Vanessa Redgrave, Filistin halklarının kurtuluşu için yaptığı yorumlar ve belgesel filmle, ABD’de anti-semitik kişi olarak ilan edilmiştir.
Londra da 30 Ocak soğuk bir kış günüydü. Ona rağmen tiyatro salonu tamamen dolmuştu. Hamlet oynanmaktaydı. Hem de Hamlet’i 20. asrın en büyük tiyatro-sinema oyuncusu seçilen Laurance Olivier oynamaktaydı. Karşısında ise yine bir dev oyuncu vardı: Michael Redgrave.
Seyirciler sabırsızlıkla perdenin açılmasını beklerken, sahnede tek başına Laurance Olivier belirdi. Tamamen dolu olan salona; size çok önemli bir haber vereceğim.bir saat evvel dünyaya çok önemli bir tiyatro oyuncusu geldi. Michael Redgrave’in kızı doğdu. Adı Vanessa…
Vanessa Redgrave doğuşunda söylenen bu sözleri doğrulayan bir yaşam sürdürmektedir. Aralarında Oscar Ödülü. Emmys, Golden Globes, Cannes, Tony, Screen Actors Guild, BAFTA, Laurence Olivier ödüllerini defalarca en iyi kadın oyuncu olarak kazanmıştır. 21. Asrın en iyi tiyatro ve film oyuncusu olan Vanessa Redgrave tam anlamıyla büyük bir sanatçıdır.
Bertolt Brecht’in sanatın apolitik olması, egemenlerle işbirliği yaptığı anlamına gelir deyişini benimseyen Vanessa ailesinden gelen bir davranış biçimini benimsemiştir. Babası Micheal Redgreve çok ünlü bir oyuncu olmasının yanında, Troçki’nin Rusya’dan İstanbula kaçırılmasını organize eden dört kişiden biridir.
Elliden fazla film ve yüze yakın sayıda tiyatro oyununda oynayan değişmeyen politik duruşuyla, çalışmalarıyla bilinen Vanessa Redgrave özellikle Filistin halklarını kurtuluşu için yaptığı söylemler ve belgesel filmle, ABD de anti-semitik kişi olarak ilan edilmiştir. Musevi patronlar egemenliğinde olan Hollywood stüdyoları tarafından kendisi bir süre boykot edilmiştir. Görüşlerindeki dik duruşuna devam etmiş, eşsiz bir oyuncu olduğundan Hollywood stüdyo patronlarını dize getirmiştir. Hollywood tekrar kendisine rol vermeye mecbur kalmıştır.
Vanessa Redgrave, benimde dünya sinemasındaki en beğendiğim sanatçıydı. Bir belgeselimi seslendirmesi düşleri kurardım. Kendisi hiçbir belgesel seslendirmemiş olsa da belki ilk seslendirdiği belgesel benimki olurdu. Bütün bu hayallerim gerçek oldu. Kıramayacağı, karşı gelemeyeceği kişilerin araya girmesi sayesinde bir gün kendimi Londra da karşısında buldum. Yaptığım Mevlana belgeselini seslendirme konusunu görüşüyorduk. Her şeyden önce filmi görmeliyim sonra konuşuruz dedi. Filmin kopyasını kendisine verdim (o zamanlar VHS kaset olarak). Filmi hemen seyretmiş ertesi gün beni aradı filmi beğendim, seslendirebilirim ama Mevlana’yı tanımam gerekli bana Mevlana ve hakkındaki bütün İngilizce kitapları gönder, üç hafta sonra beni ara sana yapıp yapamayacağımı söylerim dedi. Tam üç hafta Londra da cevabını bekledim. Bir gerçek sanatçı disipliniyle tam üç hafta sonra beni aradı ve tamam yapalım dedi. Mevlana’yı bir uzmanı gibi biliyordu. Yaşamındaki ilk film seslendirmesini benim filmimde yapacaktı.

Ne kadar önemli bir şey yapmakta olduğum bilincine Londra’da seslendirme stüdyolarınla temaslar yaparken vardım. Gittiğim en iyi iki stüdyoda seslendirmeyi kim yapacak diye sorduklarında Vanessa Redgrave adını duyduklarında inanamıyorlardı. Sadece stüdyomuza gelsin burada ses kaydı yapalım diye bana büyük indirimler teklif ettiler. Hatta ses kayıt günü beni ve Vanessa’yı özel limuzin gönderip kaldığımız yerlerden aldırdılar.
Ses kayıt odasında ise film büyük ekranda oynuyor, stüdyonun sahibi ve ses teknisyenleri seslendirmeyi kayıt ediyorlardı. Seslendirme kabinin içinde Vanessa harika bir şekilde filmi seslendirip, filmdeki Mevlana şiirlerini okuyordu. Hepimiz mest olmuş dinlemekteydik. 30 dakikalık filmin son iki dakikası kalmıştı. O ana kadar sessizce mest olmuş dinlerken birden ayağa kalktım stop keselim dedim. Kayıt stüdyosundakiler şaşırmıştı. Hatta biri kendini tutamayıp neresi yanlış söylemelisiniz dedi.
Ben çok kararlı adımlarla Vanessa’nın bulunduğu kabine girdim. Kapıyı kapadım. Mikrofonun düğmesini çevirdim. Dışarıdan konuşmalarımız duyulmaz haldeydi. Vanessa ne oldu ne var dedi. Kendisi herkesten çok şaşırmıştı. Ona döndüm her şey çok çok güzel teşekkür ederim. Yaşamımda böyle bir şans bir daha elime geçmez dünyanın en ünlü İngiliz sanatçısının kaydını kestim sağol dedim. Bana baktı ve gülerek yanağımdan öptü. Ben kabini terk edip stüdyolardakilerin şaşkın bakışlarına dönerken, o mikrofonu açtı ve sesi stüdyoya yayıldı … Evet bu bölümü dediğin gibi bir daha okuyacağım çok daha iyi olacak…
Bir Cevap Bırakın