Akdeniz’den gövdeme akan bir sudur boynun boynun, kıvrımlı yamaçlardan tenime değsin narin, hüzünlü bir şarkıdır gözlerin gözlerin Akdeniz’dir kalbim işgali altında gözlerinin Gökçeada
Son Yazılar:
Sergi: Maslak 310’da Rastlaşmalar
Yunanistan Sineması Günleri, 2 Aralık’ta başlıyor
SENDEN GERİYE KALAN’IN VE FİLİSTİNLİLERİN MAKUS TALİHİ
ÖĞRETMENLİK İLE ÖĞRETMEN OLMAK ARASINDA
Orhan Gürel Sulu Boya Resim Sergisi PonArt Akademi’de
Bağımsız Sinemada Bir Yol: Driveways
Predator: Vahşi Topraklar
Aklın ve Tutkunun Kıvılcımı: Nikola Tesla
PAOLO-VİTTORİO TAVİANİ KARDEŞLERDEN BİR “KAOS” ANLATISI
Franco: İspanya’da Hafıza Savaşının Elli Yılı
Bedia Ekiz: Yüzey ve Leke’nin Diyaloğu
Ayşen Savcı’dan “Mısralar” Atölye Sergisi
Tozan Alkan Seçiciliğinde #eklitera Kasım Şiirleri
HB Art Gallery’den Yeni Sergi: Süleyman Saim Tekcan-Zamanı Dizginlemek
Düzyazı Şiire Şeytan
Hasan Sarıtaş Galeri’den Yeni Sergi: “Çok Uzak, Fazla Yakın”
KADIN OLMAYI KUTLAYAN TEK FESTİVAL “FEMİNİSTANBUL” 8 YAŞINDA
Köylüler (Şiir)
sefih bir yaşam (şiir)
Yazar: Emre Şahinler
Symphonies for the Poppies (Şiir)
esmer güller çiziyorum gökyüzüne tanıdık güller kızıl güller katil güller çiziyorum ellerime aşina güller kor güller kupkuru bir yaz genzimde ve kanıyor dudaklarım Gökçeada (*Requiem Mass in D Minor, K. 626: III. Lacrimosa)
Lužánky Park’ta Akşam Senfonisi ya da Atlıkarınca (Şiir)
yepyeni bir gül resmi çiziyorum şakaklarıma avurtlarımda göklerden habersiz, yalımsız bir çiçek açıyor boynumdan geçen akislerin, haberi yok akşamüstlerinden peki ya Cevriye? iki büklüm, bir köşede geçirir kışları çocuk doğurur, ekmek yapar kimsenin haberi yok gözlerinden ılık bir kan dökülse de genzimden, yaşamakları seçtim ben istemezdim böyle olsun senelik refah payı ve yüzde on beş...
Poslední Stanice (Şiir)
“in nomine patris et filii et spiritus sancti” bana kimse “nasılsın?” diye sormuyor artık kanasın diye nehirde yalpalayan eski sular gittim kendime ucuz papatyalar topladım öyle düşündüm, ne yapayım kafam coğrafyaya pek basmıyor artık eski defterlerime ay ile yıldız çiziyorum kanamalı bir eti, eski bir bıçakla, paslanan yerlerinden kesiyorum bana kimse “nasılsın?” diye sormuyor artık...



