SIR: ARTHUR MILLER – MARILYN MONROE

Arthur aynı heykeltıraşın kendi yaptığı heykele âşık olması gibi Marilyn Monroe’ya âşık oldu. 1956 yılının haziran ayında; Marilyn ve 16 yıllık eşinden ayrılan Arthur büyük bir törenle evlendi.

1915 yılında New York Harlem’de doğan Arthur Miller, küçük yaştan beri ilgi duyduğu tiyatro oyunlarını hiç kaçırmazdı. 11 yaşında gittiği New York’un o dönemdeki en ünlü tiyatrosu olan Theater Guild’in bir oyunu onu çok etkilemişti. Çok etkilendiği bu oyun, kişiliğinde yeni ufuklar açtı. Oyun, beynindeki bilinçaltı denen depoya kondu.

Arthur’un izlediği Pigmalyon oyunu, Bernard Shaw’un 1920’de yazdığı, Yunan mitolojisindeki bir heykeltıraşın kendi yaptığı heykele âşık olmasını konu alan bir tiyatro oyunudur. Yıllarca Viyana, Londra ve New York tiyatrolarında kapalı gişe sahnelenen bu oyunun birçok kez filmi de yapılmıştır. Pigmalyon’un film uyarlamalarından biri olan, George Cukor’un yönettiği My Fair Lady müzikal filmi çok ünlüdür. Rex Harrison ve Audrey Hepburn’ün başrollerini oynadığı bu film 17 milyon dolar bütçeyle yapılmış ve 72 milyon dolar gişe geliri elde etmiştir. Pigmalyon, Arthur Miller’ın 11 yaşındayken bilinçaltına yerleşmişti. Tabii ki bu çok etkilendiği oyun daha ileri yaşlarında ortaya çıkacaktı. Çıktı da… Yaşamının 30’lu yıllarında bilincine çıkıp onun davranışlarını yönlendirdi.

1951 yılının başlarında, Arthur Miller yazdığı Oğullarım ve Bir Satıcının Ölümü adlı oyunlarıyla ünlenmiş bir yazardı. Yaşadığı kent olan New York’tan, Columbia Film’le 1949 yılında yazdığı ve Pulitzer ödülünü kazandığı Bir Satıcının Ölümü oyununun film haklarını konuşmak için birkaç günlüğüne Los Angeles’a gitti. Los Angeles’de çok yaygın olan ev partilerine davet ediliyordu. O yıllarda yeni başlayan ve önce Los Angeles’da uygulanan, Almanya’dan gelen Mimar Hans Schler’in başlattığı akımla, bahçe içinde yüzme havuzu olan özel köşkler moda olmuştu. Bu evlerdeki özellikle havuz başlarında verilen partilere, Hollywood dünyasının bütün filmlerinin star ve starcıkları katılırdı. Bu partilerde yer almak için herkes birbiriyle yarışırdı. Bir özel partide genç yaşta ünlenen Arthur Miller için verildi.

Los Angeles’ın Hollywood’daki bütün ileri gelenleri partide yerlerini aldılar. Aslında bir yandan da çoğunlukla iş görüşmelerinin yapıldığı bu partiye Hollywood’un önemli film yapımcıları da katılıyordu. Ne de olsa sahnelerde başarılı olan oyunların yazarı bu partide bulunacaktı. Partide bir köşede, sessiz ve kendi halinde olan dünyaca güzel bir kız durmaktaydı. Çok büyük bir film şirketiyle yeni anlaşma imzalamış bu sarışın kadın Arthur Miller’in ilgisini çekti. Aslında o gün stüdyoda ayak üstü tanıştırılmışlardı. Arthur Miller, diğer kişiler gibi kendini gösterme yarışında olmayan bu kadınla konuşmaya başladı. Kadının açısından da Arthur ilginçti. Belki de ilk defa kendisini tavlamak ya da yatağa atmak amacı olmayan bir erkekle uzun uzun konuşmaktaydı. Ayrıca karşısındaki kişi Hollywood’un kendisine özel parti düzenlediği ünlü bir yazardı.

Bir süre sonra Arthur kızdaki öğrenme, kendini geliştirme arzusunu gördü. Bilinçaltında yıllarca depolanan Pigmalyon oyunundaki Mr. Higgins karakteri bilinç üstüne çıkıyor ve karşısındaki saf fakat zeki kadını, aynı Pigmalyon’da Mr. Higgins’in yaptığı gibi, kendisi de eğitmeye başlıyordu. Arthur Miller o gece, heykeltıraşın taşı yontması gibi kendi heykelini yapmaya başlamıştı. Kadının kendisinden 11 yaş genç olmasına, kendisinin evli olmasına, birbirlerinin tamamen Amerika’nın iki uzak  Tam 4 yıl süresince, her ay kadına New York’tan altı adet kitap postalamıştı. Haftanın her salı gecesi New York’tan saat 23:00 sonrası telefonla Marilyn’i arıyor (ABD’de saat 23 sonrası şehirlerarası telefonlaşma ücretsizdir) ve gönderdiği kitaplar hakkında onunla uzun uzun tartışıyorlardı.

