Ana Sayfa Kritik Hippie Sadizmine Karşı Ağır Metalin İntikamı!

Hippie Sadizmine Karşı Ağır Metalin İntikamı!

Hippie Sadizmine Karşı Ağır Metalin İntikamı!

Panos Cosmatos’un Mandy filmi basit gözüken bir senaryo çatısı içerisinde zekice örülmüş kodlar ve göndermeler vasıtasıyla asıl gizil ajandasını izleyicisine hücre hücre duyumsatan bir korku sineması şaheseridir.

Toplumsal realiteden kendilerini soyutlayıp doğanın yabanında, basit ve spritüel olana açık bir yaşam seçmiş bir çiftin (Mandy ve Red) huzurlu dünyasının, hippie artığı hastalıklı bir tarikat tarafından cehenneme çevrilmesinin öyküsüdür Mandy.

Yönetmen Cosmatos; istismar sinemasına ait gözüken bir vahşet ve intikam hikâyesini; nitelikli göndermeler, sağlam kurgu, etkileyici görsel dil ve katmanlı bir gerçeküstücü estetik yaratarak kıymetli bir taşa dönüştürüyor. Bu açıdan Mandy’nin pulp bir arthouse estetiğinin öncüsü olduğu iddia edilebilir.

Öncelikle başlık için seçtiğim spotun arka yüzüne kısaca değinmek ve ardından filmin ameliyatına geçmek istiyorum. 68 yenilgisi sonrası pörtleyen new age inançlarla faşist bir irrasyonalizme kayan hippie romantizminin doğanın ıssızlığında gerçek tinsel aydınlanma ile karşılaşması filmin ana eksenidir. Kuşkusuz bu öykü dualist düşünceye ilgi duyanlar için tanıdık gelen, karanlık ve aydınlığın sonsuz savaşı metaforuna bir göndermedir. Kumadam’ın “Amulet of the Weeping Maze” şarkısındaki sözde sevgiyi yücelten hippie naifliğine karşı, Black Sabbath’ın kozmik karanlık “Demir Adam”ının hesaplaşmasıdır bu aynı zaman da.

1983 yılının ABD’sinde, Ronald Reagan’ın sert muhafazakâr iktidarında hortlatılan yeni soğuk savaş ideolojisi, beyaz ve Hıristiyan bir milliyetçilik dalgasını köpürtmektedir. Yükselen neo-liberalizmin baskın “ideolojilerin ölümü” söylemiyle, dini vurgulu bir kapitalizm sonsuz hükümranlığını haykırmaktadır.

Yeni sol ve karşıt kültür ile bağını kopartmış, etik bir ütopya kuramamış hippie hareketinin uyuşturucu ve orgy oluşan pratikleri onu iyice sağa çekmiştir. Hippie kuşağının ciddi bir bölümünü zehirleyen hareketler; Charles Manson’ın vahşi eylemleri ya da sembol haline getirilen Gudrjieff ve Crowley gibi figürlerin nazizme göz kırpan yaklaşımlarından çok önce, batı düşüncesinde ezoterik bir kanon kurmaya yeltenmiş ve tüm batıni geleneği (gnostizm’den simyaya, kabala’dan gül haç’lara) tek bir yaklaşım içerisine tıkmış Helana Blavatsky ‘ın teozofi düşüncesinde aramak gerekir. Bu açıdan Mandy filmi sahte aydınlanma teşebbüslerine karşın idrak ile işrak eden bir tinselliğin yanında olmaktan çekinmez.

Şimdi senaryonun teorik tartışmasını yazımız içine yedirerek, filme dönelim.

Altın Oran

Peki; Cosmatos, yüz yönetmene versek 99’nun çöp elde edeceği basit bir hikâyeden muhteşem bir film ortaya çıkarmayı nasıl başarıyor? Kuşkusuz bu başarıda en büyük sebep yönetmenin bir simyacı titizliğiyle yan yana getirdiği öğelerle kurduğu altın oran. Ve film ilerledikçe bu temel öğeler (hikâyenin anlatım kurgusu, oyunculuk, müzik sahne tasarımı ile yaratılan atmosfer- daha doğrusu aura) yan yana durmaktan öte, iç içe geçip bir kusursuz bütünlük oluşturuyor. Doğru ekibi kurmak (ışıkçısından yardımcı oyuncusuna, görüntü yönetmeninden animasyoncusuna) ve onlara kusursuz bir performans verecek bir yönetim ve motivasyon kaynağı olmak.

Ağır, romantik ve hatta mistik başlayan bir filmi kusursuz bir matematikle ilk bir saat izleyiciyi hazırlamak ve onun Cage’den beklediği kurtarıcılık rolü üzerinden seyirciyi ters köşeye yatırmak ve ardından atağa kalkarak, ard arda ileride birer külte dönüşecek sekanslar ile izleyiciyi Neptün gezegenine vardırmak; yönetmenin alameti fabrikasını oluşturuyor.

