Manzaramıza Bakmak

Modern resme doğru yolculuktaki en önemli kırılmalardan birini “manzaranın keşfi” oluşturuyor denilebilir. Kastedtiğim manzaranın bir arkaplan durgunluğundan kurtulup sırf “kendisi” haline dönmesi. Bunun ilk örneklerine Rönesans’tan itibaren rastlıyoruz. Yani doğanın, uzamın insani bir duygulanımın konakladığı bir coğrafyaya dönüşmesini kastediyorum. Alegoriden, tanrılardan ve de mitolojiden yavaş yavaş kurtulan ve melankolinin, lirizmin ve hazzın alanına dönüşen dağlar, kırlar, evler, tarlalar, kuşlar, ışıldayan çimenler, dalgalanan denizler ve hüzünlü günbatımlarından söz ediyorum…

Genelde bildiğimiz anlamda ilk manzaralar Giorgione’nun 1507-8 tarihli  La Tempesta (Fırtına) resmiyle tartışılır.  Bu resimde manzara sadece arka plan değil resmin  kendisidir..  Ayrıca Da Vinci’nin Mona Lisa’sına eşlik eden arka fon da önemlidir. Mona Lisa’nın gizemli gülümsemesine eşlik eden kır ve dağlar. Sfumato (duman) dediğimiz erime, figürü manzara ile kaynaştırır. Yine İtalya’nın Roma harebeleri ve yükselen turizm bir “harabe estetiği” de oluşturacaktır. Eski antik kentler, terkedilmiş yıkık kale-şato ve manastırlar, yalnızlık, hüzün ve tefekkür gibi duyumsamaları yatacaktır. Yıkıntının kendisi de bir manzaraya dönüşecek ve gotik duyarlılığa bambaşka bir atmosfer katacaktır. Hatta İngiliz seçkinleri mimarlara malikanelerinin bahçelerine bizzat harabe yapılar tasarlatacaklardır. Bu bir tür Batılı “Wabi-Sabi” estetiğidir. Japonların nesnelerdeki eskimeden ve kusurdan estetik bir duyarlılık çıkarmasının karşılığı.

Fakat asıl keşif 19. yüzyıldan itibaren Romantizmin verdiği enerjiyle olacaktır. Özellikle Alman Romantikleri başta Caspar David Fredrich olmak üzere ressamlar bazen insanı da dışarıda tutan geniş manzaralar boyamıştır. Derin uçurumlar, ayışığıa bulanmış deniz, yapraklarını dökmüş ağaçlar insanda ruhani hisler uyandırır. Özellikle Caspar David romantizmin simgesine dönüşecek uçurumun kenarında yüceyi deneyimleyen gezgin resmiyle sırttan kadraj (rügen figür) sokacaktır manzaraya. Tarkovski gibi sinemacıları da etkileyen bu sırttan kadraj “bakana” “bakan” ikili bir göz ğretir engin manzarayla içiçe geçen… Yine aynı ressam kutup seferi sırasında buzulların arasına sıkışmış yakın plan bir gemi enkazını da resmine taşır. Bu çok çağdaştır.

Yine İzlenimciler ve de sonrası, hızlı tuşe ve renkler ve de eskiz ruhuyla yemyeşilin ve de masmavinin iç içe olduğu pastoral manzaralar üretirler. Turner’in hızla köprüyü geçen treni gibi yeni bir uygarlığı muştularlar. Cezanne’ın defalarca resmettiği ve kütlesinden kübizmin uçlarını gördüğü San Vicroria dağı resimlerini kim unutabilir. Ya da Osmanlı-Türkiye resminin emekleme dönemini düşünelim. Kim unutabilir Şeker Ahmet Paşa’nın ya da Hoca Ali Rıza’nın fırçasını… Şeker Ahmet’in John Berger’i hayran bırakan karacalı orman resmi… Ya da Hoca Ali!nin yemyeşil Çamlıca kırlarını, Üsküdar manzaralarını ve de ev içlerini… Genç Cumhuriyete devreden bu miras kübizmin ve fovizmin zenginliğiyle bambaşka bir manzaraya evrilecektir. Mat renkler, beyazlar, pürtükler… Avni Lifij’in kıpkızıl kompozisyınlarından Hikmet Onat, Adnan Varınca, Eşref Üren, Turan Erol ve Hale Asaf’ın huzurlu sadeleğine zengin bir yolculuk..

Evet; manzara bir okuldur! Bizim resmimizin de okulu.

Panorama…. Kavramın Yunanca üzerinden gelişmesi de düşündürücüdür. Hegel muhteşem Tarih Felsefesi’nin Yunan uygarlığına ayırdığı cildinde modernliği anlamak için çok önemli bir noktaya değinir: Pan’dır bu… Kırların, serin pınar başlarının, ormanların koruyucusu Pan… Yarı insan yarı keçi, azgın seyyah… Hazzın ve şarabın ve de Dionysos’un yoldaşı. Bir ayağı doğa bir ayağı kültür olan melez yaratık. 7 kamışlı flütüyle yaprakları kımıldatan uçuşan ezgi… Bugün hala konserlerin Pan flütlerinde şakımaktadır o manzara. Hegel Yunan uygarlığını İnsanbiçimciliği ve akılcılığı ile sancılı modernitenin kökeni görür. Burada Pan imgesi fazlasıyla dikkat çekicidir. Hegel’e göre Yunanlıları diğer uygarlıklardan ayıran duygu irkilmeleri-şaşırmalarıdır. Yani merak ve bilgiye (hakikate ve Tin’in kendi bilgisine) yolculuğun çıkış noktası. Yani Panik! En önemlisi de doğayı bir tür manzaraya ve seyire dönüştüren Panorama. Bugün gündelik dile yerleşmiş olan Panorama buradan gelmektedir. Ya da sinemadaki yatay çekimi tanımlayan pan hareketi. Panorama geniştir. Seyre açıktır

Günümüz sanatı (contemporary) da kayıtsız kalamıyor Pan’ın hayaletine. Başta kent olmak üzere sınai enkaz estetiği çağdaş sanatın en verimli yönlerinden birini oluşturuyor. Gökdelenler, varoşlar, otobanlar, kentsel sorunlar disiplinler arası çalışan bir görme biçiminin önemli bir parçası.

