Kelimeler tesirli yüzlerine herkese göstermezler. Sadece şairler, duyarlı yürekler, gözü ve gönlü açık olanlar görür onları. Ellerini uzatıp sadece onlar alabilirler hayatın dikenli çalılıkları arasından. O yüzden, avuçları, yürekleri kadar çizik çiziktir şairlerin. Mahmud Derviş’in şiirinde çoğu zaman bir kıyamı sadece bir kelime başlatır. O vatanını önce dilde inşa etmeye çalışan bir şairdi. 26 yılı...
Son Yazılar:
KEREM QOSARÎ: “DİLERİM ÇOK DİLLİ SAHAFÇILIK HEDEFİMİZE ULAŞIRIZ.”
Hologram Etler
BİR KAR GECESİ (ÖYKÜ)
Sinemanın Sırları: Louis Malle
AŞK’IN KANAYAN HİKÂYESİ
Hasan Kıran’ın “Abuzambak” sergisi Brieflyart Galeri’de
Beyoğlu Film Günleri başladı
Yeni Dalga’nın Büyükannesi: Agnes Varda
KAÇ DUA BAĞIŞLATIR (ŞİİR)
“Arkası”–Nihat Özdal ve Ebru Ceylan’dan Fotoğraf ve Metin Arasında Bir Diyalog
RESSAM – TASARIMCI ROZA TULGA İLE SÖYLEŞİ
LABİRENT SANAT’TAN YENİ SERGİ “SUPERNATURA”
Hüzün Boşluğunda Bir Dünya: Kazan mı Yoksa Kaynayan mı?
Elif Karaosman: FIRTINAYI HİSSETMEK
SIR: WERNER HERZOG – SİNEMADA GERÇEKÇİLİK
İdeolojik Bir Tekrarın Kurgusu: Tienanmen’de İsyan
BENTO’NUN TUHAF HUYLARI
“SOLO BOTTER: BURHAN UYGUR” SERGİSİ, CASA BOTTER’DE ZİYARETE AÇILDI!
Adorno’yu Yanlış mı Anladık? Eleştirel Teorinin Günümüze Etkisi
Yazar: Josef Kılçıksız
Medea söyleni: Francisco Goya’da karanlık romantizm ve suçun erotize edilmesi
Bana sorarsınız, Atinalılık kültü mizojini bir ruh üzerine kurula geldi. Atinalı olmak, barbarlara eş olmamaktan ve kadınlara benzememekten geçiyordu. Örneğin, bilgelik tanrıçası Athena, Zeus’un kafasından doğdu. Herkül de çıldırıp ailesini doğradı, ancak ona gösterilen hoşgörü Medea’ya gösterilmedi. Mesela, Atina milliyetçiliğine destek olan en önemli söylenlerden biri, ilk kralları olan Erikhthonios’un, Atina’nın kendi toprağından doğuşunu anlatan...
Elveda İstanbul
İstanbul’da basılan son Yunan gazetesi Apoyevmatini’nin yazı işleri müdürü Minas Vasiliadis, “Nesli tükenmekte olan bir türüz” diye söze başlıyor. Okurların gazeteyi açtıklarında ilk baktıkları şey artık ölüm ilanları oluyor. Vaftizlerden daha fazla ölümün kayda geçtiği İstanbul Rum cemaati, zamanın ve nemin kemirdiği duvarları yıkılmak üzere olan eski bir kiliseyi andırıyor. İstanbul Rumları, 1923’te Lozan Antlaşması...
Ütopya: “Hiçbir yerden” mevcut olanın en çetin mücadelesine
Ütopya kavramı, Thomas More’un «ou-topos (yer-ötesi) dediği «hiçbiryer» ine keskin göndermeler içeriyor. Ancak hiçbir yere gidebilmek için önce bir yerin olması gerekiyor. «Gerçek şeyler dünyasında mı yoksa simüle edilmiş hayali bir gerçeklikte mi yaşadığımızı nasıl bilebiliriz?» sorusu bu bağlamda önem kazanıyor Deneyimlerimiz bize maddi şeylerden oluşan bir dünyanın varlığından söz ediyorlar ve bu materyal dünyanın...