İşte; yönetmenin altın oranı yakalayan kusursuz matematiğin özü.

Red

Sundown dazzling day
Gold through my eyes
But my eyes turned within
Only see
Starless and bible black”

Mandy’nin açılışı bir gün batımında orman işlerinde çalışan Nicholas Cage’in canlandırdığı Red’in elektrikli testere ile ağaç kesme görüntüleri ve ona eşlik eden King Crimson’ın prog-rock klasiği Starless şarkısı ile başlar. Dikkatli dinleyici bu kaydın grubun Red başlıklı 1974 tarihli albümünde olduğunu hatırlayacaktır. Bu kısım filmi çözümlemek için önemli; çünkü gerek şarkının sözleri gerekse taşıdığı kara duygulu tinsel atmosfer filmin genel akışını çözmek için bizlere birer altın anahtar hediye ediyor.

Çiftin naif hayatı evlerini basan tarikat ve onların zebanilerinin (az sonra döneceğiz) Red’i esir etmesi ve tarikat lideri Jeramiah’ın Mandy’nin onun aşığı olma zorlamasıyla cehenneme döner. Tarikat daha önceden hazırlanmış bir seremoniyle gasp edilen Mandy’nin gözüne LSD damlatıp, yine saykodelik etki veren bir böceğe boynunu sokturarak onu köleleştirmeyi amaçlar. Tarikat lideri başarısız bir hippie müzisyeni olduğu döneme ait plak eşliğinde soyunup Mandy’yi elde edeceğini düşünürken, kadının onu aşağılayarak reddetmesi sonucu girdiği ego krizi ile kadını diri diri ve kocasının gözlerinin önünde ateşe verir.

 

 

Mandy’nin intikamını alabilmek için Red’in olduğu mülayim insan dışında bir şeye, vahşi bir avcıya dönüşmesi gerek. İşte burada Ruh gölü civarında karşılaştığı tuhaf mistik şahsiyet ve onun kaplanı Lizzy devreye giriyor. Kaplan kadim, güçlü ve eşsiz bir varlık olması yanında eski Çin mitolojisinden William Blake mistizmine dek geniş bir metafor ağını gözlerinde taşır.

Red’e, ‘sen kozmik karanlığın etkisine maruz kalmışsın’ diyen tuhaf Kimyager, kafesteki kaplanı Lizzy’i azat edip doğaya salarken, aynı zamanda mistik bir kılavuz olarak Red in içindeki kaplanı (yaban vahşiyi) de serbest bırakır. Nitekim ilerleyen rüya sahnesinde yarı adam yarı kaplan bir canlı Mandy’nin kucağında boylu boyunca yatmaktadır. Mandy onun karnından bir yakut çıkarıp göğe uzatır ve taş birden etrafını aydınlatacak bir ışıltı yaşar.

Burada bir teslis oluşturacak üçlü bir dönüşümün sembolü gizlidir.

Red yaşadığı ve tanık olduğu korkunç olaylar neticesinde;

1- delirmiştir

2-tinsel olarak aydınlanmıştır

3- vahşi bir avcıya yani bir kaplana dönüşmüştür.

İşte katiller için  ‘(yaşasın)cehennem diyen’ bir karakterin dönüşümünün üç altın anahtarı: Mandy-Abraxas- Gnosis

Abraxas’ın Borusu ve Leonora C.

Durumunuzun dehşetengizliğine rağmen umudunuzu yitirmeyin. Koşulsuz özgürlüğünüzü elde etmek için tüm zihinsel kapasitelerimi seferber ediyorum”. Leonora Carrington

Mandy nin filmin başında gördüğü, ölü bir yavru geyiğe dair düş, okuduğu “Seeker of the Serpent’s Eye” adlı kitap- ve Red ile yaptığı sohbetlerle onun bir mistik sezgi gücüne, ışık ile dolu naif bir ruha, yoğun bir bilişe sahip, idrake varmış bir özne olduğu seyirciye hissedilir. Nitekim kaçırıldığında tarikatça ona gözünden akıtılan sıvı ve boğazını delen böcek ile zerk edilen ve onun tarikat mesihine tamamen itaate sürükleyeceğini düşündükleri maddeler bile onların istediği sonucu vermez. Mandy karışan zihnine rağmen bu mesih vodviline ve bu oyunda kendine biçilen pis role pabuç bırakmaz. Tüm müritleri önünde ayağa kalkıp soyunan şeyhin sevişme tiradına, kadim bir cadının kahkahalarıyla karşılık verir. Cemaati önünde otoritesini sarsacak kadar küçük düşürülen ve reddedilen Jeremaiah öfkeden onu katletme çaresizliğine düşer. Madem ona köle olmamış ve hala kocasına aşk ile bağlıdır Mandy onun için artık karanlık bir orospu – yani cadıdır. Şimdi bu durumu engizisyoncu ataları gibi baş eğdiremediği dişil gücü- cadı ilan edilen şaman, simyacı ya da gnostik kadınlar gibi canlı canlı yakar. Yani eksik tanrı Abraxas’a karşı evrenin aydınlık gücünü içinde ve  Pleroma’nın inayetini ruhunda taşıyan Sophia’nın temsilcisi olarak vahşice ölüme mahkûm edilir.

