Gazetede çift sütuna sıkıştırılmış bir haber: Yatağında ölü bulundu! Önemsemiyorum. Ölümün kendi kadar cazip gelmiyor. Üstelik fotoğrafsız. Halbuki biliyoruz: Görünmek için varız! Şimdilerde buna ‘göstermek’ de eklendi. Andy Warhol’ün kulağı çınlasın: Artık yetmiyor 15 dakika! Şimdi ve daima…. Her yerde olmak istiyoruz: televizyonda, sinemada, sahnede, billboardlarda… Yalnız sahip olduklarımızı değil, olmadıklarımızı da sergiliyoruz; saçıyoruz orta...
Son Yazılar:
KEREM QOSARÎ: “DİLERİM ÇOK DİLLİ SAHAFÇILIK HEDEFİMİZE ULAŞIRIZ.”
Hologram Etler
BİR KAR GECESİ (ÖYKÜ)
Sinemanın Sırları: Louis Malle
AŞK’IN KANAYAN HİKÂYESİ
Hasan Kıran’ın “Abuzambak” sergisi Brieflyart Galeri’de
Beyoğlu Film Günleri başladı
Yeni Dalga’nın Büyükannesi: Agnes Varda
KAÇ DUA BAĞIŞLATIR (ŞİİR)
“Arkası”–Nihat Özdal ve Ebru Ceylan’dan Fotoğraf ve Metin Arasında Bir Diyalog
RESSAM – TASARIMCI ROZA TULGA İLE SÖYLEŞİ
LABİRENT SANAT’TAN YENİ SERGİ “SUPERNATURA”
Hüzün Boşluğunda Bir Dünya: Kazan mı Yoksa Kaynayan mı?
Elif Karaosman: FIRTINAYI HİSSETMEK
SIR: WERNER HERZOG – SİNEMADA GERÇEKÇİLİK
İdeolojik Bir Tekrarın Kurgusu: Tienanmen’de İsyan
BENTO’NUN TUHAF HUYLARI
“SOLO BOTTER: BURHAN UYGUR” SERGİSİ, CASA BOTTER’DE ZİYARETE AÇILDI!
Adorno’yu Yanlış mı Anladık? Eleştirel Teorinin Günümüze Etkisi
Kategori: Litera
İzlanda’dan Bir Kız Gelir Bizlere…
Denizle şaka olmaz! Şakalaşmak için iskeleden uzak durup başka birini aramaya heveslisine, işte bu yüzden, kara iklimine düşkün adam denir. Denizle al takke ver külâh yapmayı sevmeyenler için suyun dibi kumlu bir çukurdur. Onlara bakılırsa sam yelinden uzak durulmalı, lodosta soba yakılmamalı, denizden her çıkan yenmemeli, nihayetinde derya koca bir ummân olduğuna göre herhalde kirlenmeyeceğinden...
Devrimci Bir Estetik Hareket: Romantizm
Romantizmin fikir babası Jean-Jacques Rousseau’dur. Rousseau’nun eserleri ve özellikle İtiraflar’ı bir entelektüel hareket olarak bütün Avrupa’ya yayılacaktır. Modernizm’le birlikte ortaya çıkan İtirafçı şiir geleneği de ‘Rousseau Romantizmi’nden doğmuştur. Devrimci bir estetik hareket olan Romantizm devrimler çağında doğdu. Amerikan Devrimi (1776), Fransız Devrimi (1789) ve Sanayi Devrimi (1760-1829) klasik dünyanın değerlerini hızla değiştiren büyük toplumsal dönüşümlere...
KORKULUKLARA GİYSİ YARDIMI YA DA ŞİİRİN ÜZERİNDEKİ KORKULUKLAR
Nilay Özer, Zamana Dağılan Nar ve Ol! şiir kitaplarıyla 2000’li yıllarda kendine özgü şiir diline ulaşan şairlerden biri olur. Gerçekten de Özer, ilk iki kitabında insana/onun varoluşuna ve iç dünyasındaki sarsıntılarına ait hakikati, duygu evrenindeki karmaşayı şiirin estetik derinliğinden ödün vermeden şiirleştirmeyi başarır. Bu kitaplardaki şiirlerde insana, eşyaya ve dış dünyaya dair çok yönlü kodlara...
