Modernizmin aklı yücelten, merkezine ussallığı yerleştiren bir perspektifi, ahlaki anlamda aklı ve gerçekliği temel alır. Mantık ve akıl yürütmeyle gerçeğe ve aydınlanmaya ulaşılacağına dair bir inanç sistemi söz konusudur. Kişi ussallık çerçevesinde düşünmenin mutlaklaştırılışının dayatıldığı, tek tipleştirici, aynılaştırıcı, bütünleştirici bir anlayışın hâkimiyetine hapsolur. Gerçeklik sınırları içinde her şeyin tekliğe indirgendiği, rasyonel olarak akıl yürütme ve...
Son Yazılar:
KEREM QOSARÎ: “DİLERİM ÇOK DİLLİ SAHAFÇILIK HEDEFİMİZE ULAŞIRIZ.”
Hologram Etler
BİR KAR GECESİ (ÖYKÜ)
Sinemanın Sırları: Louis Malle
AŞK’IN KANAYAN HİKÂYESİ
Hasan Kıran’ın “Abuzambak” sergisi Brieflyart Galeri’de
Beyoğlu Film Günleri başladı
Yeni Dalga’nın Büyükannesi: Agnes Varda
KAÇ DUA BAĞIŞLATIR (ŞİİR)
“Arkası”–Nihat Özdal ve Ebru Ceylan’dan Fotoğraf ve Metin Arasında Bir Diyalog
RESSAM – TASARIMCI ROZA TULGA İLE SÖYLEŞİ
LABİRENT SANAT’TAN YENİ SERGİ “SUPERNATURA”
Hüzün Boşluğunda Bir Dünya: Kazan mı Yoksa Kaynayan mı?
Elif Karaosman: FIRTINAYI HİSSETMEK
SIR: WERNER HERZOG – SİNEMADA GERÇEKÇİLİK
İdeolojik Bir Tekrarın Kurgusu: Tienanmen’de İsyan
BENTO’NUN TUHAF HUYLARI
“SOLO BOTTER: BURHAN UYGUR” SERGİSİ, CASA BOTTER’DE ZİYARETE AÇILDI!
Adorno’yu Yanlış mı Anladık? Eleştirel Teorinin Günümüze Etkisi
Kategori: Vizör
Djam: Sana Neler İçin Üzülebileceğini Bildireceğim
Kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş bir şeyler akıyor içimde: Dokunmuyorum, bırakıyorum gitsin. Sözcüklere bağlanamadığım için düşüncelerim çoğu zaman karmakarışık. Belirsiz ve hoş şekiller halinde ortaya çıkar, sonra kayboluyorlar, hemen unutuyorum onları. Bulantı – Jean Paul Sartre. Yaşam içerisinde anlam arayışımız söz konusu olduğunda, bireylerin belli bir noktaya doğru çekilme hızları kontrol edilemez bir hal...
‘‘I Spit on Your Grave’’ Filmlerine Eleştirel Bir Bakış
1978 yılında Meir Zarchi tarafından çekilen I Spit on Your Grave çelişkilerle dolu bir film olmuştur. Film, roman yazmak için küçük bir kasabada göl kenarında ev kiralayan Jennifer’ın aynı kasabada yaşayan dört kişi tarafından tecavüze uğramasını ve sonrasında Jennifer’ın bu dört kişiyi öldürmesini ele alır. Filmin başında seyirci tecavüzcülerle beraber röntgenci olarak konumlandırılır ve Jennifer’ı...
Ömer Kavur: Bir Duygunun Kısa Anıları/Anları…
1988 yılıydı. Lise 2. sınıftaydım. Gece Yolculuğu vizyona girmişti. Hiç unutmuyorum o filmi izlemek için ailemden habersiz, Adapazarı’ndan bir trene binip Haydarpaşa’da inip, Karaköy’den Beyoğlu’na çıkmıştım. Beyoğlu Fitaş Sineması’nda o filmi izlediğimde adını koyamadığım -gerçi hala Ömer Kavur filmlerine karşı aynı duyguyu hissediyorum- bir ruh hali içindeydim. Tuhaftı ama gerçek dışı değildi. Peki ne kadar...