 

Gnostik aydınlanma evrenin dişil gücü prensibi üzerinden şekillenen bir proto- feminist öz barındırır. Kozmik âlemin varoluşunu gerçekleştiren dişil güç ve onun yanında bu dünyayı yaratmış eksik ya da yanlış güç Abraxas (diğer bir ifadeyle Demiurge) kozmik karşıtlığın iki ucunu oluştururlar. Sophia’nın dişilliği karşında Abraxas horoz başlı ve yılan uzuvlu bir eril figür olarak tasvir edilir.

Şimdi filmin başlarında Mandy’nin okuduğu film için yaratılmış kitaba bakmakta fayda var; çünkü bu kitap bana kalırsa yönetmenin baş kadın rol için kurduğu sembolik özdeşleme için ciddi ipuçları sunuyor (tıpkı Red ile King Crimson arasında kurulan gibi).

Filmde; “Seeker of the Serpent’s Eye” adlı ezoterik kitabın yazarı olarak Leonora Tor adı geçiyor. Kuşkusuz böyle bir kitap ya da yazar yok; fakat bana kalırsa Cosmatos,  Mandy ile ruh eşliği kurduğu ezoterik yazar ve güçlü sürrealist ressam Leonora Carrington’a güçlü bir gönderme yapıyor. Uzun ve travmatik bir hayat süren Carrington İrlandalı bir kökenden gelmesi nedeniyle erken yaşlarda Kelt mitoslarına ilgi duyar. İlerleyen yaşlarda bu ilgisi kabala, simya, gnostizm gibi gizemli bilgilere yönelmesine sebep olur. Sonraki yıllarda yaşadığı Meksika’da ise pagan Maya inançları ve Popol Vuh mitlerini araştırma şansı olur. Bu mistik eğitim Carrington’un üretimlerinde, öykülerine sinen karanlık ve tekinsiz konular ve resimlerinde ise insan ve hayvanların melezleştiği ezoterik ve yer yer cadıca komposizyonlarda ifade bulur.

 

Mandy’nin de ezoterik bir ressam olmasının yanında Carrington’da drug temelli vizyonların ve onların tetiklediği travmaların kurbanı olmuştur. Eşi ve büyük gerçeküstücü sanatçı Max Ernst’in ikinci dünya savaşı sırasında Gestapo tarafından tutuklanması sonucu ciddi anksiyete krizleri ve sanrılı nöbetlere gark olur. Ailesi tarafından kapatıldığı hastanede ise o dönem tedavi için verilen iki uyuşturucu (cardiazol ve anksiyolitik) ile gördüğü sanrılar çekilmez bir hal alır ve hastaneden kaçar. Sanatçı yaşadığı bu travmalardan yola çıkarak “Down Down” adında bir roman yazar. Leonora Carrington’un büyülü tuvallerine dikkatle bakanlar yılanın gözünü ve bir kaplana dönüşen Red’in siluetini yakalayabilirler.

Kuşkusuz kitaba adını veren yılanın gözünün görsel karşılığı da, Mandy’nin ormanda yürüyüş yaparken karşına önce iki kırmızı ışık/göz olarak parıldayan tarikatın cipinin far lambalarının yarattığı etki ile sembolize edilir.

Black Skulls

Filmin en akılda kalan kâbus karakterleri hiç kuşkusuz yanlış ya da tuhaf karışımlı bir tür LSD ile insan ötesi bir çılgınlık kafasına varan Black Skulls adlı çetedir. Tarikat üyelerinin “abraxas’ın borusu” dedikleri kemik kavalı çalması ile karanlıktan çıkıp gelen üç motorcu, bizlere Mad Max ya da Hellraiser filmleri yanında, mahşerin üç atlısını ve cehennem zebanilerini çağrıştırırlar. Varoluşları bir uyuşturucuya bağlansa da insan ötesi güçleri, normal bir insanın hemen öleceği darbeler karşısında ayakta kalmaları ya da bir flüt sesiyle ortaya çıkmalarını akılcılaştırmaz.

