SANAT ÜRETİMİNDE POSTMODERN YAKLAŞIMLAR

Postmodernizm, etki ve yayılma boyutları ile felsefeden sanata, bilimden endüstriye kadar uzanan bir kültür varlığını kapsama içerisine almaktadır. Postmodernizm avangard bir felsefedir. II. Dünya Savaşı sonrası yaşamsal, toplumsal, kentsel, sanatsal alanlarda yeni oluşumlar ve başkalaşımlar yaşandığı gözlemlenmiştir. 1950’lerden sonraki tarihsel süreçte bir metamorfoz meydana gelmiş, toplumların post endüstriyel, kültürlerin de postmodern bir çağa girmiş oldukları gözlemlenmiştir. Bu değişimler, günümüz düşüncesinin de temel taşlarını oluşturmuşlardır. New York ve Londra’da Pop Art sanat akımı 1954 tarihinde sanat alanında oluşmaya başlamış, ABD Pop Art’ından ve soyut ekspresyonizmden sonra ABD’de postmodernizm olarak anılan yeni bir söylem ve sanat görüşü ortaya çıkmıştır. Postmodern anlayışın taraftarları, modernitenin 1925’ten 1960’lara kadar süren sanat ve mimarlık anlayışlarından önemli farklılıklar getiren gösteren görüşlere sahip olmuşlardır. “Modern” sözcüğü, 19. yüzyıldan itibaren Çağı, kültürel, sanatsal, sosyopolitik ve düşünsel açıdan belirleyen temel bir kategori olmuştur, Buradaki en büyük etken ise, aynı dönem içerisinde gelişen doğa bilimleri ve bunları yönlendiren rasyonalist anlayış ; “Aydınlanma” düşüncesi olmuştur. Aydınlanma, bilim ve felsefe mantığını, toplum ve dünya anlayışını da kökten değiştirmiş, insan aklının bilimle dünyaya egemen olması gerektiğine inanılmış ve bu bilimin de pozitif doğa bilimleri olduğu savunulmuştur. Bu bilimselciliğin ve pozitivizmin pratikteki ürünleri ise teknoloji ve endüstri olmuştur. Postmodern anlayışın taraftarları, modernitenin 1825’ten 1960’lara kadar süren sanat ve mimarlık anlayışlarından önemli farklılıklar gösteren görüşlere sahip olmuşlardır. Postmodernizm sürecinin 1960’larda başlayan kent kökenli kültürel değişim olduğu ve önce daha çok mimaride gözlemlendiği kabul edilmiştir. Daha sonra giderek plastik sanatları da etkilemiştir. 1970’li yıllarda yaşanan kapitalizmin dünya çapındaki kriziyle, politik ve ekonomik kazanımlar marjinalleşmiş, 1980’li yılların sonunda Sosyalist blok çökmüş ve kapitalizm alternatifsiz kalmıştır.

1990 sonrası postmodern terimi, Batının metropol kentlerindeki yaşam biçiminin adı olarak kullanılmış ve uluslararası bir terim haline gelmiştir. Postmodernite duyarlı, inanç, itilim, güdü ve hayal gücüne sahip anlayışla varlığa yönelmekte ve bu radikal, insani tavırla moderniteye karşı köktenci bir tepkiyi sanat ve bilim anlayışında ortaya koymaktadır. Sanatta geleneksel öykünmecilik ve mimesise geri dönmeyerek, sanat objesini sadece doğa varlığını değil, insanın varlık çevresindeki endüstri ürünlerini de sanatın içine katmaktadır. Bu şekilde endüstri ürünleri sanatın insansal – tinsel obje alanları içerisinde yer almaktadır. Postmodern düşünce gündelik hayatımızda deneyimlediğimiz popüler kültürü ve sanat alanlarında karşımıza çıkan üretimin önemli bölümünü yöneten baskın bir güç olmuştur. Postmodernizm hem zamansal bir dönemi hem de düşünceler ağını belirtmek tedirgin. Pek çok tarihçi, postmodernizmi bütün yerleşik siyasi ve toplumsal yapılara başkaldırdığı 1968 yılı Paris’ine tarihlendirmiştir. Sanat tarihçileri, postmodern sanatın başlangıcını 1968’den önceki tarihlerde Dada hareketi, Marcel Duchamp (1887-1968) ile, 1950’li yılların ortalarında başlayan Pop Art‘ta görmektedirler.

