BERDUŞLAR
Eğik de dursa yamuk yumuk da olsa bu bizim hayatımız. Kir pas içinde de olsak, hastalıktan dökülüyor, kırılıyor olsak da gerçekleşmemiş hayallerle de yatıp kalksak, koca bir ömür bi kez bile yaz tatili yapamasak yaz sıcaklarında güneş çarpmalarından havaleler geçirsek de sıcaktan buharlaşıp yok olsak da… Kışın üşümemek için on kat giydiğimiz için hayatlarımızın altında kaybolsak da… Konsere, tiyatroya ayıracak vakit bulamasak da, ayın sonunu zor getirsek de… Ucu ucuna pür dikkat yaşamaktan, kemer sıkmaktan tüm yaratıcı dikkatlerimiz başka bir tarafa kanalize olduğu için kendimizi gerçekleştirememiş olsak da bu bizim hayatımız. Kuaför, masaj, ılıca kaplıca, kış tatili, bilmesek de… Kel, kör, çirkin, yaşlı, yoksul, unutkan, aptal, düşük aykülü olsak da bu bizim hayatımız… Parçalanmış… Ne çocuk, ne ana ne baba, ne kardeş ne eş… Yapayalnız ölsek de çekmeyin len bu bizim hayatımız… Geç mi kaldık bilmiyorum ama kabul etmeye karar verdim. Sanırım ölecek yaşlara yaklaştık… Gel Allah’ın cezası gel. Sonunda kabul ediyorum seni. Şükür hayatım sana şükür. Çok teşekkür. Yaşadım len.
“Anladı tabi öleceğini… Bu benim hayatım diyor. Sensin işte kardeşim, bi başka mezara gömülemezsin, en baştan kabul edecektin kendini… Zehir ettin hayatı bize de kendine… Açım açım, pisim pisim, işim yok yok işim yok… Seveceğim kimse yok, kimse beni sevmiyor… Al işte öldün len.”
“Yıkanmak istiyorum.”
“Ne ?”
“Bir de böyle derdi abi, sık sık, yıkanmak istiyorum.”
“Yıkanmak istiyormuş… Yıkadık işte.”
“Şu esnafın da çenesini tutamazsın.”
“Esnaf bu çenesini tutamazsın…”
“Merhumu nasıl bilirdiniz” ’den sonra daha mezarlık yolunda başlarlar dedikoduya…
“Susun len… Arkanızdan gelirim ha…”
MUTLU BİR KEDİ
Son zamanlarda ilginç bir insan oldum. Bir tür istenç yitimi diyebiliriz. Büyük bir heyecanla bir plan yapıyorum. Yarım saat sonra unutuyorum. İşin ilginç yanı bunun hiç şaşmadan devam etmesi. Her gün bir plan ve program heyecanı içinde uyanıyorum. Bazen yazıyorum da unutmamak için. Ama hiçbir zaman o aklıma geldiği ilk anki heyecanı bulamıyorum devam etmek, devam edebilmek için.
Bir el hareketi gibi geldi çöreklendi. Bir tren yolculuğundan mı kalma bir otobüs yolculuğundan mı bilmiyorum. Ama bir manzaraya bakarken duyduğum heyecanın neredeyse aynısı. Büyülenmiş, kendinden geçmiş, bir yolculukta gibi ve varış heyecanı ile dolu. Yüzümde alabildiğine bir memnuniyet, açık yaz denizleri gibi sütliman bir mutluluk… Gökyüzü masmavi… İşte o an… Sanki belli belirsiz bir bulut gibi dağılıyor her şey. Neydi beni bu kadar çok heyecanlandıran. Giderek… Yani bu heyecan, plan, mutluluk ve unutma döngüsünün sık sık olması yüzünden bir an geliyor, geriye sadece aynaya bakıp gülen insan kalıyor. Açıkçası bundan pek memnunum. Gözüme hiç fena görünmüyor.
Hemşire bağırıyor.
“ 112. Koğuş muayeneye lütfen.”
Sıraya gireyim. Belki orada aklıma gelir.
Seni seni. Ne şirin kedi. Sen de mi muayene olacan len… Nasıl da huzurlu. Bana benziyor.
“Son zamanlarda ilginç bir insan oldum. Bir tür istenç yitimi diyebiliriz. Büyük bir heyecanla bir plan yapıyorum. Yarım saat sonra unutuyorum. Belki de gerçekleşmeyen planlar yüzünden en güzel kısmını sakladım. Henüz zihnimde oluşma anını…”
Doktor diyor ki “bugün iki farklı cümle kurdun. Bir yıldır aynı şeyleri sıralıyordun. Bu bir gelişme olabilir.”
Seni seni o da anladı bizim kedi gibi… Aslında ne büyük bi insan olduğumu.
“Seni seni” bu adı takıyorum. Pisi pisi den iyidir. Hem yakışıyo da… Böyle mutlu bi kediye…
ÜNLÜ YAZAR
Ben aslında ünlü bir yazarım. Ama kafam ters çalıştığı için her şeye tersten başladım. Hani hep söylenir; sefil bir hayat sürdü… Vah zavallı bi gün yüzü göremedi yaşarken… Ben, oraları geçtim şimdiye kadar. Böylece hep ortada kalacağım. Yıldızımın hep parlak olduğu o en orta kısımda. Baştan ve sondan kurtuldum.
Yazmakta ne var canım. İş yazmaya kalsın.
Ünlü bir yazar için gerekli olan hayat hikayemin yatağını hazırladım.
Resim: Komet
Bir Cevap Bırakın