Resimlerimde yazı artık yazı olmaktan çıkar, önce bir imge haline dönüşür. Daha sonra resim içinde renk ve figürlerle bütünleşince o artık bir yazı olmaktan çıkan yazı resmin asli unsuru haline gelir. Resimlerimdeki yazılardan manifesto veya hayat tavsiyesi bulamazsınız. Ben kendimce kendime yazdığım için ben okuyabilirim. O yazılarda ne yazıldığının ve yazılış biçiminin hiç önemi kalmaz. O yazılar artık resmin içinde önemli birer figür haline gelir. H.A.
Habip Aydoğdu sınırlı renklerle birlikte yazıyı kullanarak yarattığı sembolizma üzerinden özgün anlatımını yaptığı eserlerden oluşan “Yaşanmış Tarihe Notlar” sergisiyle 23.09.2025-14.12.20205 tarihleri arasında Cer Modern’de devam izleyicilerle buluşacaktır.
Habip Aydoğdu’nun 2023 yılındaki Antalya Kültür Sanat’taki “Yaşamı ve Yapıtlarıyla Habip Aydoğdu” sergisinden sonra kişisel bir sergisi yapılmamıştı. Antalya’daki sergi retrospektif sergi niteliğinde olup, sanatçının o döneme kadar yaşamı; önemli ve kariyerinin köşe taşlarındaki eserleri ile birlikte bir süreç olarak anlatıldı. Retrospektif terimi, “geriye dönüp bakmak” anlamına gelen “in retrospect” kelimesinden türetilmiş olsa da; bu sergiler sanat tarihinde kayda almak, belge yaratmaya yardımcı olmak ve iz bırakmak amacıyla sanatçı yanında destek veren müzeci, sanat tarihçi, sanat akademisyenleri ile teknik heyet tarafından planlanarak düzenlenir. Her iki sergiyi izlemiş bir kişi olarak sergilerin içeriğinin farklılığını görmekteyim.
Öncelikle Habip Aydoğdu’nun sergi anlayışı hakkında bilgi vermekte yarar olduğu düşüncesindeyim. Habip Aydoğdu; yetersiz fiziki şartlar ve mekanlardaki aç-kapa sergileri yapan galerilerle çalışmayan bir sanatçıdır. Sanatçı her sergisini sanat tarihine parmak izini bırakmak düşüncesiyle planlamaktadır. Her şeyin dijitalleştiği günümüzde açılan sergilerde basılı sergi kataloğunu bir tarafa bırakalım, bir sergi broşürü bulmak bile mümkün değildir. Habip Aydoğdu’nun önemli sergilerde sergi kataloğu yanında sanatını anlatan bir kitap da yayınlanmaktaydı. “Her şey dijital dünyada kayıtlı olduğu için basılı kataloğa gerek yok.” diyenler de olacaktır. Çok değil 5-10 yıl sonra sahibinin vefatı vb. nedenlerle sanat dünyasından uzaklaşması halinde bu dijital mecrada bulunan birçok bilgi kaybolacaktır. Muhtemelen 20 yıl sonra okuduğunuz bu yazıyı da dijital dünyada olmayacaktır. Habib Aydoğdu; bu tür sergilerle sanatını sanat dünyasıyla buluşturmanın yanı sıra; kendini, sanatını ve çalışmalarını zaman ve mekân aşırtarak sanat dünyasında var olan parmak izinin kalıcılığını sağlamaya çalışmaktadır.
Habip Aydoğdu’nun “Yaşanmış Tarihe Notlar” sergisi; sanatçının Suriyeli Şair Adonis ile tanışmasından sonra resimlerindeki dilin yanına bir de yazı dili eklemesiyle başlayarak bugüne kadar gelişini anlatan bir çeşit tarihe not bırakma çabasıdır. Bunun miladı olarak; Arap edebiyatının yaşayan en önemli şairlerinden Adonis ile Türkiye sanatında kendine özgü, farklı bir yer edinen Habip Aydoğdu’nun bir araya geldiği “Kan Kırmızı” Sergisi, 26 Ekim-25 Aralık 2016 tarihleri arasında İzmir Folkart Gallery’deki sergi görülse de; daha da gerisinde Habip Aydoğdu’nun Adonis ile iki yıla yakın İzmir ve Ankara’da birlikte yaptıkları çalışmalar yatmaktadır. Daha da geriye gidilince; iki binli yılların başında Habip Aydoğdu’nun resimlerinde bugünkü kadar olmasa da yazı görülmeye başlanılmıştır. Buradan “Habip Aydoğdu çalışmalarında yazı dilini ve yazının simgeselliğini Adonis’le yaptığı çalışmadan sonra başlamıştır.” Sonucu çıkarmayalım. Habip Aydoğdu bu çalışmadan önce de çalışmalarında yazıyı kullanmıştır. Sanatçı bunun kökünün çok eskilere dayandığını, ama bugünkü formalara erişmediğini ifade etmektedir. “Aslında o zamanda benim resmimde yazı var. Yazı bende eskiden beri var ama resimlerimde bu kadar sırıtmıyordu. Daha çok kâğıt işlerimde ve TRT Haber merkezinde çalışırken haber kâğıtlarının üzerine karaladığım şeylerdi. Onlarda daha yoğundu, ama tuvallerde falan o kadar sırıtmıyordu. TRT haber merkezinde çalışırken haber kâğıtları üzerine karalamalar yapmışımdır. Onlar çok yoğundu, ama tuvale aktardığımda henüz içim ısınmıyordu.”