Fransız kuramcılar, Michelin Foucault ve Jaques Lacan, postmodern kuramı, kültür, kimlik, tarih, temsil ve dinle ilgili olan önemli düşünceler halinde modern varsayımları radikal biçimde yeniden değerlendirmişlerdir. Postmodern düşünce, özellikle edebiyat çalışmalarını ve tüm sosyal bilimleri etkilemeye devam etmektedir. Modernizm, Avrupa’da bireyciliği uygulayan entelektüel bir hareket olarak Aydınlanma çağı ile (1687-1789) başlamış, Fransız Devrimi ile sonuçlanan başlıca toplumsal ayaklanmaların da temelini oluşturmuştur. Kuramsal postmodernizm, hem kuramsal modernizmin bir devamı olmuş, hem de ona karşı bir tepki oluşturmuştur. Bazı kuramcılar postmodernizmi “anti modernizm” olarak kabul etmişlerdir.
Modernizm de kendinden önceki inançlar ve değerler sistemine köktenci bir tepki olarak doğmuştur. Modernistler batıl inançlara, cehalete, kiliseye devlet idaresinin görmüş olduğu desteğine tepki için aklı, bilimi ve demokrasiyi savunmuşlardır. Modernistler, bireysellik ve özgürlüğü savunurken Sanayi Devrimi ve kapitalizmin de savunuculuğunu üstlenmişlerdir. Postmodernler ise, modern inançların toplumu siyasi zorbalıklardan, yoksullaşmaktan ve cehaletten kurtaramadığını ileri sürmüşlerdir. Bireyin özgürlüğünün toplumsal bağlamla sınırlandırıldığını düşünmüşlerdir.

Postmodern eleştirmenler, modernistlerin adil toplumlar sağlayacaklarına dair vermiş oldukları sözleri tutamadıklarını, modernizmin insanları ve toplumları kapitalist sanayileşme içinde dini ekonomik gerekçelerle sömürgeleştirdiklerini öne sürmüşlerdir. Kruger’in çalışması, baskın toplumsal grupların azınlıklara ve kadınlara geçmişte ve günümüzde nasıl davrandığına dair olumsuz yanıtlar ima eden retorik bir soru olarak düşünülmektedir. Kruger’in kullandığı kadın model, baskın olan herkes karşısında daha az güce sahip herhangi biri olarak düşünülmektedir. Fotoğrafın icadına bağlı olarak modern sanatçılar resimde gerçekçi temsili terk etmişler, içeriği sanatın temel unsuru olmaktan çıkararak, Kübizm aracılığıyla parçalamış ve nesnel olmayan çalışmalara yönelmişlerdir. Kavramsal sanatçılar ise, bir sanat nesnesine duyulan gereksinimi bile ortadan kaldırmışlar, onun yerine düşünceleri ve mantığı yerleştirmişlerdir. Pop art sanatçıları ise, sanat nesnelerinin, gündelik eşyalardan farklı olması gerekmediğini savunmuşlar ve yapıtlarında Brillo kutuları, Campbell çorba konservelerini entegre ederek göstermişlerdir. Postmodernizm terimi ilk kez mimaride Amerikalı mimar, Louis Sullivan ‘ın ifade ettiği “form işlevi izler “prensibinden bir uzaklaşma olarak ortaya çıkan yeni bir biçimsel eğilimi tanımlamak için kullanılmıştır. 1960’lı yıllarda ABD’li postmodern mimar Robert Venturi ise, mimariyi farklı tarihsel geleneklere, sıradan ticari binalara ve Pop art akımının etkilerine açmıştır. Binalarında modern mimaride sıkıcı olan şeylere direnerek, modern ciddiyete oyunculuğu atmıştır.

