Kitap kapağına düşülen bellek: Kitabın Rüyası ve Birol Bayram

Kitap kapağı bir kitapla buluşmak için ilk eşiktir. Arka kapağa buyur eder okuru. Çoğu zaman kapak tasarımını kimin yaptığına dikkat etmez bile okur. Eğer alana ilgisi yoksa diyelim. Raflardaki o rengarenk görsellik, grafik lekeler, fotoğraflar ve de tipografi elbette. Yayınevinin kolektif mülkü olarak algılanır onun kimliği. Kim unutabilir efsanevi Varlık kapaklarını. Ya da seksenlere damga vuran beyaz zemini ve kırmızı kalbiyle Can Yayınları kapaklarını. Erkal Yavi’nin Tekin Yayınları’na ve Aziz Nesin kitaplarına yaptığı unutulmaz kapakları… 40’lara ve 50’lere gittiğimizde kapaklarda ressamların dokunuşları vardır. Ya da geleneksel bir zanaat olmuş Cağaloğlu matbaa ressamları ve klişeciler. 1950’lerin Münif Fehim’in nakış gibi kapaklarını kim unutabilir? Ya da reklamcılığımızın ve afişçiliğimizin başlangıçlarından İhap Hulisi’nin imzaları. 40 ve 50’ler için ilüstrasyon kapakların ayrılmaz parçasıdır. Reşet Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’ni Sabiha Bozcalı’nın çizimleri olmadan düşünemeyiz.

Ve tabii şık giyimiyle Babıali Yokuşu’nun kontu, şair ve grafik tasarımcı Sait Maden. Çekirdek gibi saf ve sade kapaklardır. Yayınevinin de ismine yakışır bu saflık. Klişeden, tipo ve letrasete, pikajdan foto dizgiye ve bilgisayar ekranlarına uzanan zengin bir tarihtir kitap kapağı ve de tasarımı. 1990’ların dijital devrimi, özellikle de macintoshlar grafikçilere geniş olanaklar sağlayacak; Freehand, Photoshop, İlustratör gibi efsane programlar tasarımcıların eli olacaktır adeta. Bu dönemde Bülent Erkmen, Sadık Karamustafa, Savaş Çekiç, Esen Karol, Mehmet Ulusel, Tibet Sanlıman, Hakkı Mısırlıoğlu reklam dahil birçok tasarıma imza attı. Yeni kuşaktan Utku Lomlu, Geray Gencer’i de eklemezsek eksik kalır. Burada adını saymadığım ve unuttuğum onlarca tasarımcı daha var elbette… 1990’lar büyük yayınevlerinin de dönemidir. Başta gazetecilik-dergicilik olmak üzere basının da altın çağları. Ayrıca bankalar prestij yayınlarının dışında yaygın kültür yayıncılığına da girecektir bu süreçte. YKY, İşbankası büyük bir hızla hala yayıncılığa devam eden kurumlardır. Ben de uzun yıllar grafik tasarım ve kapak yapmış bir grafikçi-yazar olarak lafı bir belgesele getirmek istiyorum. Yukarıdaki grafik tarihini sevgili Ömer Durmaz gibi araştırmacılar toparlamaya devam ediyorlar.

Geçtiğimiz günlerde gazeteci Aslı Atasoy’un Atlas Sineması’nda galası yapılan “Kitabın Rüyası” belgeseli okuru kitaba buyur eden bu arayüze bir saygı duruşu yapıyor ve çok önemli. Türkiye’de hemen her kitaplıkta İş Kültür Yayınları’ndan en az bir iki kitap vardır. Yayınevinin geniş mağaza altyapısı ve fiyat politikası da bunu belirliyor biraz. Felsefeden, klasiklere, Osmanlı romanından çağdaş edebiyata, Sait Faik ve Leyla Erbil’den bilimsel ve biyografi kitaplara binlerce yapıt. Bunların neredeyse hepsi ise tek bir tasarımcıya ait: Birol Bayram. İşte “Kitabın Rüyası” adını taşıyan belgesel, belki de dünyanın en çok kitap kapağı tasarlayan ismi Birol Bayram’ın hikayesini anlatıyor. 26 yılda üretilen yaklaşık 6 bin kitap kapağı… Dile kolay!

İlk gençliğim birçok yaşıtım gibi Gırgır ve karikatür hayranlığıyla geçti. Sonra yavaştan çiziktirmeye başladım. İstanbul’a gelince ise efsanevi Oğuz Aral ve Çarşaf Karikatür Okulu’nda Raşit Yakalı’nın öğrencisi oldum. İşte Birol Bayram bir karikatürist olarak burada dikkatimizi çekmişti. Yuvarlak, kıvrak ve de grafik çizgileri vardı. Gırgır’ın arka kapağından içeriye hızlı bir geçiş yapmıştı. Sonra basında, dergilerde vinyetlerine, ilüstrasyonlarına da rastladık. Arkasından dijital sanat. Bütün bunları Birol Bayram’ın çalışmalarına bakarken tekrar düşündüm. Onun karikatür ve ilüstreden gelen uçucu ince çizgileri, transparanlığa gözü açan renkleri, bazen eriyiverecek hissi veren figürleri ile dijitale başka bir lezzet veriyordu. Sanatçı çoğu zaman dijitali bile unutturan lezzetli bir pentür-fırça izi atmosferi yaratmayı da başarıyordu.