Ekranda Şiddet: Haftaya Aynı Gün ve Saate Randevu Veren Canavar
Televizyon yazmayı sürdüreceğim. Dizilerin genel durumuna dair naçizane tespitlerde bulunacağım bu yazıda kimi eğilim ve değişimlerin altını çizmeye çalışacağım. Öncelikle her ikisi de televizyona, televizyon anlatısına has anlatıların çekişmesini ele alalım: internet dizileri ve cam ekranın (çok kanallı platformların) daveti… Ülkemizde, malum, alışmadık iç çamaşırın giyilen vücuda uygunluğu dikkate alınmaz. İnternet platformlarının ABD’deki yaygınlığını ithal...
Death Wish’in Anımsattıkları: “Adalet” (!) Dağıtan Filmler
“Suçluları yaratan yasalarımız, onları cezalandıran yasalarımızın yanında ne kadar çok!” deyişiyle ünlü Tucker’ın antitezini sunan vigilante (infazcı) filmlerinin en meşhur örneği, geçtiğimiz hafta yeniden dirildi! 1974 yapımı ilk filmin yeniden çevrimi olan Eli Roth’un Öldürme Arzusu (Death Wish), ‘suçluya hak ettiği dersi, kişisel yöntemlerle verme’ temasının sinemadaki son ve bildik halkalarından biri olarak ele alınabilir....
ATIF YILMAZ’IN SUSKUN KADINI: VASFİYE
1980’lerin başında siyasi darbenin beraberinde getirdiği baskı ve yasaklar, sol düşünceyle birlikte yükselen muhalif seslerin susturulması ve siyası çalkantıların hâkim olduğu distopik atmosferi ve özgürlük arayışlarının farklı kanatlarda sürdürülmesine neden olur… Patriarka’nın Avrupa’dan ithal edilmiş, kitlesel histeriyle Macunlaşmış, cilalı bir trend -akım olarak varsaydığı 2.dalga feminizm hareketi 80’lerin ilk yarısında kadın safların öncülüğünde ortaya çıkar....
Dogma 95 Neydi? Ne Değildi?
Dünya çapında sinema akımları hemen her dönem bir okul, bir dergi çevresi gibi gruplaşmaların öncülüğünde gelişmiş ve belirli kuramlar çerçevesinde üretimler yapılmıştır. Dönemlerin sosyal, siyasal ihtiyaçlarına karşılık vermek ve sinemaya yeni bir bakış sunmak için ortaya çıkan akımlar ve kuramsal çalışmalardan daha farklı olarak Dogma 95 sert bir manifestoyla adını duyurmuş ve henüz pratiğe geçmeden...
HEPSİYDİ: KONT, ŞÖVALYE VE KEŞİŞ
Bir Fotoğraftan Kısa Anılar… – 2 1991 yılının, Nisan ayıydı. İzmir’den, İstanbul’a İstanbul Film Festivali’ne gitmiştim. Giovanni Scognamillo’yla, Beyoğlu’nda tanıştım. Lakabı, ‘Beyoğlu Kontu’ydu ama benim gözümde, bir ‘Şövalye’ydi ve beni sarsan bir sinema belleği vardı. Hatırlıyorum; Bir Levantenin Beyoğlu Anıları kitabını su içer gibi okumuştum. Türk Sinema Tarihi kitabı zaten ders kitabımdı. Dostluğumuz, 2016 yılında...
Yalnız Kadın, Feminist Söylem
Dünya Emeğine Katılan, Yeryüzünü Var Eden Tüm Kadınlara; Sevgi ve Saygıyla Seksenler sinemamız, kadın filmleriyle anılan bir kesiti meydana getirirken birçok yönetmenin bu bağlamda eser verdiğini görüyoruz. Atıf Yılmaz başı çekerken Başar Sabuncu kendi özgünlüğünü yansıtmaya çalışmıştır. Bu iki yönetmen haricinde Ömer Kavur, Yavuz Turgul, İrfan Tözüm ve Şerif Gören’in filmleri de mevcuttur. Bu yazıya...