hah! bir ses, elbet yeğlenebili_
ya toprak, yol açabilir mi yeğlediğin ses_
bir nevi döngü-hiçlik o se_
geçmişte taşınmış, anda sürüklenmi_
hoh! birbirini itip kakmış zar kanatlılar içeri çeks_
arayışın aranışın yanıtların_
kuş evinde bulunsa cesedi bilinemezliği_
nadasa mı çekilirdi kaosu evrenin, ne olurdu ne değişird_
tin tinn… sesi mekanik cihazlara hapsedi_
seyrüseferde kayıt tutmaktı kalın vurgularl_
yüzümü yüzünle yıkayıp yıkayı_
içeriği yaprak ayasından damıtara_
tın tınn… saptanmış çözülememiş meselelerle kupkur_
dur, sabahın ayazı, ışıkla düş güçten, dedirten, küfrettire_
haaa… atlamalar sürünmeler sıyırıp geçivermeler benim işi_
eteklerde oyalanmala_
ensenizde, kulaklarınızın içinde bitivermele_
öte uçtan güçlükle duyulan seslerle seslenmele_
içinizin karanlığını defalarca defalarca besleme_
itaatten utanara_
gümüşlerinize hohlamak benim işi_
hııı… ağzımda ıslanan biteviye pinekleyen bir deccal uykus_
aklı kötülükte bir gözü kör diğeri yarı açı_
kötülük dedimse henüz erekte olmamış uyandırılmamı_
zihnin labirentlerinde hapsolmuş, şiirde zehirde iç-denenen kötülü_
dobra aleni bir devinimsizli_
olağanüstülük yok soyunmamd_
ilk ayaklarından sevmeye başlamamd_
kötülüğü dişlerimle parçalayıp ağzımda sunmamd_
pıt pıt… gotik denemeyecek bir tudor kemerinin içinden geçere_
sızlanıp şikayetlenerek yaşlanıp gençleşerek değişim sürtünmed_
sürtündüğü yerler sancır mosmor kesilir haz da veri_
içbükey yüzeylerin etrafında, bilhassa yapıların kubbelerinin eteklerinde, yüksek frekanslardaki ses, mikro ölçekte atlamalarla, yapıyla temasını sürdürerek devridaim hâlinde dolanır. Kubbenin bir ucundaki küçücük bir ses ya da fısıltı, kubbenin 50-60 metre ötesindeki bir diğer ucundan da duyulur. Bu ses olayının ortaya çıktığı mekâna fısıldayangaleri adı verili_
haaa… sesin dolandığı kubbenin altınd_
nedenler sürekli yer değiştiri_
muktedir şaklatır kırbacın_
huuu.. plansız ilişkisiz ilişiksiz banliyö, şehrin bir ucund_
tebeşirle çizilmiş gibi kabatasla_
tren saatleri düzensiz zamanlardan imdat freni hatıras_
kısa yolculuklar dökülür varışsız amaçsız koşturmacalarda_
ala ala hey… iki zaman dilimi arasına havada vurduğumuz ahşap uçaniskel_
böylece çökmeyecek hiçbir sohbetimiz sanısıyl_
göğsümdeki boşlukta başının ağırlığ_
okşayıp okşanarak dolunayı (aslında dolunay değil hilalî) ve ağaçları büyütü_
fıt fıt… kulaklarımda etrafımızı saran fısıltıla_
geç kalınmış düşüncelilikle_
hatırlanıveren verilmiş sözle_
geç kalınmış gönül alma çabalar_
gülünür geçilir hepsine zihne uğramaz silinirle_
psstt… çiğnene çiğnene çürümüş sakızın renginde boz bulanık akşamüst_
yine dilemma yine tutarsızlık yine öfk_
hsss… ne yol açar yeni sese, nereye dökülür tazelenmenin ırmağ_
ne çeker sesi buraya ve ne uzaklaştırır onu yumuşatara_
hahhhaha… uçaniskelede aklımdan geçirip güleri_
sana âşık oldum, kaç canını kurta_
pencere camında aksin sırtımda hayaletin, kaç canını kurta_
dolmuşa bindim geliyorum, kaç canını kurta_
yalnız mısın, kaç canını kurta_
heyheylerim üstümde, kaç canını kurta_
uyudun mu, kaç canını kurta_
kaç canını kurtar kaç canını kurta_