PERLA (ÖYKÜ)

Yer: Doktor H’nin ofisi..

 

–Sonra ne oldu Perla?

Bu soru kafamda birkaç kez yankılanıyor… kapısız penceresiz boş bir odada hapistim. Ve beni oraya geçmişteki sevgilim zorla sokmuştu. Son kez minik bir pencere gördüm kaneviçeli perdesi rüzgârla savrulan: umut!

–Peki sonra ne oldu Perla..

Kim konuşuyor peki. Oysa yapayalnızım burada. Hatta üst tarafım yarı çıplak…

Peki konuşan kim?

Dokuzdan bire kadar geri sayan rakamlar. “Bir” denince uyanıyorum: Neredeyim ben?

–Sakin ol Perla, güvendesin. Seni lrvin Yalom kurgusuyla uyuttum…

Şaşkınım. Buraya nasıl geldim?

–Saat 14.00’te randevuya geldin. Yarım saat boyunca ağladın. Aylardır çözemediğim travmanı anlayabileceğim başka bir yol kalmamıştı.

“Peki size neler anlattım?”

–Sizi terk eden sevgilinizi baharın şiir gibi örttüğü bir doğada hayal meyal gördüğünüzü söylediniz. Siz ağaç altında oturmuş kitap okuyordunuz, o belirdi birden…”Ne de çok özlemişim seni gel otur yanıma” dediniz. Elinizi uzattınız bir türlü ona ulaşamadınız. Sonra “yağmur” dediniz, “korkuyorum” dediniz; “ciğerlerim hasta” dediniz.

–Evet, dedim, geçmişte verem olmuştum….

–Sonra yine ağladınız, “ben seni severken… yapma, girmek istemiyorum dediniz… David Lynch… Mulholland gibi anlamsız sözler:

–Ne oldu Perla?

–Bir rüya görmüştüm bir süre önce;  o aklıma geldi:  kalbimi verdiğim insan beni zorla boş bir odaya sokmak istiyordu, ikna edemedi, zorla soktu. Minik bir anahtar ve gömme kilit. Hemen kapıya koştum; eğreti duruyordu zorlarsam açarım dedim.

–Peki sonra?

–Kapı kayboldu birden, yok oldu.

–Hiç mi kurtulma şansın yoktu?

–Bir minik pencere gördüm açık, kanaviçe desenli, perdesi rüzgarla savrulan…

–Yani kurtuldunuz…

–Hayır…

–Nasıl?

–Perdeyi araladım umutla: Ama son umut da bitti…

–?

–Pencere, asla yerinden oynatılamayacak enlemesine birbirine paralel demir parmaklıklarla kapalıydı…

 

***

 

Doktor H*:

 

Ağladı sonra.

Oysa ilk kez bir seansta ağlamıştı; hipnoz süresince de birkaç dakika.

–Ne tür bir çaresizlikti bu rüya?

–Siz söyleyin…

–Yaşamınızı bu hale getiren kim, bunu siz size söyleyemediniz; bilinçaltınız size söyledi. Peki, neden bu yara iyileşmiyor?

–Bilmiyorum… Bilmiyorum…

Çaresiz. Acının esiri.

O rüyasındaki kapalı oda onun yaşamsal hapsi…

–Perla…

Başını kaldırdı aniden yüzüme baktı.

–O rüyada, sana hiçbir kapı bırakılmamış mıydı?

–Sanırım evet…

Tekrar ağlıyor. Sessiz sessiz, sesini duyurmaktan korkarak…

–Cebine bak Perla, başka bir şeyler olmalı orada…

–Evet, anahtarımı hep cebimde taşırdım, ama tuhaf… evet, anahtar sütyenimin içindeydi…

–Bulunduğun oda betonarme miydi?

–Hayır, eğreti… tuğla.

Bugün seans bitti Perla, eve gidebilecek misin?

“Evet” anlamında başını salladı…

–Haftaya görüşelim…

 

 

***

 

  1. Seans: Perla:

 

–Bugün nasılsınız?