Özellikle T24’de yayınlanan; başta Gırgır olmak üzere önemli yazı dizlerinden de tanıdığımız Aslı Atasoy, sinemasal lezzetteki kurgu ve kadrajlarla oluşturmuş belgeseli.  “Kitabın Rüyası” görüntü yönetmeni Hakan Kasırga, müzik Eren Kazım Akay, ses tasarımı Ender Akay, renk editörü Cenk Erol ve kurgu Nehircan Atabek, Oğuz Ok, Yusuf Elifbaş imzasını taşıyor. Belgeselde Ahmet Ümit, Zeynep Atakan, Yekta Kopan, Mehmet Y. Yılmaz, Gürbüz Doğan Ekşioğlu, Horasan, Selçuk Altun, Sevengül Sönmez, Tibet Sanlıman ve Gamze Varım da görüşleriyle yer alıyor.

Belgesel “her şey boş bir kağıtla başlar” cümlesiyle açılıyor… Boş kağıt korkusuyla da denilebilir. Her sanatçının yaşadığı tatlı sıkıntı. Eren Kazım Akay’ın müziğinin eşlik ettiği İstanbul görüntüleri, vapur sahneleri, dış mekan belgesele akıcılık sağlıyor kuşkusuz. Sanatçının kentle kopmaz bağı ve etkilenmeleri için yoğun bir atmosfer. Bence bir belgeseldeki en önemli unsurlardan biri konukların kurguya nasıl girdiğidir. Eğer kurgunun ızgarası ve ritmi tam kurulamazsa arka arkaya konuşan tanıklar gecidine dönebilir film. Aslı Atasoy, kesmeler, geçişler, efektler ile Birol Bayram’ın dünyasını, tasarım sürecini anlamamızı lezzetli bir seyre dönüştürüyor.

İlk konuk Ahmet Ümit’in söyledikleri kapağın ne kadar önemli olduğunu göstermesi açısından önemli. Onun “Kukla” adlı romanı, kapağındaki birçok erkek memesi dolayısıyla okuyucuya itici gelmiş, bu ise satışa yansımış doğal olarak. Yeni bir kapak ise bunu hızlı bir şekilde çözüvermişler. Beylik bir cümle olacak ama: kapak (bazen) sattırır. Yekta Koptan’ın deyimiyle bazı kitaplar kapakları yüzünden güme gidebiliyor. Sonraki konuklardan editör Sevengül Sönmez kısaca kapağın ortaya çıkış zorunluluğundan da bahsediyor. Kapak öncelikle koruyucudur. Önceleri formalar halinde basılan sayfaları kirlilikten önleyen bir kılıf. Zamanla bunu aştı elbette. İçeriğiyle, yazarla kopmaz bağlar edindi. Örneğin hayatındaki trajiklikle beraber anılan, bizde de çok okunan Stefan Zweig’in İngiltere’de Puşkin Yayınları tarafından yayınlanan kitapları pop tarzında rengarenktir. Sevengül Sönmez’in hiç hoşuna gitmez. Ama aynı kapaklar Boğaziçi Üniversitesi’ndeki öğrenciler tarafından çok sevilir. Kapaklar kuşakların algılamalarına göre de biçimleniyor. Onlar Zweig’i sadece trajik bir şahsiyet olarak algılamıyorlar öncelikle.

Kitap kapağı bir sanat eseri midir? Gürbüz Doğan Ekşioğlu ve ressam Horasan tam da burada devreye giriyorlar. Defalarca ünlü NewYorker dergisine kapaklar yapan Gürbüz hoca için sanatçı yaparsa elbette sanattır. Ama kapak öncelikle endüstriyel bir üründür de.

Belgeseldeki konukların kitap kapağına yönelik bazen birbirine karşı da çıkan görüşlerini dinlemek özellikle ilginç.

Belgeselin masayı da merkeze alan yarı karanlık bir ışıkla göze gelen sahneleri de etkileyi. Sanatçıyla işi arasındaki dinamik ve gerilimli yaşantıyı deneyimletiyor izleyene. Son olarak İşbankası’nın Eminönü’deki müzesinde ve Galatasaray’daki İş Sanat Müzesi’nde yapılan çekimler arka plan olmanın çok ötesinde filme plastik bir derinlik katıyor. Yönetmen Aslı Atasoy’un bu değerli emeği başka tasarımcılara dönük ilgiyi de artırır umarım. Ben mesela bir Gürbüz Doğan Ekşioğlu belgeseli de beklerim.

Aslı Atasoy ve belgeselini şimdi yoğun bir festival turu bekliyor. TV ve dijital platformları da unutmayalım. Bütün bunlar belgeselin daha çok kişiye ulaşmasını da sağlayacaktır. Birçok insan İş Kültür Yayınları’ndan kitaplığında bulunan kapaklara daha farklı bakacaktır eminim. Ya da künyede tasarımcı kim diye merak edecek artık. Kitabın rüyası bu olsa gerek…

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.