyle paranoyak. Her şeyin en son anılarının kırıntısı ne zaman bitecek? Komşu Zühre teyzenin etsiz kemiksiz dirilişi ne zaman? Sönmeden önce daha kaç buzul eritecek kendi süratiyle tutuşan güneş? Bilmek istiyorum bunları, ama korkarak… Bilince upuzun bir yok oluşa doğru büyürüm artık!
Tracy Smith diye bir şairin “Kül” isimli bir şiirine rastladım geçen gün. Şöyle diyor: “Tuhaf ev, yasaklamamız ve doldurmamız gereken. Bacakları üzerinde dikilen ev. Ateşler içinde yanan.” Nasıl bir olmazlıksa artık, evi değil sanki huysuz bir atı anlatmış. Rüyayı hayattan kurtarır gibi, sükût aralıklarını bir bir kanatmış. Herkesin yirmili yaşlarının berzahında illaki vardır böyle bir evi. Komşu bataklıklar itekleyip dururken birbirini, göz ucu mahpesinden yapılmış ucube bir kendi…
Nasıl mı yaşıyorum son zamanlar? Babamın uzun kış gecelerindeki uykusu gibi… Küskün saatlerin uğultusunu kanepelere çivileyerek!
Temmuz-Eylül 2025
Resim: Komet
Bir Cevap Bırakın