Güvercinler de Gitti, Hrant’ın Ardından
İlk ne zaman okumuştunuz o romanı? Kitapçıda gördüğünüz anda, daha okumadan sizi etkilemişti. O ne biçim roman adıydı öyle! “Kuşlar da Gitti”! Aceleyle eve gitmiştiniz. Hemen okumuştunuz. Zaten incecik bir kitaptı. Yaşar Kemal’in alışılmış boyuttaki romanlarından değildi. Çocuklar vardı romanda. Kuşları yakalıyorlar, kafeslere dolduruyorlardı. İnsanlar vardı, merhametli. Kafeslerin içine tıkılmış kuşları görünce üzülüyorlardı. İnsanlar vardı. Kafesteki...
Küfür, Şiir ve İşçi Sınıfı
“İnsani olan hiçbir şey bana yabancı değildir” diyen Kartacalı Terentius’u şiar edinen Marksizmin izinden gidenlerin, sahtekar aristokrat tavrıyla, küfrü ve küfürlü şiirleri küçümsemesi, Marksizmin insana dair tüm durumları algılayıp çözümleme paradigmasına aykırıdır, çünkü “ruhun yellenmesi” olan küfür, insani bir “hâl”in dışavurumudur. Ereğine ulaşamayan yaşam pratiğinin sözlü isyanıdır küfür. Evet, ne yazık ki küfürlerin çoğu, sözel...
KÜÇÜK KIZIN ZİHNİNDEKİ EV
Şiir, hislerin ve fikirlerin dünyasından ayrılır mı olgunluk çağında? Hayır. Başkalarının tesirinden kurtulup şahsiyetini bulur. Yağmur, ürkek adımlarla yağıyor. Camlarda kesif buğu… Pencereye yanaşıyor küçük kız. İşaret parmağıyla, dumanı andıran cama ev resmi çiziyor. Altı yaşında; plazalarla, gökdelenlerle, hiç olmadı toplu konutlarla büyümüş kız, “Bak anne” diyor; “Ev çizdim!” Dikkatinizi çekmiş midir bilmiyorum; bugünün çocukları...
Jack London: Ömür Boyu Mücadele
Jack London, 1876 yılında dünyaya geldi ve 40 yıl yaşadı. Hayatı serüven doluydu. Gemilerde işçilik, altın arayıcılığı, boksörlük, elektrik teknisyenliği, maden işçiliği, gazetecilik, istiridye korsanlığı gibi birçok alanda çalıştı. Günde 12 saat, hatta bazen 18 saat çalıştığı oluyordu. Fırsat buldukça da yazıyordu. Onun da bir günü sadece 24 saatti. Ama yaratıcı bir kişilikti o; zaman...
MICHEL LEIRIS’İN ÇOK ESKİ DÜŞÜ
“Her zaman ölüden yana olmak gerek.” Gabriel García Márquez Ölmek istemeyen adamdı; Ellerini koparamadılar Güneşte kızarmış elma dalından Yoldan çeviremediler Gölgeli asfaltta uçan ayaklarını” Cahit Sıtkı Tarancı Michel Leiris’in kırk iki sözcükten oluşan Çok Eski Düş adlı küçürek öyküsü (1), tiz ve etkili bir çığlık anının insanın yüzüne çarpmış biçimidir. Bireyselliğin yanında toplumsal nitelikleri de...
Acının İlmihali: Takeshi Kitano
Kinji Fukasaku filmlerinden birinde başrol oynamasını ister. Takashi bu! Uymaz çekim saatlerine. Ortaklık bozulur. O da kendi filmini çeker: Sono otoko, kyobo ni tsuki – Yani Dikkat, Bu Adam Tehlikeli (bu film, Amerika’da Violent Cop adıyla vizyona girer). Bir insana acı bu kadar yakışabilir mi? Bir insan kendini acıyla bu kadar iyi tanımlayabilir mi? Acı,...