Kemal Tahir’e göre, Osmanlı Batı tipi feodalizm özellikleri göstermez, Osmanlı için yapı tartışmaları, standart batılı kategorilerle değerlendirilemez. ATÜT kendi özelliklerimizi, yapımızı, kimliğimizi vb tanımamıza yardımcı olduğu ölçüde Kemal Tahir için çekici olmuştur.
Kemal Tahir, Devlet Ana adlı eserini –arka kapağında da yazdığı üzere– hangi ilke doğrultusunda yazdığına dair bir konuşmasında; “Bir kere Batı’da roman nereden kaynaklanmış?… Masaldan, halk hikayelerinden mi?… Tamam! Benim de masalım var, halk hikayelerim var… Öyleyse romanımızı okutacağımız temel var bende…” diyerek, Türk romanının Batı’yı taklit etmemesi gerektiğine dikkat çeker. İlk baskısı 1967’de yapılmış olan Devlet Ana romanı Osmanlı Devleti’nin kuruluşunu konu edinir. Roman ilk yayımlandığı yıllarda uzun soluklu ve hareretli tartışmalara yol açarak yazarını da yıpratıcı eleştirilere maruz kalmıştır. Bu eleştirilerin üç ana nedeni bulunmaktadır. Birinci neden Türk solunun Kemalizme doğru evrildiği 1960’lı yıllarda yayımlanan romanın, resmi tarih tezinin aksine Osmanlı tarihini olumlu bir perspektifle ele almış olmasıdır. İkinci neden, sosyalist kimliğiyle tanınan yazarın, devleti olumlu bir perspektifle ele alarak meşrulaştırmış olmasıdır. Üçüncü neden, Marx’ın Batıcı bir perspektifle oluşturduğu ATÜT kavramını Doğucu perspektifle yeniden yorumlayarak “Doğu despotizmi” tezinden “Kerim Devlet” tezine ulaşmasıdır. Kemal Tahir’e göre, Osmanlı Batı tipi feodalizm özellikleri göstermez, Osmanlı için yapı tartışmaları, standart batılı kategorilerle değerlendirilemez. ATÜT kendi özelliklerimizi, yapımızı, kimliğimizi vb tanımamıza yardımcı olduğu ölçüde Kemal Tahir için çekici olmuştur. ATÜT her şeyden önce Doğu toplumlarının batı dışında tanımlanabileceklerini ve doğu toplumlarının ayrı toplum kategorileri olarak ele alınabileceğini bize göstermiştir. Ancak Kemal Tahir ATÜT modelinin de Osmanlı’yı ve Anadolu insanını açıklamakta yetersiz olduğunu düşünerek onu farklı yorumlama gereği duyar ve “Bozuk ATÜT” ve “Doğulu Devlet Tipi” gibi birtakım kavramlar öne sürer. Bu kavramlardan sonra gündeme gelen “kerim devlet” kavramı, Kemal Tahir’in bulunduğu çevrede devlete yüklediği “müşfik” sıfatı sebebiyle eleştirilir. Selim İleri Kemal Tahir’le yaptığı röportajda Devlet Ana hakkındaki “yerici eleştiriler”den bahseder ve cevap verip vermediğini sorar. Kemal Tahir soruyu; “Bu saldırıların Devlet Ana’dan, o romandan sonra başlaması üzerinde de dikkatle durmak gerekiyor. Ben Devlet Ana’da herhangi bir topluma onur verecek bir tarihsel başlangıcımız olduğunu ve buna layık insan birikimine sahip olduğumuzu belirlemek istedim. Anadolu insanının taşıdığı potansiyele duyduğum sonsuz saygıyı dile getirmeye çalıştım” diye cevaplandırır.