“Bir Rüyanın Ölümü”ya da yazılmamış bir öykünün “karamsar” analizi
İnsanlık, kapitalist modernitenin yıllar önce öngörülen felaketleri karşısında abartılı tepkiler veriyor. Oysa bu felaketler malumun ilamından öteye bir anlam taşımıyor. Tabii burada asıl felaket içsel olanıdır. Yabancılaşmanın anaforunda kaybolanlar bu içsel felaketin ayırdına varmadan hayatlarını sürdürüyorlar. Farkındalıkları gelişmiş olanlarda ise kendini takip etmek için bitmeyen bir istek uyanıyor. Bunu, kendine karşı acımasız bir sürek avı...
Solcu Nietzsche
Hakikat arayışı söz konusu olduğunda, Foucault dışında, Nietzsche gibi sofistike bir akıl yürütme tarzını teşvik eden çok az filozof vardı. Güç ve bilgi arasındaki ilişkinin Foucault’çu analizi, Nietzsche’nin felsefi soykütüğüne dayanmakla birlikte, bana kalırsa, Foucault, Deleuze ve müritleri, Nietzsche’nin savlarını ters yüz eden bir yanlış anlama pahasına, onu çarpıtarak yorumladılar. Nietzsche’nin güç istencinin iki karakterizasyonu...
Kötülüğün teolojik kökenleri
“Bu dünyada zafer yoktur, sınav vardır ve kötülük her zaman kazanır”: tek tanrılı dinlerin tebligatı, umudu dışlamayan böylesine karamsar bir inanç üzerine inşa edile geldi. Onların iletisinde, imtihan kavramı arkasına ustaca gizlenmiş bir mahcubiyet gözlenir. Bu, insanlık tarihinin en ince kıvrımlarını dolaşarak geçen uzun bir yenilginin mahcubiyetidir. Bu karamsar bakış açılarının mutlaka farklı kökenleri vardır....
Anneliğin «yıkıcı cazibesi» üzerine
Öncelikle bu yazının kasten kışkırtıcı ve farkındalık uyandırıcı emellerle yazıldığını belirtmeliyim. Dünyaya çocuk getirmenin kötü, hatta bir suç eylemi olduğu kanısındayım. Çocuk yapmanın, insandaki kodlanmadan biri olan « barbarlığın » devam etmesine devasa bir katkı sunduğunu düşünüyorum. İnsanın insana ve diğer canlılara yaptığı kötü muamele, işkence ve imhanın, adına tarih denilen, bu kesintisiz dizisi yukardaki savımı destekliyor....
Pencere Boşluğundan Sızan Nemesis
Artık mutfak penceresini kapatamıyordu. Anlaşılan, pencerenin metal düzeneği bozulmuştu. Dışarıdan esen rüzgarın duyulduğu bir boşluk oluşmuştu. Füzeler uçuşuyordu dışarıda. Bölgede tekrar bir yangın olursa dairesinin dumana maruz kalacağından korkuyordu. Akşam olmuştu. Pencereleri karartmak gerekiyordu. « Su uyur düşman uyumazdı » çünkü. Pencereye kalın çarşaflar serdi. Camlar kararmıştı, ışık neredeyse yok olmuştu ama çatlaktan hala hava sızıyordu. İnsanlar...
Marlene Dietrich: ‘Mavi Melek’ Ve Kötücül Bir Çağın Kırdığı Kanatları
Marlene Dietrich, adı kalpte bir okşamayla başlayanın ve bir kırbaçlamayla bitenin mitidir. Ben, şahsen büyülü çekiciliğe karşı hassasım. Muhtemelen bunu burjuva çağının narsistik bir semptomu olarak değerlendiriyorum, ama, bence, beni Marlene Dietrich’e sürükleyen şey, zarafetin nezaketi, Soul, Jazz ve daha geniş anlamda Alman kültürünün derin soluğudur. Siyah elbiseler, çıplak kollar ve karanlık bir dünya tarihinin...