Postmodern sanatçılar, ilerleme düşüncesini reddetmişlerdir. Gerçekçi temsilden soyuta doğru yönelerek ifade özgürlüğü ve çeşitliliğini savunmuşlar ve çoğulcu bir üslüp anlayışını geliştirmişlerdir. Dadacılar gibi espriyi sanata dahil etmişler, Pop art akımı gibi kültürde popüler olanı kucaklamışlardır. Postmodern sanatçılar, sanatı bağımsız, özel ve özerk bir konuma yerleştiren modernler için önemli olan sınırları yok etmeyi hedeflemişlerdir. 1950’li yılların sonuna doğru Pop sanat, postmodernlerin yapıtlarında, Campbell ve Spam konserve kutuları, hamburgerler, çizgi roman klişeleri, benzin istasyonları, ünlü aktrisler gibi birçok imgeden beslenmek suretiyle yüksek ve avam sanat arasındaki sınırları ortadan kaldırmak amacıyla popüler kültürü kullanmanın habercisi olmuşlardır. Malzeme, teknik, içerik, form, süreç ve sergileme açısından yeni olanaklara kendilerine açan sanatçılar, henüz bu şekilde isimlendirilmediği dönemde bile postmodern düşüncenin parçası olmuşlardır. Postmodernistler özgün olabilme olasılığına karşı kuşkuyla yaklaşmışlar ve özgünlüğü bir değer olarak ele almamışlardır. Pek çok çağdaş sanatçı, özgün olma baskısının yerine dünya deneyimini oluşturan birçok görsel metin farkındalığını ortaya koymayı ve bu farkındalıkla sanatlarını yaratmalarını teşvik etmişlerdir. Sanat yapıtlarına ilişkin bütün postmodern stratejiler postmodern yaklaşımları benimsemektedir. Bu stratejiler, alıntılamayı, iş birliğini, simüle etmeyi, kod karıştırmayı, melezlemeyi, kimlikler inşa etmeyi, alıntıları kullanmayı, yeniden bağlamlandırmayı, ironiden yararlanmayı içermektedir.

Postmodern resmin öncülerinden Robert Rauschenberg, 1960’larda Velazquez’in “Rokeby Venüsü” İle, Rubens’in “Süslenen Venüs”’ünden bazı figür öğelerini alarak, 1964 yılında çağdaş öğeler arasına yerleştirmiştir. Bilindiği gibi simülasyon, taklit etme ya da kopyalama sürecidir. Bununla bağlantılı olarak simulakra kavramı, Fransız postmodern kuramı, Jean Baudrillard tarafından özellikle türetilmiş ve postmodernlerin ilgilendiği önemli konulardan biri haline gelmiştir. Simülakra, (tekili /simulakrum) artık bir orijinali olmayan ya da hiç orjinali olmamış şeylerin temsili gerçek nesne ya da olayların asılsız benzerleridir. Simulakrum düşüncesi, gerçek olanla çağdaş toplumda reklam, video oyunları, performanslar gibi her türlü gösterinin simüle edilmiş hiper gerçek arasında artık ayrım yapamadığımızı ifade etmektedir. Baudrillard ‘a göre, gerçek olan ile temsil arasındaki ayrım ortadan kalkmakta ve tek bilinen popüler kültür ve medyanın göstergeleri olmaktadır. Postmodern terminoloji iki ya da daha fazla birbirinden çok farklı unsuru yeni ve bambaşka bir varlık oluşturmak için eklemleyen kültürel harmanlama süreçleri ve ürünlerini ortaya koymaktadır. Postmodern sanatçılar, siyah/beyaz, batılı /batılı olmayan, eşcinsel/ Heteroseksüel, kadın /erkek gibi karmaşık kültür geleneklerinin basitleştirilmiş bölümlerini bozmuşlar ve bu anlamları kullanmışlardır.