“Kan Kırmızı” sergisinde yazı, şiir ve imgenin; renk, kaligrafi, ses ve sözün buluştuğu çok boyutlu özel işler yer almıştır. Bu sergide kaligrafinin önemli bir şekilde yer almasında şair Adonis’in ana dilinin Arapça ve Arapça’nın kaligrafiye uygun olmasıdır. Arapça’nın kaligrafiye çok yatkın olması nedeniyle Adonis’in kullandığı yazı dilinde Arapçanın kaligrafik üstünlüğünü sonuna kadar kullanmasının rahatlığı bu ikilinin o dönem birlikte yaptığı çalışmalarda görülebilmekteydi. Bu da izleyicide; Adonis’in baskın kaligrafisi ile Habip Aydoğdu’nun renk sayısı sınırlandırılmasına rağmen kırmızı-beyaz-siyah renk baskın üstünlüğü arasında gizli bir mücadelenin varlığı hissedilebiliyordu. Sanatçının olduğu her ortamda kendini ortaya koyarak çekim noktası olması doğaldır.
Türkçe el yazısı bir derece uygun olsa da, bugün kullandığımız Latin harf esasına dayanan Türkçe alfabe genel olarak kaligrafiye pek uygun değildir. Habib Aydoğdu’nun Adonis sonrası çalışmalarında kaligrafi arayışının tam tersi doğal el yazısını aratmayan düz yazıyı görmek mümkündür. Kaligrafinin çalışmada sanatçıya esneklik sağlayarak yaratıcılık alanını oluşturduğu düşünülse de kaligrafi çok sıkı kurallar içerir. Habib Aydoğdu’nun kaligrafinin sıkı kurallarına tabi olmak yerine bu kazanım ışığında yeni bir tarza yöneldiği düşüncesindeyim. Diğer taraftan Habib Aydoğdu gibi çağdaş görsel sanatçının geleneksel sanatlara yönelmesi ters yola girmek gibi olacaktır.
Sanatçı; çalışmalarında yazıyı dilin ifade aracı olarak kullanmanın yanı sıra, yazı ile resmin içinde renk ve figürden bağımsız doğrudan farklı sembolizma yaratmaktadır. Bu çalışmalarda yazı; bir kaligrafi tarzında değil, doğrudan bir ifadenin somutlaştırılmış hali olarak uygulanmaktadır. Bir görsel sanatçı olan Habip Aydoğdu bu defa ifadelerini görsel sanat dili ile değil, çalışma içinde yer alan ve yer yer çok kolay okunabilen bu yazılardan oluşan bir yazı diliyle kendi sanat dilini oluşturmaya devam etmektedir..
Görsel sanatlarda zaman zaman sanatçı dilini renk, figür ile yarattığı soyutlama yerine doğrudan yazı ile ortaya koyması, onun özgürlük alanıdır. Buradan birkaç aşama sonrası geleneksel sanatlara doğru gider ve çağdaş sanatlardan uzaklaşmayı gerektirir. Habip Aydoğdu çalışmalar içindeki metinin yazısını çok kolay okunup anlaşılır hale getirmesi halinde yazı dilinin çok kolay resim dilinin önüne çıkabileceğini bilen bir sanatçıdır. Başka bir ifadeyle Habip Aydoğdu resmindeki yazılardan mutlaka okunması gerekecek ve manifesto içerecek bir metin çıkmaz. Bu nedenle resmin içindeki metinler resmin farklı yerlerinde bir sistem içermeden ve çoğunlukla silik veya okunması için çok dikkat sarf etmeyi gerektirir yapıdadır. Sanatçı bu resimden neyin çıkması gerektiğini izleyiciye bırakmaktadır. İzleyici bu analizi yaparken sonsuza yakın özgürdür.
Sergi açılmadan önce sanatçıyla yaklaşık iki saat süren bir sergide yolculuk yaptık. Her çalışmayı tek tek anlattı. Sanatçının çalışmaları sadece tuval resimleriyle sınırlı olmayıp, bu döneme ait üç boyutlu çalışmaları yanında çalışma süreçlerinde kullandığı eşyalarda bulunmaktaydı.
Bu sergi kurulmadan önce sanal ortamdaki üç boyutlu sergi alanı ve yüzeylerine sergilenmesi düşünülen çalışmaların dijital görüntüsü yerleştirilerek bir sanal sergi oluşturulmuş ve daha sonra eserler bu plan doğrultusunda yerleştirilmiştir. Bu çalışma sanatçının sergilemeye verdiği önemi göstermektedir.
Habip Aydoğdu sanat dilinin ana hatlarını bilmeden resmini anlamak oldukça zordur. Bu zorluk soyut resmin genelinde mevcuttur. Sanatçı kendinde saklı kalanları resimlerindeki yazılarla ortaya çıkarmaya çalışmakta, bazen resimle anlatamadıkları ve resmin yetersiz kaldığı durumlarda yazıyı devreye almaktadır.