–İyi değilim efendim diyorum.

(Oysa takatim bile yoktu, taksiye verecek para bulamadım. Yürüyerek geldim; ama bunu söyleyemem..)

–Çıkar yol ne sizce?

Yutkunuyorum: “Yok ki…”

–Tekrar rüyaya dönelim mi?

“Olur” diye başımı sallıyorum.

–Boş oda. Sadece pencere. Ama parmaklıklar var. Telefonunuz ne marka?

[Doktor H*:

Şaşırıyor. Tuşlu telefonu çıkarıp önüme koyuyor. Nokia. Neden tuşlu? Ama bir şey dikkatimi çekiyor, telefonu göğüs cebinden çıkarıyor oysa hep pantolon cebinde veya çantasındaydı.]

–Bu telefonun yanları metal…

–Evet.

–Bu telefonun metal bölümüyle o duvarları kaç günde bir delik açacak derecede aşındırabilirdin?

–Sanırım 24 saatte.

–Bir çözüm var mı sence?

–Galiba var.

–Bir şey daha var: pencereden dışarı seslenip yardım çağırabilirdin.

–Kimseler yoktu.

Bunu not alıyor.

–Peki Perla, hafta içinde önemli bir şey oldu mu, dikkatini çeken?

–Sanmam. Sadece sürekli uyudum.

–Rüya gördün mü?

–Saçma sapan şeyler…

–Anımsadığın bir şey var mı?

–İlgi çekecek bir şey yok. Ama… ama saçma bir şey gördüm ve anlam veremedim.

–Ne gördün?

–Bir sim kart. Ama sütyenimin içinde…

Kalktı ayağa, başımın üzerinde durdu:

–O ne renkti?

–Hatırlamıyorum.

–İyi düşün Perla, o ne renkti….

–Sanırım siyah..

–Çok güzel. Şimdi bir bardak su iç.

Yerine oturdu.

Galiba bir çözüm bulacağız…

Bekledik bir süre.

 

Sordu yine…

–Sen eski sevgiliden hiç mesaj aldın mı?

–Sekiz yılda bir kez; o da altı ay önce. Sana ihtiyacım var, diyordu.

–Cevap verdin mi?

–Hayır.

–O mesaj duruyor mu?

–Evet.

 

(Başka bir soru: kafam zonkluyor..)

–Erkek arkadaşında cinsel sapkınlıklar var mıydı?

–Ne gibi?

–Fetişizm vb…

–Evet kadın çamaşırına ilgi duyardı…

Düşündü. “Sanırım çözeceğiz” dedi.

Şaşkınlıkla baktım yüzüne… Nasıl?

–Rüyanda anahtar niçin cebinde değil göğsündeydi bu birinci soru. İkincisi o anahtarın sivri ucu uzun sürede de olsa duvarda bir delik açabilirdi. Ama bir seçenek vardı onu görmedin..

–Nasıl ve ne?

–Dışarıya seslenmek…

–Ama kimse yoktu.

–Hayır, sen yardım istemekten korkacak kadar içe dönmüştün ve yardım istedigin bütün insanlar seni reddetmişti. Rüya, sana bir açık pencereyi acımasız olarak sunmuş. Ama bir de imkan göstermiş: “bağırabilirsin” diye… Bir de… Telefonu niye kullanmadın?

–Aman Allahım!

–Yalnızlıktan bunu da göremedin. Ama rüya sana çaresizliğinin nedenini sunmuş. Ama duvarı yıkma seçeneği dahil olasılıklar varmış. Ancak bunu göremezdin.

–Bunları sonra hatırladım.

–Birlikte hatırladık. Gelelim bu haftaki rüyana. Niçin siyah sütyen anlayabildin mi…

–?

–Sevgilin çamaşır fetişistiydi, siyah renk de ölüm: aslında her durumda seni bekleyen buydu…

Sanki bir deprem oldu an, içimden bir şey kalbime sızdı, bu ne demek peki?

–Perla, sütyen içindeki sim kartının anlamını biliyor musun?