Hint-Malay kökenli Avustralya doğumlu sanatçı Sangeeta Sanrasegar, yapıtlarında çeşitli kültürlerin yaşamındaki ilişkilerinde ve bedenindeki kesişimleri incelemiş, birbirinden çok uzak kaynakları buluşturmuştur. Hint düğünlerinde ayaklara ve ellere uygulanan geleneksel kına desenlerinden ilham alarak tek ya da çift kesilmiş kağıtları kullanmıştır. Bu yolla Hint toplumundaki toplumsal cinsiyet rolleri ve geleneksel adetler üzerinde araştırmalar yapmıştır. Sandrasegar, bezemeli kesme kağıtları loş bir mekânda duvarla arasında çok az mesafe bırakarak asmış ve aydınlatmayı tepeden gelecek şekilde ayarlayarak kesme kağıtları ışıklandırmış, duvara gölgelerini düşürmüştür. Sanatçının kâğıttan görselleri mekân ve yansıtılan gölgeleri birbirine harmanlaması kültürel koşulların karmaşıklığını ve bunları algılayış biçimini sorgulamaktadır. Modernler farklı teknikleri, her birinin saf bireysel kimliklerini yığınlar halinde karıştırmaktan kaçınma eğiliminde olmuşlardır. Her türlü teknik ve malzeme ile ona özgü özelliklerle yapıtların üretebileceği düşüncesini savunmuşlardır. Postmodernler bu kısıtlayıcı ilkeleri ve tavırları reddederek, tekniği özgürce harmanlanmış, tek bir sanat yapıtını karışık teknikle meydana getirmişlerdir. Robert Rauschenberg, bu kısıtlamalara olan tepkisini, “kombin”leri ile resim ve heykeli kasten buluşturduğu sanat nesneleri aracılığıyla göstermiştir. “İlk İnişli Sıçrama“ da Rauschenberg, metal, kumaş, deri, elektrik aksamı, kablo ve pano üzerine yağlı boya gibi farklı teknik ve malzemelerle gerçek bir tekerlek ve tahta kalas gibi sıradan objeleri bir sanat yapıtıyla tuval resmi harmanlamış ve resmi duvardan uzakta bir heykel gibi sergilemiştir.

Çağdaş sanatta, bir sanat yapıtında teknikleri harmanlamak yaygın bir uygulama haline gelmiştir. Postmodernistlere göre, her şeyin sanat olabileceği görüşleri yaygın olmuştur. Bu sebeple postmodern sanatçı için modernistlerin reddettiği kitsch, geçerli yapıt olmakta ve sanat eserleri de herkes tarafından yapılabilecek bir nesne haline gelmektedir. Postmodernizmde düşüncenin sınırlandırılması önem taşımaktadır. Postmodern Eeser sığ ve yüzeyseldir. Bu anlayışa, estetik biçimden uzaklaşmayı gerek getirmekte ve estetiği reddetmektedir. Modernist anlatım ve biçimlemede, modernist estetikte öznenin parçalanması bulunmaktadır. Oysa ki postmodern resimde eklettik montaj önem kazanmış, biçimi yabancılaştırma ve parçalama ortadan kaldırılmıştır. Postmodern sanatçı kolaja bağımlı, kendine özgü bütünlüğü, tutarlılığı ve derinliği olmayan bir anlayış içerisinde hareket etmektedir. Postmodern anlayışta, sanatın popülist bir anlayışa dayandırılması savunulmaktadır ve çağdaş toplumda sanat yapıtının estetik değeri de kitle beğenisine sunulmaktadır.

