SANAT EĞİTİMİNİN TARİHİ

GÖRSEL SANATLAR ÖĞRETİMİNDE DÜŞÜNSEL VE SOSYAL EĞİLİMLER

Doktorasını 1965 yılında Stanford Üniversitesi’nden alan ve uzun yıllar Connecticut ve Kaliforniya’daki devlet okullarında sanat öğretmenliği yapan Arthur D. Efland Sanat Eğitiminin Tarihi : Görsel Sanatlar Öğretiminde Düşünsel ve Sosyal Eğilimler adlı kitabında sanat eğitiminin de bir tarihi olduğunu 1961 yılında Stanford Üniversitesi’nde Yüksek lisans öğrencisiyken keşfettiğini söylüyor.

Tarihin düz bir çizgide mi ilerlediğini yoksa bazı eğilimlerin bir dönem baskın olup başka bir dönemde yerini başka eğilimlere bıraktığı döngüsel bir süreç mi olduğunu merak ederek yola çıkan Efland eğer bu bir süreçse bu dönüşümleri açıklayanın ne olduğunu irdelemeye çalışıyor. Ayrıca  yazar bu dönüşümler ortaya çıktıkları zamanların sosyal gerçeklerine mi dayanırlar, yoksa sadece pedagojik modadaki değişikliklerin sonuçları mıdır sorularını soruyor.

Efland, Sanat Eğitiminin Tarihi : Görsel Sanatlar Öğretiminde Düşünsel ve Sosyal Eğilimler adlı kitabının kamusal eğitimin sahneye çıkmasından önce ve sonra, eğitim tarihi boyunca görsel sanatların öğretimi üzerine olduğunu söylüyor. Görsel sanatların öğretilme biçimlerine dair ise şunları ekliyor:

“Bugün görsel sanatların öğretilme biçimleri, geçmişte bu sanatların öğretilmesini savunanların sanata ilişkin inanç ve değerleri ışığında şekillenmiştir. Bu ilk savunucuların çoğu, zamanlarının eğitim politikalarını etkileyen, sosyal olarak güçlü kişilerdi. Onlar için sanat öğretimi ne gelip geçici bir hevesti, ne de rastlantısaldı; daha ziyade sosyal, ahlaki ve ekonomik amaçlara biraz daha yaklaşmak için yapılmaktaydı.”

Genel eğitimde olduğu gibi sanat eğitiminde de temel sorunlardan birinin eğitime erişim olduğunu ekleyen Efland görsel sanatlar öğretiminde bir seçkincilik duygusunun hakim olduğuna vurgu yapıyor. Pek çok okulun, sanatı ayrıcalıklı ya da yetenekli bir azınlık tarafından takip edilecek özel bir ders olarak gördüğünü belirtiyor ve bu tutumların nasıl ortaya çıktığını anlamak için Batı kültüründe eğitimin başlangıcına dönüp bakmamız gerektiğini öğütlüyor. Çünkü yazara göre bugünün sanatın eğitimdeki rolünü ancak daha önceki dönemlerde sanat öğretİmini incelediktan sonra anlayabiliriz.

Kitap Sanat Eğitimi : Sosyal Bağlamı, Sanat Eğitiminin Batıdaki Kökenleri, Görsel Sanatlar ve Sanayi Devrimi, Devlet Okullarında Sanatın Keşfi, Sanat Eğitiminde Romantik İdealizm Hareketi, Sosyal Darwinizim ve Güzellik Anlayışı, Sanat Eğitiminde Dışavurumcu ve Yeniden Yapılanmacı Hareketler ve İkinci Dünya Savaşı’ndan Günümüze Sanat Eğitimi başlıklı sekiz bölümden oluşmaktadır.

Kitabı Türkçe’ye kazandırmış olan Orhan Taşkesen ise Çevirmenin Önsözü bölümünde “Tıpkı geçmişte olduğu gibi sanatı hala ayrıcalıklı ya da yetenekli bir azınlık tarafından takip edilecek özel bir ders olarak düşünenlere “sanat eğitiminin ve sanat eğitimine erişimin her bireyin hakkı olduğu” bakış açısını kazandırmak ve yaygınlaştırmak olduğunu savunuyor.

Efland  kitabın sonuç bölümünde bilim ile sanat eğitimlerini karşılaştırarak anlatısına şu şekilde son veriyor:

“Önceki kuşağın bize gösterdiği gibi, bilim bir yönüyle baskın hale gelirse, denge kolayca elimizden kaçabilir. Aralarındaki farklar akılda tutulmalıdır. Sanat, duygu ve hayal gücünün yaşamını yücelterek, duygusal katılımı ve katılımcı öğrenmeyi erdem haline getirir. Buna karşın bilim, rasyonel düşünceyi yücelten nesnel kopukluk ve kesinlik erdemini ortaya koyarken, beşeri bilimler ahlaki eylem arayışını erdem haline getirir. Her bir çalışma ailesi kendi biliş biçimlerini gerektirir ve gerçekliğin resmini tamamlamak için her biri gereklidir. Genel eğitimin bir parçası olarak sanatın da oynayacağı bir rol vardır.”

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.