Elif Karaosman: FIRTINAYI HİSSETMEK

Sanatçı ruh fırtınadır. Onu dindirip rahatlar o, yapıt yaratırken; bazen de o fırtınayı yaşar/yansıtır.

Çağın yeni deneyselcilerini seviyorum. Çünkü çağ insanı yıpratacak her şeyi deniyor; salgınları, teknolojik atakları, büyük savaşları. Buna olan tepkiyi, estetik derslerimizde aldığımız “teknoloji/sanat paralelliği” ilkesine göre yansıtmayı anlamlı buluyorum. Sanatın diliyle konuşma ülküsü tanıklık ise; bu olayı dengelemek de içinde yaşanan çağı görmektir.

Geçmişle geleceği birleştirmek ve dengelemek zordur. Felsefe ister  “bilimsellik” ister bu durum,  bilgiden önce.

Elif Karaosman bunu denemiş. Hep de deniyor

Altyapısı sağlam. Parlak bir sanat geçmişi…

Ancak çağ tuhaf çağ, çağ nevrotiklik çağı, çağ acımasız. Burada bu çağa uygun yaratım çok zor. Fischer’ın “çürümeyi yansıtma” önerisi önce bilgi ve kabul içermek zorunda. Çünkü olaylar gibi estetik yapı da şaşkın, sanatçı da şaşkın. Sanatı dolaylı olarak etkileyen bir travmalar çağının anlatım dilinin ne olması gerektiği konusunda büyük eksiklikler yaşayan bir Türk Sanatı..

Ben bu karmaşadan, çoksesli bir yaratım çıkamayacağına inandım. Sanatçıya bu çağ tanımından sonra değinmek daha sağlıklı olur saniyorum: Elif’in sadece beş resmi var elimde. Diğerlerini sergilerde görüyoruz. Resimlerden iki tanesinde, lekecilik tuzağına düşmeyen çok ustaca “dengelemeler” var. Yani yüzeydeki biçimsel kurgulama renk olarak biçim olarak dörtdörtlük bir örnek sunuyor bize.  Karanlığı ve aydınlığı aynı anda sunma cabası. Burada deneysellik de bağımsızlık da söz konusu değil. Ancak benim ısrarla söylediğim: A/Felsefe; B/Biçimsel denge. Burada bu ikisinin altından kalkılırken bir fırça ustalığı sunulmuş. Resimde beyaz kalan bölüm zaten resmin çözüm anahtarı:

Elif’in olağanüstü bir özgeçmişi var, ancak onlar olmaksızın da salt emeğini sunabiliyor; felsefi bakışın şiirini.

Elif ile konuştuk.

Resmin –özellikle bu yüzyılda– felsefi bir dili olması gerektiğini; bunun yüzyılın travmalarına ve de fiili ve teknolojik ataklarına tanık olan, ama onu anlatmayan; simgeselliğe ve de “yeni kavramsallığa” temel olacak bir anlatım biçime yöneltmenin gerektiğini konuştuk.

Teknoloji-Sanat ilişkisine ben daha radikal baktım; o ise yumuşak temel detayların zıtlıklar terapisi olduğuna inanıyor sanki;  olabilir deyip tek küçük düşünce ayrılığımızı sunalım: Elif Karaosman, bir tür tekstil çoğaltmacılığına indirgediğini düşünmediğim yüzey çalışmalarında renksel ve biçimsel bütünlüğü yakalıyor; ancak önerim o tür yaratımlara kavramsal düşler eklemesi. Yani tuvale ateş etmek de sanata dahil…özellikle bu çağda.

Üçüncü tarz deneylerde ise: bence ikimiz aynı noktadayız. Yani dünyada  felsefi-kavramsal resim, şiir, roman yeni bir sanat dili içeriyor ve Elif Hanımın bu tür çağdaş yaratımları başaracak yeteneği ve felsefesi var. Yani objelerin dengeli yerleşimi+felsefe ve de ideoloji dahil, doğru sunumu düşünceyle besleniyorsa, burada dehşet yüzyılına anlamlı bir estetik dersi vermiş oluruz.

Ben bu yoldayım. Eminim ki Elif Karaosman’da bu klikleşmiş ve yetenek yetersizliginin yerini “bayağı ilişkilerin” egemen olduğu bir dünyaya gerekli tepkisini yeteneğiyle verecektir.

 

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.