Kemal Tahir tarihe yöneliş amacını şöyle açıklar: “Çok az şey biliyorduk. Memleketi bilmiyorduk, halkı bilmiyorduk çünkü tarihimizi bilmiyorduk dersem, neden az şey bildiğimizi yeterince anlatmış olurum.” Tarihi romanda nasıl bir yol izlediği hakkında da şöyle der: “Ben tarihi romanda herhangi bir tarih dönemini anlatmıyorum, bir toplumun çağdan çağa yansıyan dinamiğini belirtmeye çalışıyorum.” Kemal Tahir, iyi bir roman yazabilmek için içinde bulunduğu toplumun iyi tanınması gerektiğine inanmıştır. Sezgin Kızılçelik’in dediği üzere, “Kemal Tahir sosyal bilimlerle felsefe, sanat ve edebiyat arasında örülen kalın duvarları yıkmak için uğraş veren düşünce ustasıdır. Kemal Tahir özgün ve yetkin bir sosyal teorisyendir.” Ertan Eğribel, Kemal Tahir’in 1950’lilerin başından itibaren resmi ideolojiden/tarih anlayışından ve onun sosyalist yorumundan koparak, halkın çıkarının ve Batılılaşma karşıtı bir tarih anlayışının ve sosyalizmin savunucusu olduğunu söyler. Kemal Tahir kendisinin romancılığı hakkında şunları söyler: “Ben romanlarımı, Batılı Efendiye “Efendimiz bunalımdasınız! Alınız bununla biraz avununuz, eğleniniz!” diye yazmıyorum. “Beri bak hayvan! Soyguncu olduğun için bunalımdasın! Seni bu bunalımdan ya ölüm kurtarır ya da soygunculuğa karşı çıkman! Bak sana senden üstün insanı gösteriyorum! Bunaltın artsın diye yazmıyorum. Yani Tagor, İvo Androviç, Kazancakis gibi satılmış, alçaklar gibi değil, Doğu’nun devrimcileri gibi…”
Muhammed Hüküm’e göre, bu açıklamada Kemal Tahir, dilimize Batı Çıkmazı olarak çevrilen, Dostoyevski’nin Puşkin’in ölümü üzerine yaptığı konuşmayı işaret eder ve Türk milletinin işlediği kötlüklerle değil, ruhunun derinliklerinde acı çeken büyük insanlığıyla ölçülmesi gerektiğini vurgular. Kemal Tahir’e göre, romancının en büyük sorumluluğunun insanı yüceltmektir. Kendisinin de bu sorumlululuğu taşıdığını söyler: “Bir Türk edebiyatçısı –romancısı olarak memleketime ve dünyaya karşı bir tek sorumluluk taşıdığıma, onun da insanları gerçekten bütük romanlar yazmak olduğuna inanıyorum.” Berna Moran Kemal Tahir’deki insan dramı-sosyal dram değişimini şöyle anlatır: “Tek insanın dramı yavaş yavaş arka plana atılıyor ve toplumun dramı ön plana çıkıyor ve şu oluyor yazarın görevi: Toplumu bir bilim adamı gibi incelemek ve gerekirse romanında bir bilim adamı gibi açıklamak.” Bu durumun en belirgin örneği Devlet Ana romanıdır. Berna Moran, Devlet Ana romanıyla Kemal Tahir’in amacının; “Bir İmparatorluğun yarattığı aşağılık hissini silmek ve Osmanlı insan tipini, onun erdemlerini ve devlet kurma yeteneğinin ortaya çıkması olduğunu” söyler. Berna Moran’a göre, Kemal Tahir Türk tarihi üzerine yaptığı çalışmaları roman yoluyla duyurmak ister. Kemal Tahir, İsmet Bozdağ ile sohbetlerinde şöyle der: “Romanlarımda bugüne kadar drama düşmüş kişileri anlattım, Devlet Ana’da böyle bir merkez adam yok! Diyorum ki: Sakın biz kişinin dramı yerine toplumun dramını yakalamış olmayalım.” Devlet Ana romanı tüm bu eleştirilere rağmen Türk edebiyat tarihinin en çok konu edilen romanlarından biridir. Devlet Ana’da Osmanlı’ya dair çizilen tablo Türk solunu fazlasıyla rahatsız eder. Devlet Ana romanından sonra Kemal Tahir ile “sol” arasındaki bağlar tamamen kopma noktasına gelir. Roman hakkında İsmet Bozdağ’ın bir gazete yazısında “ilk Türk romanı” nitelemesinde bulunması sarsıntının etkisini derinleştirir. Murat Belge Devlet Ana’nın yayımlanması ile Kemal Tahir’in fiilen “sağa geçtiğini” söyler. Bu eleştirilerden en sonu ve şiddetlisi Mete Tunçay ile olan –tarihi değiştirme– tartışmasıdır.
