Vulkan selamıyla uğurla beni, parmaklarının ucundaki hüthütle
Yıldızım ol, uzayımda kal, güneşin doğuşuna, sokağın batışına, elhamrasına
Yazılıp gel, yokluğunu yiğitliği bilmiş birinin hesap soruşuyla kederinden
Bir yasak korkuyu yürüdüm düzlüklerde dağların bilmediği
Her kaçak gülüşün kendi dalının çarmıhına gerildiğini gördükçe ümitsizce
Bildim yolun kiniymiş meğer yolculuklar boyu göçtüğüm serüven
Kendine çıkıyorsun yine kendin olma künhüne indiğin kuyuların birinde
En çok da kurduğun hayalleri olmadık yangınlara verdiğin için
İşte kapkara bir dilekle cinnetini sedefli balolarda gezdirdiğin yer
Topuğundan girip kavis yapan kasığında duran iğne
Suyun kiracısı bir yerde duruyorum, gölgesine kırgın esmer!
Vulkan yeminiyle mühürle soluğumu, vazgeçişimi aldanışlarla
Dengele uğursuz sapanımla taşın ağırlığını
Büyümüş sayılmazsın bilmedikçe kuşu gövdesinden ayıran düşünceyi
Kopmadıkça mafsalından uzağa, anne Türkçesinden kesilmedikçe
Bozuk dişler arasında mayalanan dil Kürdü yurduna küffar bilen bir ihtara eğimli
Çünkü yarası acı bir kök, çünkü çiğ, çünkü dikenli ağızlarda kansızken çiğnenemiyor
Sofrasında düello, tabaklar değil, kırılan kemik sesleri
Tuzumu hayratım say, bekleyişin kışı bil koyağına bıraktığım küçük ayak izlerini
Kazıdığım bu sırrı kuru ağaç köklerinden akıttım ki memba değil nehirdir
Şehir ceylanlarına kahırdır, ormanı saksı çiçeklerinden seyrettikleri için
Hançerim diyorum, nerede hançerim, zulmünü kıvrımına doladığım hır
Hüthütüm ol, sapağımda kal, rüzgârım bulsun seni
Bir Cevap Bırakın