Mr Higgins Eliza’sını eğitiyordu. Yani Arthur, Marilyn’i yetiştiriyordu. Ve olan oldu, Arthur aynı heykeltıraşın kendi yaptığı heykele âşık olması gibi Marilyn Monroe’ya âşık oldu. 1956 yılının haziran ayında; Marilyn ve 16 yıllık eşinden ayrılan Arthur büyük bir törenle evlendi. Arthur Miller’ın yakın arkadaşı olan ünlü yazar Norman Mailer’in dediği gibi: Güzelle çirkin evlenmişti. Marilyn Hollywood’un kendisine yapıştırdığı aptal sarışın kız tiplemesinden kurtuluyordu. Pulitzer ödülü kazanan Arthur Miller kendini dünyaya kabul ettirmiş bir yazardı. Bir entelektüeldi. Marilyn, entelektüel bir kişiyle evlenmişti. Pigmalyon’un Eliza’sının dört perdelik oyunu artık gerçek bir yaşam boyutuna geçmekteydi. Yıllar sonra Arthur Miller, Marilyn bir insanda olması gereken bütün özelliklere sahipti. Mükemmel bir kişiydi, ilk tanışmamızdan sonra New York’a dönerken ona âşık olduğumu anlamıştım diyecektir.

Evliliklerinin üçüncü yılı dolarken, 1959 yılında Amerika’nın ünlü edebiyat dergisi New Yorker’da Miller’in bir öyküsünü yayınlanmıştı. Bu sırada ise New York’un doğu yakasındaki bir hastanede Marilyn bebeklerini doğmadan aldırmıştı. Pigmalyon oyunu devam ediyordu. Oyunda Mr. Higgins’in kendisi için yetiştirip yarattığı Eliza hiçbir zaman gerçek fikirlerini, hislerini açamazdı. Hastane odasında yatarken New Yorker Dergisi’nde eşinin yazdığı öyküyü okuyan Marilyn de aynı durumdaydı. Bu öyküden çok güzel bir film olur. Ben de sarışın aptal biri değil, ciddi bir karakter olarak başrolü oynasam ne iyi olur diye düşünmesine rağmen Marilyn, bu düşüncesini eşine söyleyemiyor ve Miller’in sınırladığı ilişkilerinin sınırlarını aşamıyordu.

Marilyn, o gün hastaneye ziyarete gelen çok sevdiği ve güvendiği eski arkadaşı Sam Shaw’a, bu fikri eşine kendi fikriymiş gibi söylemesi için rica etti (Sam Shaw Marilyn’in etekleri uçan ünlü fotoğrafını çeken kişidir). Arthur Miller’in de çok iyi arkadaşı olan Sam Shaw, Marilyn’den duyduğu bu fikri çok beğendi ve hemen aynı günün akşamüstü Arthur Miller ile bir buluşma ayarladı. New York’un East River Nehri’ne bakan parkta beraber yürüyüş yaptıktan sonra güneş batışını izlemek için orada bulunan bir banka oturdular. Sam Shaw, New Yorker’ın o ayki sayısında çıkan Miller’in öyküsünün çok güzel bir film olabileceğini söyledi. Aynı zamanda bir film yapımcısı olan ve ek olarak da dünyadaki bağımsız sinema türünün başlatıcısı olan John Cassavetes’in bütün filmlerinin yapımcısı olan Sam Shaw’in bugörüşü, Arthur Miller açısından çok önemliydi. Hatta Sam, Bu filmde başrolü Marilyn oynamalı. Ona senin verebileceğin en değerli St.Valentine hediyesi bu olabilir diye ekledi. Arhur Miller bu fikri çok beğendi ve öykünün senaryosunu yazmaya başladı. Marilyn Monroe’nin bütün yaşamındaki en büyük düşü olan ciddi bir kadın karakteri oynama isteği bu filmde gerçekleşecekti. St. Valentine günü bir hediye olarak verilmek üzere güzel duygularla doğan Uygunsuzlar (Misfits) filminin öyküsü, ne yazık ki mutlu sonla bitmedi. Uygunsuzlar filmi için 1959 yılında, o dönemin en önemli film ekibi bir araya geldi. Oyuncuları; Marilyn Monroe, Clark Gable ve Montgomery Clift’di. Yönetmen, John Huston; senarist ise Arthur Miller’dı.

Bir araya getirilmesi güç olan bu ekibin yaptığı filmin başarılı olması kesindi. Fakat 4 milyon dolar bütçeyle yapılan bu film başarılı olamadı. Film ticari başarısızlığının yanında, sinema tarihine kötü talihi olan film olarakta geçti. Filmin ilk gösterim galası yapılmadan Marilyn Monroe ve Arthur Miller beş yıllık evliliklerini bitirdiler. Clark Gable, filmin çekimleri bittikten on iki gün sonra öldü. Öldüğünde sadece 59 yaşındaydı. Bu film aynı zamanda Marilyn Monroe’nun son filmi olmuştur. Filmin çekimlerinin bitmesinden bir buçuk yıl sonra Marilyn Monroe 36 yaşında intihar etmiştir. Montgomery Clift bu filmden sonra iki film daha yaptı ancak filmin çekimlerinin tamamlanmasından beş yıl sonra 46 yaşında o da öldü. Bu kötü talihine rağmen Misfits filmi yıllarca süren bir evliliğin ilk tanışmasına da neden oldu. Filmin set fotoğraflarının çekimlerini üstlenen Magnum Fotoğraf Ajansı (1947 yılında kurulan uluslararası fotoğraf ajansı) Misfits’in çekimlerine iki fotoğrafçı göndermişti. Bu fotoğrafçılardan biri olan İnge Morath’ın görevi sadece Marilyn Monroe’nun fotoğraflarını çekmekti. Nevada Çölü ortasında yapılan çekimlerde Marilyn’in binlerce fotoğrafını çeken İnge, yıllar sonra Arthur Miller’in bir röportajında anlattığı gibi çalışma hırsı ve entelektüel konuşmalarıyla Arthur’un dikkatini çekmişti. Arthur Miller ve İnge Morath Misfits filminin çekimlerinin bitmesinden bir yıl sonra da evlendiler.

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.