Kemal Tahir’in Siyami Ersek tarafından yapılan ameliyatla sol akciğeri bütünüyle alınmış ve yaşamını bu şekilde sürdürecek olan Kemal Tahir’in herhangi bir rahatsızlığa sebep olacak gerilimlerden, stresten uzak bir yaşam sürmesi gerekiyordu. Fakat Mete Tunçay sert eleştirilerine maruz kalan Kemal Tahir’in bu son akşamı tam da uzak durduğu gerilime sahne olacaktır. O akşam Kemal Tahir Mehmet Barlas’ın evinde akşam yemeğine konuk olur. Konuklar arasında İsmail Cem, Ali Sirmen, Tuncer Arıklı, Dr. Afşin Germen ve Mete Tunçay da vardır. Mete Tunçay Kemal Tahir’in romanlarında işlenen tarih tezlerini şiddetli bir şekilde eleştirir. Kemal Tahir’in kitaplarını “cinsel içerikli kitaplar” olarak tanımlar. Kemal Tahir’in maruz kaldığı bu sert eleştirilere orada bulunan konuklar karşı çıkmış, Kemal Tahir ise uzunca bir süre cevap vermez. Fakat kalp ağrıları hissetmeye başlamış. İsmail Cem’in aktardığına göre, saat 22.30 sularında tüm eleştirilere cevap mahiyetinde şöyle bir konuşma yapar:
-“Sizler gençsiniz, size önce şunu belirtmek istiyorum. Hayatım boyunca bir sistem dahilinde düşünmeye çalıştım. Sistemden ayrılmadım. Yazdıklarım bir rastlantının sonucu değil, sistemli düşüncenin sonucunda bulunmuştur. Bundan ötürü doğrultumda bir yanlışa düşmedim, olaylar söylediklerimi doğruladı. El yordamıyla değil, bir sistem içinde düşünmelidir insan… İnsanlar yanlış yapabilir. Ama çok çekmiş insanlar talihlidir bir bakıma. Yanlış yapmaları daha zordur. Benim geçtiğim yollarda kendini tüketen ve benim çektiğim acılardan geçen insanlar doğrulara daha kolay erişebilir. Yazdıklarımı bir gün tarih yargılarsa, bu ilişkiyi mutlaka görecektir. Romanlarımın doğruluğunu ortaya koyacaktır. Ben romanlarımda dünü yazdım. Ama romancı dünü yazarken kendi gününü yansıtır bir bakıma. Hatta gelecek için yazar.”
Tekrar romana dönecek olursak, Kemal Tahir tarihi bir roman olan bu romanına önce “Osmanlı Çekirdeği” adını vermek istemiş, sonra “Devlet Ana” ismini uygun görmüştür. Kemal Tahir, “Anadolu halklarının kişisel ve toplumsal özelliklerini saptamak için, Osmanlı İmparatorluğu’nun yediyüz yıl yaşamasını sağlayan gücün kaynağına bakmak gerektiğini” söyler. Kemal Tahir’e göre, sorunlar tarih içinde meydana gelmiş ise çözümleri de zengin bir kaynak olan tarih içinde irdelenerek bulunmalıdır. Ona göre tarih, başta sosyoloji olmak üzere bütün bilimlerin anasıdır. Batılılaşmayı eleştiren Kemal Tahir şöyle der: “Gerçekçi romanlar yazan bir sanatçı olarak, ben, toplumumuzda, batılılaşmanın neden istenen sonuçlar vermediğini aradım. Bu arayış beni tarihimizi yeni bir açıdan öğrenmeye incelemeye zorladı.” Taner Timur Devlet Ana romanıyla ilgili yazdığı bir yazısında, Kemal Tahir’in Osmanlı Devleti’nin yıkılması işini Batı’nın yerli ajanlara yaptırdığı yolundaki açıklamasını yeterli bulmaz. Kemal Tahir’in devşirme ajanların kimliği konusunda açık olmadığını, Hristiyan ve Yahudi azınlıklar yıkımda sorumlu tutulacaksa, bunun tutucu bir tez olacağını söyler. İsmet Bozdağ ise, Devlet Ana’yı yazma çalışmalarının başlangıcında 3000 sayfaya yakın notlar çıkardığını, o döneme ait belgeleri ve resimleri incelediğini hatta romandaki şovalye Notüs Gladyüs’ü tarihte yaşamış “Bizans piçi” olarak bulduğunu söyler.
