Kim sevdalanmışsa hayata
ölünce bir yer açılacak göğün sofrasında
Ben doyamadım yürüyen hiçbir ufka
Korikos Kalesi’nin dibindeyim
ağır, ağır ve kanlı katliamların
ortasına kurdum şapelimi bu gece
ihanetlerin şeceresini çıkarıyorum
kanlı bir atlasın üzerinden
yüzleşirken bile insanın yüzüne kan sıçradığı
gerisin geri gelen ölülerden
Sorulmayan hesapların defteri
ufalanıyor avucunda zamanın
unutuşla kesilmiş dili toprağın
konuşmuyor
kıyıları döve döve hıçkırıyor deniz
ve diziliyor önüme ahları katliamların
“Melali anlamayan nesile aşina değiliz”
demisti Haşim
İşte ben bu surların dibinde
hiç kimsenin olmadığı kadar
aşinayım melaline ölümün
Söyleyin kimin;
kimin titriyor elleri
çevirirken sayfalarını tarihin
bahardan koparılmış çiçek gibi
kuruyor sayfalar arasında kalbim
Korikos Kalesi önünde
isimler sayıklıyorum
topraktan okyanuslara sızmış
kan sayılır mı
Halepçe, Filistin, Kürdistan
Zilan, Çorum, Maraş, Dersim,
Roboski, Suruç, Madımak
Garlar, Trenler, 15’ler, 33’ler
mülteci çocuk cesetleri
Saymakla biter mi
silmeye takatim yetmiyor buğusunu
başka dünyanın kan denizi Ortadoğu
Dicle’de boğulmuş bir şairin
kıyılarına vurmuş cesedi Akdeniz’in
okyanusta içtimaa geçmiş
Baudelaire, Rimbaud, Mallarme
Valery, Rilke, Hafız ve niceleri
omzunda kuzgunuyla kaptan Poe
Dante, Homeros, Goethe
Firdevsi, Feqiyê Teyran, Ehmedê Xanê
geliyorlar birer birer
Korikos Kalesi’nin kapısından içeri
dalgalar devrilirken üzerine düşlerimizin
birinden işittim
periler okşarmış saçlarını Mungan’ın
Asılıyorum dudaklarına gecenin
siyah öpüşler çıkarıyorum
denizin morarmış gözleri önünde
Korikos Kalesi’nde kralın kızıyla sevişirken
büyülenmiş sanki ruhum bin yıl önce
Yılanlar geçiyor uykularımın arasından
yarım kalmış hayatlar ufalanıyor sur diplerinde
toprak sağır duymuyor hıçkırıklarını denizin
insan gaddar anlamiyor toprağın mesajını
seneler zalim umursamıyor insanın yaşlandığını
Korikos Kalesi’nde ölülerle
dünyaya bakıyorum yıldız burçlarından
gözlerinde sonsuz bir boşluk
nöbete durmuş hepsi
hesabın görüleceği yerde
Denizin üstüne köpük kustuğu
bu sahilde
ummazdım geçmişin geri geleceğini
hepsi tuza banmış kokmasın diye
ölüler hatırlar mı baktığım pencereyi
Yollar unuturmuş ayak izlerini
sonradan gelenlerin hatırına mı
insan son nefeste keşfedermiş
içindeki boşluğu
asırlarca geri yürümeliymiş
biraz ilerisinde olmak için zamanın
Sorulacak hesapların defteri ufalanıyor avuçlarımda
yutuyorum gelecekte sayıklanacak bütün kelimeleri
Oysa kendimi hep güneşle kıyaslardım
tan vakitlerine olan yakınlığımdan
en sade keyiflerin kapısından geçerdim
harabe kalelerde dibini boylardım hüznün
bin yıl öncesini yaşıyorum şimdi
hatırlanmak için bin yıl sonra
Geçmiş ki; daima alacaklıyım
önceden gidenlerin kahrından
hep ödünç aldım yarınları
büyüdükçe dilimden çekiyor toprak benim
İşte ben o patikalarda terleyen yolcu
sislere büründüm enginlerde
ıssızlıkla anıldım su başlarında
gövdem bir sürüngen gibi ruhumun peşinde
geçtim kızıl akşamlardan
dağlara açılan karanlık kapılardan
doyamadan yürüyen hiçbir ufka
Bir kuş öldürmüştüm çocukken
bir de sincap ezdim kazara
günlerce ağladım bunun için
fazlasıyla nasiplendim bu kanlı dünyadan
razıyım boynumu eşiğine bırakmaya
kuşların ve sincapların
Korikos Kalesinde sabah oluyor
kıvrana kıvrana
acı çektim bütün gece, bütün
denize serilmiş ak bir çarşaf üzerinde
yudum yudum içtim melalini ölümün
Bir Cevap Bırakın