Işığın gizlediği ne varsa onu taşıyorum, diyorsun
diyelim kendi kendine konuşan bir eski gölge
senin gölgen, kimsesiz bir çocuk gibi tutmuş elinden.
Seninle yaz güllerinin güne uyanışı, kıvılcımların çığlığı seninle
bir çağlayan düşüp dursa kendine, hırçın durgunluğunda ovanın
o sular senin suların, duruyum, aşkın ne öğrettiyse yarın, bizimdir
tayların sonsuzlukla yıkandığı bir beyazlık vardı hani, senin ağzınla.
Bak işte, kararıyor pencerelerimize sıvanan gün ışığı
yine de aydınlıkla sarmalanmış bir serinlik avlularda
bir ayak izi, yaprak ölülerinden bir geçit, bir kanat sesi
günü geceyi kaygılardan arındırıp paklayan bir gözü tokluk.
Kalbimiz mi?
Aşkın sessiz ormanında inleyen yaralı iki karaca.
Resim: Avni Arbaş
Bir Cevap Bırakın