AKM’de açılan “Kaotik Kentin Gölgesinde Manzara” 15 sanatçının katılımıyla manzaraya dönük duygu ve endişelerimizi tekrar düşünme fırsatı yakalıyor. Gülden Artun, Figen Batı, Füsun Çağlayan, Hülya Düzenli, Talat Enlili, Berna Erkün, Umut Germeç, Müfit İşler, Berrin Kayman, Bahar Kocaman, Hülya Küpçüoğlu, Nur Özalp, Ahmet Özel, Erkan Özdilek ve Melihat Tüzün‘den oluşan kadro seramikten pentüre uzanan zengin bir birikimi adımlıyor. MANZARA sergisi üretimlerinde doğa-kültür açmazını düşünen ve yansıtan işlerden bir kesitin bir araya getirilmesini ve sunulmasını da hedefliyor.

Gülten Artun
Nur Özalp
Bahar Kocaman

Gülten Artun pastelleşmiş renkleri, binaların kasvetiyle harmanlarken, Nur Özalp neredeyse lekeleşerek buharlaşacak bir geyik başının doğa gözlerini buyur ediyor., hayvanın sorgulatan bakışı. Figen Batı’nın lirik ritimlerle titreşen renkleri, telleşen boyası doğanın en büyük gücü dalgayı, dağları ve atmosferi düşündürüyor. Doğaçlamanın getirdiği başka bir güç. Diğer lirik bir etkiyi ise Füsun Çağlayan’ın saydamlaşan renklerinde duyumsuyoruz. Hemen her şeyi kuşatmaya çalışan “okyanussal benlik” köpürerek, dalgalanarak, su yaprağa değerek sökün ediyor neredeyse… Soyut resmin en büyük gücü olan “müzikal imge”. Toprak sarısı ve mavi nefes. Müfit İşler ise dışavurumun gücünü duyumsatan fırça darbeleriyle tekinsiz boşluklar oluşturuyor geniş yüzeyde. Boyanın doğası bu… Yeri geldiğinde çizgiye başkaldıran… 

Figen Batı

 

Füsun Çağlayan
Melihat Tüzün
Berrin Kayman
Müfit İşler

Melihat Tüzün’ün resmi ise sakin ama tekinsiz ve de insansız bir bahçeye çağırıyor seyirciyi. Sergi toplamı birbirinden farklı birçok anlayışı ve tekniği sunmasıyla da karşılaştırmaları tahrik ediyor diyebiliriz. Doğanın gerçeği şiirsel bir yaprak bakiyesi bırakarak figüratif bir soyutlamaya bırakıyor Bahar Kocaman’ın işinde. İlkel, yürüyen şamanistik silüetler doğanın bağrından gelen uğultular sanki. Talat Enlil’in lekesel kompozisyonu manzaranın aslında ne kadar uçucu olabileceğini de hissetiriyor bizlere. Berrin Kayman’ın metalik bir yankı uyandıran heykelinde doğanın, ağaçların balıkların ve tüm natura’nın kımıltısı yatıyor aslında. Doğa ana… Kibele… Artık ne dersek. Kara bir kuş süzülüyor sonra yaprakları dökülmüş ağaçlara doğru Hülya Küpçüoğlu’nun bakış açısından. Doğa dökülen ve çürüyen bir verimdir aslında. Her çürüme, küf yeni bir canlılığı müjdeler. Sonra aniden yeşillik kahverengi toprağın bağrından, sarıya bel vererek uzanıyor göğe Berna Erkün’ün tuvalinde.

Talat Enlil
Hülya Küpçüoğlu
Berna Erkün

Lekeden bir mimari boyamış Ahmet Özel. Bazen doğanın bağrına saplanan yumuşak bir hançer ve de endişe. Boyadan bir kütle duruyor apansız. Sonra gri, beyaz kemikleşmiş dallar gibi kırılmaya yazgıyı boyamış sanki Hülya Düzenli. Bir gövde parçalanmış acıya teşne… Rengarenk dallar bina silüetlerine eşlik ediyor. Kendini göstermeye çalışıyor. Pürüzsüz uygarlığa karşı pürüzün ve rengin dili var Umut Germeç’in baskısında. Doğa çoğu zaman biçimsiz bir çağıldama üretir. Kadastroya ve cilalanmış yüzeylere ve cama inat! Ve yağmur. Hayatın cansuyu. Damla damla, sağanak hatırlatır bize döngüyü. Erkan Özdilek’in gri yüzeyinden süzelen bambaşka bir inatın sesini verir.

 

Ahmet Özel
Umut Germeç
Hülya Düzenli
Erkan Özdilek

Doğadan, dağlardan, kırlardan, gri kente… Modernliğimizin en önemli taraflarından olan “manzaranın keşfi” önemini hiç kaybetmiyor. Sanatçılar kentle sarmalayarak onu düşünmeyi ve boyamayı bırakmayacaklar hiçbir zaman. Pan’ın hayaleti kuşatmaya devam edecek. Bazen de panikleterek. Biliyoruz ki manzara biziz. İç dünyamız! Ya da dışımız!

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.