Karanlık içinde şeytanı anımsatan üç kızıl göz olarak belirirler ve tarikattan hizmet bedeli olarak kurban edilecek bir vasıfsız üye ve yeşil bir kavanozda garip bir kimyasal madde alırlar. Bu kavanozun içinde bahsi geçen bozuk LSD olduğunu varsayarsak; sadece kafalarının uçmasına yaramayan aynı zamanda insan dışı bir güç, dayanıklılık ve vahşet hasreti veren bir karışım tükettiklerini iddia edebiliriz. Keza çetenin crack ve kavanozlarını tadan Red’in deliliğinin iyice patladığı, tıpkı üç zebanisi ve olası LSD üreticisi Chemist gibi sesinde ciddi bir distortion oluştuğunu da akılda tutarak.

Bölgede çoktandır gece ortaya çıkan, kamyoncuları ve fahişeleri sadistçe katleden motorculara dair korku hikâyelerinin anlatıldığı seyirciye gösterilir. Filmin başında araba radyosunda Amerika’yı pornografi ve kürtajdan arındıracağını haykıran Reagan muhafazakârlığının kolluk kuvvetlerinin neden üç zebani üzerine gitmediği de ayrıca düşünülesidir.

 

Ve Kozmik Hesaplaşma

Filmin finalinde yaşadığı travma ve onu ateşleyen drug’lar ile iyice delirip, gözü dönmüş bir vahşi hayvana dönen Red’in intikam seremonisini izleriz. Kuşkusuz filmin birçok bölümü gibi final içinde söylenecek çok şey var. Fakat bir dergi metni üzerinden ilerlediğimi düşünerek birkaç noktanın altını çizip ameliyata son vermek isterim.

Mandy’in katli ardından filmin ikinci bölümünde N. Cage çok etkileyici bir oyunculukla yaşadığı her değişim ve deliliği izleyiciye duyumsatarak büyük bir performans yaratıyor. Artık kariyeri bitti denilen yıldız oyuncuların büyük dönüşleri Hollywood için kanıksanan bir senaryo olsa da, şimdi sizlerin David Lynch ve Martin Scorsese’in yönettikleri iki filmdeki Cage performanslarını düşünmenizi istiyorum. İki filmde de mental olarak bozulan, çılgınlıklara maruz kalarak çılgınlaşan (anti) kahramanlar da yarattığı etki, Cage potansiyelinin ancak usta ellerde açığa çıktığını ortaya koyuyor.

Cage yanında filmdeki ana ve yan rollerdeki tüm oyuncuların çok tatminkâr performanslar ortaya koyduklarını söyleyebiliriz. Yönetmen ilk filmi Beyond the Black Rainbow(2012)’daki gibi yanıp sönen neon ışıklar ve kusursuz mekân tasarımları ile görsel etkiyi derinleştiriyor. Buna ek olarak filmin ikinci yarısında Red’in düş gördüğü sahnelerde kullanılan anime tekniği de anlatının katmanlaşmasında önemli bir rol üstleniyor. Mandy’nin film müziğine imza atan Jóhann Jóhannsson’ın prog rock’tan endüstriyel metale uzanan müthiş soundtrack çalışması ile izleyicinin kanına işleyen bir atmosfer yaratıyor. Yaratıcı müzisyenin filmin hemen ardından 48 yaşında hayatını kaybetmesi ise yaşanan en büyük talihsizlik olsa gerek.

Mandy; sinemanın sanata dönüştüğü, heyecan verici bir başyapıt ya da erken bir opus magnum. Yönetmen Cosmatos ise daha iki film çekmiş genç bir sanatçı olarak takipçilerinde geleceğe dair arzu dolu koca bir beklenti yaratıyor.

Son Söz –Yerine-

Mandy; sözde; arınma, aydınlanma ve sevgi adına yapılan manipülasyon ve işlenen suçlara rağmen; gerçek sevginin ve tinselliğin nerde durduğunu izleyicisine sorgulatmayı başarıyor. Final de tarikatın kilisesine giren Cage bir rahlenin üzerindeki kitabı eline alıp bakar, sonra da fırlatıp atar. Ve son hesaplaşmasında tarikat şeyhi Jeremiah ona “fazla yaklaşma tanrı burada” der; Red’in buna yanıtı nettir -artık tanrın benim!

Elleriyle sıkarak gözlerini çıkarttığı sahte mesihin leşini fırlatıp, yakar. Kuru kafatasından sigarasını yakıp alanı terk ederken, tamamen yanan kilise çökmeye başlar ve haç yere iner. Hippie manyaklardan hesap sorulmuş ve Mandy’nin örselenmiş ruhu huzura ermiştir- artık.

Deniz Cansever’in sürekli dediği gibi Metal Kazanacak!

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl