Yeni Dalga’nın Büyükannesi: Agnes Varda

Agnes Varda ile yıllar önce Behind The Camera TV dizisini yaparken New York’ta tanışmıştık. Yıllar boyu dostluğumuz devam etti.

Behind The Camera çekiminden New York, Agnes Varda ve Fehmi Gerçeker

“Her gün evde mutfakta yemek yaparken tencerede o yemek pişerken ya da arada kat kat yufkayı dizer aralarına peynir koyar ve fırına yerleştirir börek olmasını beklerken bir gün kendimi Paris sokaklarında film yaparken buldum. Ve yıllardır mutfağa girecek zamanım olmuyor… Filmden filme koşuyorum. Sinema yaşamım oldu”

1895 tarihinde Paris’te bir film gösterimi ile başlayan sinema tarihindeki en önemli ve kalıcı olan Fransız Yeni Dalga akımının kurucularından olan “Yeni Dalga’nın Büyükannesi” ismi verilen Agnes Varda Belçika doğmuştur. genç yaşta Paris e yerleşen Agnes Varda önce tiyatro oyuncusu olarak oyunculuk eğitimi almıştır. Daha sonra çok samimi olduğu arkadaşlarıyla ellerine geçirdikleri bir bolex kamera ile filmler yapmaya başladı. Yaşamı boyu 25’e yakın uzun metraj filmi olan, toplamda ise seksene yakın film yapan Agnes Varda; “O dönemde hemen hemen aynı yaşlarda yirmilerinde olan edebiyata ve sinemaya meraklı bir grup gençtik. Okuduğumuz kitapları, gördüğümüz filmleri genellikle Saint Michalle’de bir cafede oturup saatlerce tartışırdık, Sinemanın anlatım biçimleri üzerine saatlerce süren konuşmalarımız olurdu. bazılarımız Chairs de Cinema dergisine yazı yazardı. (François Truffaut, Claude Chabrol, Eric Rohmer, Jacques Rivette).Tabii derginin editörü olan Andre Bazin bizim sinema anlayışımıza yön veren kişi olmuştur. Kendisi ölünce Chair de Cinema’ya Eric Rohmer editör oldu.”.

O yıllarda film yapım teknolojisinde büyük bir değişim yaşandı. Filmler ağır ve hantal kameralarla çekilirken ilk defa ele alınan omuza konarak çekim yapan kameralar piyasaya .çıktı. Bu kameralar film yapım biçimini yeni bir boyuta taşıdı. Artık omuza dayanarak kullanılan bu kameralar film yapımlarını kolaylaştırmıştı.
“ Yazmak sınırlı gelmeye başlamıştı…. sinemada bir şeyler yapmak istedik. Elimize bir omuza dayayım film çekilen el kamerası geçti. Filmler yapmaya başladık herbirimiz film yapımında bir görev alıyorduk; Alain (Resnais) kurgu ile ilgiliydi, Jean Luc (Godard) ben kullanıcam diye kameramanımız olmuştu. Eric (Rohmer), Claude (Chabrol), Jacques (Rivette) ve ben dönüşümlü olarak filmin yapımında yer alıyorduk. Bir gün o senaryoyu yazıyor, hep birlikte üzerinde çalışıyor, bir gün diğerleri oyuncu oluyordu. İlk filmlerimizde ışık yapmayı bilmiyorduk. Ondan ilk filmlerimizde oyuncularımız hep Paris sokaklarında yürürler. Çekimlerde iç sahneler olmazdı, onları nasıl ışıklandıracaktık”

“Daha sonraları Yeni Dalga Akımı diye isimlendirildi yaptıklarımız. Sinemada yeni bir soluk yaratıyorduk. Bunlardan hiç haberimiz yoktu. Biz filmler yapıyorduk. Aynı bir yazarın kalemini kıllanması gibi kamerayı kullanıyor, kurgu aşamasında ise filmimizi yeniden yazıyorduk…” Agnes Varda “Cleo 5’ten 7’ye” filmiyle iki saat içinde kanser olup olmadığı tahlilinin neticesini bekleyen bir kadının öyküsünü anlatan filmiyle ünlenmiştir. 1958-1959 yıllarında yeni dalga yönetmenleri ilk uzun metraj filmlerini yapmışlardır. Godard, Serseri Aşıklar, Chabrol, Yakışıklı Serge, Trauffaut, 400 Darbe gibi.

“ Film yapmak için bir finansör bulduk. Tek film yapımı için kendisini ikna edip bütçeyi aldık O tek film yapımı için aldığımız parayla herkes ilk uzun metraj filmini yaptı. Bir filmi biter bitmez hemen dağıtımcıya satıyorduk. Böylece finansörden aldığımız parayı biraz geç ödedik ama o parayla ilk filmler yapıldı, onun için Yeni Dalga yönetmenlerinin ilk filmleri aynı bir bilemedin iki yıl içinde yapılmıştır. Ben ise onlardan önce 1955 de ilk uzun metraj filmim Pointe Courte’yi yaptım . Ondan dolayı bana “yeni dalganın büyükannesi” adını taktılar.

Agnes Varda ile yıllar önce Behind The Camera TV dizisini yaparken New York’ta tanışmıştık. Yıllar boyu dostluğumuz devam etti. Paris’te bence Paris kentinin en ünlenen Rue Daguerre sokağındaki evinde çok sade döşeli odasında oturuyorduk. Rue Daguerre sokağı nasıl oluyor da en ünlenmiş sokağı oluyordu bu tarihi kentin? 1975 yılında iki yaşındaki oğluna bakmak için Agnes eve kapanmak zorunda kaldı. Film yapma aşkı onu kendi sokağının belgeselini yapmaya itti. Böylece hem evde oğluna bakacak hem de arada sokağa inerek film yapacaktı. Kasabı, sokağındaki dükkan sahipleri, komşuları yaptığı Daguerréotypes belgeselinde yer aldılar. Bu belgesel film Paris’in bir sokağı için yapılan ilk ve son belgeseldir. Kendisi New York’taki tanışmamızdan yıllar sonra aynı heyecanla sinemadan konuşmaktaydı: “ yün kazak örerken bir sağ ve bir sol şişle yünü geçirerek örersin kazağı…sinemada bence öyle kurgusal ve belgesel aynı kazağı örer gibi içi çe oluşur, ve sonunda kazak ortaya çıkar. Sinemada öyle bence. Kurgusal film için araştırma yapıyorsun. Günlerce üzerinde çalışıyorsun. O çalışma ile dramatize edemediğin bulguları aynı konuda bir belgesel film yaparak ortaya çıkar. Her bir kurmaca filmimi yaparken birde belgesel yaptım. Bence ikisi içi içedir.”

‘“Ben yaptığım belgeselleri başka birinin seslendirmesine karşıyım. O belgeseli yaparken o konuyu en iyi bilen kişi sensin. Araştırmalarını tamamlamış, filmin her sahnesini çekimini yaşamış kişi sensin. Kurgu odasında filminle tek başına kalmış onunla yaşamışın. Sonra film tamamlanınca sesi güzel bir aktöre gidiyorsun elinde textle ve ondan filmini seslendirmesini istiyorsun. Bu bana ters geliyor. Belgeseli en iyi seslendiren kişi o filmi yapan kişidir. Ondan dolayı belgesellerimi ben seslendiririm”

Cannes, Venedik, Berlin gibi bütün önemli film festivallerde filmleriyle ödüller kazanan sinema tarihinin tek kişisi olan Varda 2017 yılında sinemaya yaptığı katkılardan dolayı onursal Oscarı aldı. Kendisi bu ödülü alan ilk kadın yönetmendir. Ödülünü kendisine Anjelina Jolie vermiş, Agnes konuşmasından sonra sahnede dans etmiştir. Doksanıncı yaş gününü okyanusta yüzerek kutlayan doğa özellikle de deniz aşığı olan Agnes Varda, seksen yaşındayken “Agnes’ın Plajları” isimli belgeseli yapmıştır. Kendisiyle bu görüşmemin onunla son görüşmem olacağı belki de içime doğmuştu. (Agnes Varda kısa bir süre sonra 91 yaşında ölmüştür). Uzun süredir aklıma takılan bir suali kendisine o gün sordum. Agnes Varda New York’a bir geldiğinde ABD’nin çok ünlü bir üniversitesine konuk olmuştu. O gün sinema bölümü öğrencileriyle konuşmasında onların Jean Luc Godard’ın filmlerini bilmediğini anlamıştı. New York’ ta kaldığı sayılı günlerinde bu konu onu çok üzmüştü. “nasıl olur da Godard’ ı onun filmlerini bilmeden sinema bölümü mezunu olurlar?” deyip durmuştu. En son yaptığı bir belgeselinde Godard’ın yaşadığı köyde onun evine gitmiş, Godard bu eski arkadaşına kapıyı açmamıştı. Yıllarca kafama takılan bu soruyu kendisine sordum. Cevap verirken gözleri uzaklara bakar gibi geldi bana “işte tam Jean Luc davranışıydı ….sonra bana mektup yazdı, evde değilmiş…bilinmez. Ama bilinen tek şey: Jean Luc Godard sinema tarihinde, sinemayı sorgulayan, sinema anlatımlarını ters yüz etmiş olan tek kişidir.”

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.