–Neydi?

–O seni ölüme mahkum eden ilişkide tek seçeneğin vardı: O kişiye telefonla bir cevap vermek…

–Ne şekilde?

–Telefonunu verir misin yalnız o son gelen mesajı aç…

Verdim telefonu, bir şeyler yazdı ve…

“Bu mesajı seni inciten kişiye, onun son mesajına cevap olarak yollamak ister misin?

Okudum: “Sensiz hayat çok güzel!”

Aman tanrım, bu nasıl aklıma gelmedi bunca yıl?

–Evet, evet… dedim.

O zaman “bas tuşa” dedi. Bastım. Bütün bedenimi regl titreşimi sardı sanki, bir an sanki her şey darmadağın oldu.

Birden her şeyden özgürleştim..

–Ne oldu, neler hissediyorsun?

–Acım bitti. Ama başım dönüyor…

Sakin ol, arkana yaslan ve dinlen.

Sadece şu: Eğer ondan bir mesaj gelirse cevap vermeden önce beni ara…

Bir süre dinlendim; ben o zavallı kız, yaşamayan, tükenmiş insan bir anda bütün acımdan kurtulmuştum.

–Bunu nasıl yaptınız?

Simgelerden yola çıktım, o kişinin sizin katiliniz olduğunu size rüyalardan yola çıkarak kanıtladım. Siyah iç giysi ve sim kart. Ölüme karşı bir çözüm birlikteydi…

Asıl önemlisi şuydu: sizin için önemli bir nesneyi değersizleştirdim.

–Peki, acıyı nasıl bitirdiniz?

–Anlamıyor musunuz, karşı tarafa öyle bir değer yüklemiştiniz ki, hep o suçlu kız… Ancak “onu tanıyıp da kendinizi ifade ettiğinizde” kurtuldunuz.

Gözümden yaşlar akmaya başladı. Kalbim bedenim ruhum temizleniyordu.

Seans bitmişti: “Gidebilir miyim?” dedim.

–Evet, ama bu sefer üç gün sonra gelin…

 

 

Başkent sokaklarında sersem biçimde yüruyordum ama bu yaradan kurtulmanın ferahlığını yaşadım.

……..

Telefon etti Perla bana:

–Hocam mesaj geldi…

–Ne yazıyor?

–Beni özlediğini, bensiz yapamayacağını…

–Tamam. Sakın cevap yazma. O sim kartı çıkar ve kırarak çöpe at. Sana yeni bir hat gerek. Bu arada özür dilerim, içgiyiminiz bir süre beyaz olsun. Siyahlara bürünmüşsünüz… dedim.

…….

 

Hikayenin sonu/ Bay H*:

 

Perla ile göl kenarında bir zarif kır bahçesinde buluştuk.

Güzel giyinmişti. Gülümsüyordu. Kahveleri içiyorduk zevkle.

Çantasına eğildi: “Bu arada size bütün borcumu ödeyeyim” diyerek bir tomar para çıkardı ..

–Bir borcunuz yok, dedim…

Ağlamaklı oldu, o içe dönük güzeller güzeli kız, içtenlikle bana sarıldı ve sordu, Ordinary People filmindeki inanılmaz replikle: “Bana niçin yardım ediyorsunuz?”

Dedim ki “Çünkü ben senin arkadaşınım..”

 

Akşam üzeri ayrıldık, gülümsüyordu: Gömleğinin üst düğmesi açıktı bu kez: Beyaz bir görüntünün bir ucu da bluz içinden bana sevinçle gülümsüyordu sanki.

 

__________

 

*Yazarın notu: Perla terapistten ayrıldıktan bir yıl sonra Doktor H* bir mektup ve bir kart aldı ondan. Bir Norveç manzarası. Orada evlenmiş Oslo’dan bir mühendisle. Kendisi de resim sergileri açıyormuş.

Sigarasını yaktı ve gülümsedi Terapist H*

 

Resim: Elif Naci (ayrıntı)

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.