Postmodernitenin estetikten toplumcu modele kayması

Fransız düşünür Jean François Lyotard tarafından ilk kez 1979 tarihinde yayımlanan “Postmodern Durum” adlı kitabında gerçekleştirilmiştir. Lyotard ‘a göre, Aydınlanma döneminden beri yani Rousseau, Kant gibi Avrupalı düşünürlerin modernizmin temellerini attığı 18. yüzyıldan bu yana, Batılı toplumları etkisi altına almış olan büyük “büyük anlatılar” güvenilirliklerini yitirmişlerdir. Amerikalı edebiyat eleştirmeni Friedric Jameson’ın 1984 tarihli makalesi, postmodernizm ya da geç kapitalizmin kültürel mantığı ( Postmodernism or the Cultural Logic of Late Capitalism) kültürün kaderinin kapitalizme bağlı olduğunu öne sürmüştür. Jameson, estetik ile meta üretiminin ayırt edilemeyecek bir duruma gelmiş olduğunu savunmuştur. Yeni oluşan toplum düzeni sınıfsal değerlerde kaymalar yaşanmasına sebep olmuştur. Postmodern sanat, modernist sanatın ince işçilik ve estetik taleplerinin tersine yüksek kültür ve popüler kültür ayrımını bulanıklaştırmış, estetik ölçüleri geçersizleştirerek sanatın alanını görsel tasarıma doğru genişletmiş ve tüketim kültürü ile uyarlı bir mecra yaratmıştır. Postmodernist sanat, sanat tarihinden seçilmiş tarzlarını, tür ve biçimlerin eklektik karışımlarından oluşan yorumları her yinelemede ortaya çıkan farklar olarak sunmaktadır. Postmodernizm avangard bir ruhla ihtilafı teşvik etmiş olsa da üslup çokluğu içerisinde hayattan bir oyun gibi zevk almayı tavsiye etmektedir. Disiplinler arası özellik taşımaktadır. Bilinç, özgür yaratma ve yenilik anlamlarını taşımaktadır. Postmodernite kökten bireyselciliği ifade etmekte ve bireyselci dünya görüşü çağ içerisinde genelleşmektedir. Bu genelleşmeyi sağlayan döneme özgü iki temel kategori bulunmaktadır; özgürlük de yenilik… Sanatın amacı yapay bir nedensel ve mekanik dünyayı ifade etmek değil, aksine yeni bilinç aksiyonlarını dışarı vurmak, özgür yaratımlar sağlamaktır. Bu nedenle postmodern sanat da avangarddır. Çağdaş sanat sergileri ve müzelerde izlenen çoğu yapıtlar postmodern durumu özetleyen enstalasyonlar, video görüntüleri, hazır nesne objeleri, performanslar anlamdan yoksun ve herhangi bir estetik ölçüde uymayan bir durumu göstermektedir. Bu çağdaş sanatın estetik bağlamından tamamen koptuğunun göstergesidir.

Sergilenen eserlerin pek çoğu plastik estetik haz vermekten uzak olup, zihinsel olarak kitlelere mesajlar vermeyi hedeflemektedir. Her sanat yapısı bir kavramın etrafında dolaşmakta, kavramları farklı açılardan da düşünmeye davet etmektedir.
Çağdaş sanat yapıtlarının kalıcı olma gibi iddiaları olmamakla birlikte, yüceltilen anlayış, tüketimcilik ve gelip geçicilik olmaktadır.

Kapak: Kengo Kuma: M2 Building, Tokyo, Japan, 1991. 

KAYNAKÇA

⦁ Barrett, T., Sanat Üretimi, Çev. Ebru Berrin Altaş Hayalperest Yayınevi, İstanbul, 2022
⦁ Turani, A., Çağdaş Sanat Felsefesi, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2011
⦁ Baudrillard, J., Kötülüğün Şeffaflığı, Aşırı Fenomenler Üzerine Bir Deneme, Çev. Işık Ergüden, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1995
⦁ Su, S., Çağdaş Sanatın Gelsefesi Söylemi, Profil Yayıncılık, İstanbul, 2013
⦁ Hopkins, D., Modern Sanattan Sonra, Çev. Firdevs Cangil Erdoğan, Hayalperest Yayınları, İstanbul, 2018
⦁ Tunalı, İ., Felsefenin Işığında Modern Resim, Remzi Kitabevi, İstanbul, 2008

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.