Bu sergiden önce daha önceki günlerde sanatçı ile yaptığımız bir görüşme esnasında konu yavaş yavaş sanatçının parmak izi, sanat tarihi yazıcılığı ve sanatçının sanat tarihi yazıcılığında sanatçının katkısına gelmişti. Sanatçının kendisine has diliyle yarattığı eserini ortaya koyması ve özgünlüğü, onu sanatçı yapan en temel unsurlardandır. Sanatçı bu eserleriyle sanat tarihine parmak izi bırakır. Ancak bu resimlerle yaratılmış parmak izleri dinamik değil durağandır. Belge denilen bir belleğe bir şeyler bırakmaktır. Hafızada örtük bir şeklide yer alan parmak izini somutlaştırmaktır. Sanatçı ve eserinin sürekli tartışılması, eleştirilmesi ve değerlendirilmesi gerekir. Bu değerlendirme de sadece sanatçı tarafından yapılacaksa o zaman sanatçı ve sanat eseri donuk hale gelmiş olacaktır. Habip Aydoğdu her sergisiyle çalışmaları yanında resminin tartışılıp, değerlendirilmesi ve eleştirilmesine zemin hazırlamaktadır.
Habip Aydoğdu resminde; yazı çizgiye, figüre, renge dönüşür. Habip Aydoğdu resmindeki yazıda ne yazıldığı ve anlamının hiç önemi olmayıp, o yazı artık çizgiye, renge ve neye dönüşmesi gerekiyorsa ona dönüşür. O yazı hiçbir zaman sanatçı için yazı olarak görülmez.
Sanatçının bu dönemde resim dilinde yaptığı değişikliği belirterek sanatçı dili hakkında açıklama yapmaktadır. “Bir sanatçının, bir ressamın eğer dili netleşmemişse, özgün değilse orada tıkanır kalır. Şimdi değilse malzeme bahane. Hangi malzemeyi kullanırsa kullansın hiç fark etmez. Onun için o bir araç, araçtır, bir araçtır. Yani şimdi Ama millet zannediyor ki en iyi malzemeyi, kullandığı en iyi ressam, en iyi boyayı, en iyi dolma kalemi, en iyi fırçayı en iyi. Yok, böyle bir şey. En son teknoloji kullanımı çok önemli. Güncel olacak. Böyle bir şey değil olay. Kalacak iş buradan. Ruhundan, yüreğinden, o bilinçaltından, doğayla bütünleşen ve böyle yani kendin olan. Kendine dönüşe biliyorsan olur. O da zamanla oluşuyor. Bunun farkına çok sonra varıyorsun.
Sıkıştıkları alan, sıkıştığınız alan. Ben de yaşadım onu. Yıllarca öğrendiklerimizi, bize öğretilenleri unutabilmek yıllarımızı alıyor, yok sayabilmek yıllarımızı alıyor. Hele hele bunları artık başka bir şey koyacağım, bunlar benim için bitti demek daha da çok yıllarımızı alıyor tamam mı? Bunu okusam bile, okumaya gayret etsem bile bu artık yazı değil.
Yazı değil, sadece yazı değil, ama hem yazı hem yazı. Yazıyı okuyacağım diye kendini yorma.
Bazen de benim bir rengim renk, bazen yazı. Bu sadece bir yazı olarak düşünülürse bu yazıyı anlamak yerine resmimi anlamaya çalışması daha kısa yol olacaktır. Başka bir yol da benim yazımın anlamını değil, bende saklı yazımın anlamını öğrenmesidir. Bu da mümkün olmayacağına göre izleyici ne görüyorsa onun için odur.”
Netice Olarak; Habip Aydoğdu’nun “Yaşanmış Tarihe Notlar” sergisi son dönemde profesyonel sergileme tekniği kullanılarak planlanan, yerleştirilen ve izleyici beğenisine sunulan nadir sergilerdendir. Cer Modern’in ışıklandırma, havalandırma ve tavan yüksekliği ile sergiye ayırdığı salonun benzeri şu an için Ankara’da bulunmamaktadır. Sergi yerleştirme planının başarısı doğrudan sergilemeye katkı sağlamaktadır. Bu serginin en önemli özelliği Habib Aydoğdu’nun resminde yazı kullanımının tarihsel süreçlerinde gezinti yapması ve sanat tarihine bir iz bırakmasıdır. “Kırmızı-Beyaz-Siyah” üçlüsü ile renk ağırlıklı ressam olarak bilinen Habip Aydoğdu’nun resimde yazı geçişi, yazının bir imge oluşturması ve bu imgenin artık yazıdan çıkıp, renkle birlikte resimle bütünleşmesini bu sergide aşamalar halinde görmek mümkündür.
Sanatçı sanat tarihine parmak izini vurabilirse zaman ve mekan aşarak sanat tarihinde yer alabilir. Habip Aydoğdu bunun bilincinde olan nadir sanatçılarımız arasındadır.
Bir Cevap Bırakın