“Notüs Gladyüs dedim kendime… Notüs babasız demektir… Piç yani…” (sayfa:46) Altı bölümden oluşan romanın (Kancık Vuruş, Uyandırılan Işık, Dost Çelmesi, Fal, Derin Geçit, Kerimcan’ın Yolu) ikinci bölümünde Ahilik Teşkilatı hakkında bilgi verilir. Berna Moran bu bölüm hakkında; “Usta bir açılıştır bu, çünkü ahilik oyunu çok kestirme bir yoldan birkaç işlevi birden yerine getirir” der. “Ahilik ulu bir kattır ve de saygılı basamaktır. (…) Ahiler, pir kapılarını boşlayıp beyler kapısına birikmiş… Oysa bu dünyada her bir nesneye bozuntu elverir, ahiliğe erişilebileme Ey ihvanlar, ey yoldaşlar, ey dostlar, yiğitlik yönelmektir, ahilik başlamaktır ve Ahi Babalık gerçeğe ulaşmaktır. Aslında üçü birdir, ayrılık gayrılık yok! Şöyle biline ki, ahilikte miras yürümez, babanın kazandığı oğula geçmez ve de herkesin kendi kazanması kanundur. Ama kazanmak kolay, tutumak çetin… Yüzyıl çabaladın, kazandın, bir gün şaştın, yaramazı işledin, gitti gider. (…) Şöyle bil ki, ahilik ince yoldur ve çetin de yoldur ve de gayet sarp yoldur. Yüreğine, bileğine güvenmeyen girmemek gerekir. Çünkü yüceleyim derken batağa batmak vardır. Yolumuz anlamaklık yoludur ve inanmaklık yoludur ve de tutmaklık yoludur…” (sayfa: 79, 80, 82) Kurtuluş Kayalı, Kemal Tahir’in Türkiye’deki ideolojik kamplaşmaların ötesinde üst düzey bir entelektüel portresi çizdiğine ve bu portrenin Türk akademisi tarafından yeterince algılanmadığına işaret eder.
Kaynakça:
- Mustafa Karabulut – Devlet Ana Romanı Üzerine Bir İnceleme (Makale)
- Cevat Özyurt – Kemal Tahir ile Osmanlı Sosyalizmine Medhal: “Devlet Ana”
- Sümeyye Dinler Köksal – Kemal Tahir’in Notlarına Yansıyan Roman Poetikası
- Kemal Tahir’in Yürekli Yalnızlığı https://oggito.com/icerikler/kemal-tahirin-yurekli-yalnizligi/68586
- Muhammed Hüküm – Kemal Tahir’in Notları Üzerine Değerlendirmeler (Makale)
- Kemal Tahir – Devlet Ana, İthaki Yayınları
- Ensar Yılmaz – Kemal Tahir’in Devlet Ana Romanında Türk Toplumunun Sosyal/Siyasal/Ekonomik İzlekleri (Makale)
- İbrahim Biricik – “Devlet Ana” Romanının Sosyolojik Boyutları
- Alican Çinar – Kemal Tahir ve Kemalizm: Resmi İdeoloji ve Edebiyat (Yüksek Lisans Tezi)
- Alper Akçam – Devet Ana ve Tarih Gerçeği (Makale)
- Feyza Betül Aydın – Kemal Tahir’in Romanlarında Osmanlı’ye Bakış (Yüksek Lisans Tezi)
Bir Cevap Bırakın