AŞK’IN KANAYAN HİKÂYESİ

sevmek üzerine bir not

 

Selim İleri bıkmadan, yorulmadan toplumdaki sevgisizliği yansıttı kitaplarında. Aslında benim de katilim oldu: Ben de diğer insanlar gibi gündelik ilintileri aşk ya da sevgi sanacaktım, ve bu bakışla sıradan/mutlu biri olacaktım.

Oysa dünyanın en iyi, en güzel insanı tarafından sevildim. Çok rastlanır bir şey değildi bu. Yani Fromm’dan Selim İleti’ye ulaşan bir gönül eğitimiyle oldu bu.

_______________________

Ben sigara dumanından kıvrılıp da uzak yollar katederek yatağa gitmesi muhtemel bir ilişki hayaliyle irkildim.________________

 

Ancak dünya değişti, bakış değişti. İleri’ye göre, “Artık sevmenin yerini elde etmek almıştı”. Bana göre de ahlaksızlık ve çirkin ilişkiler aldı koşulsuz sevgi ve merhametin yerini. Belki kirli bir bedensellik ihtiyacıyla birbirinin peşinde onursuzca sürünme….

Bu durumu eleştirmeme sözlü tepki hiç gelmedi. Ancak davranışlar, “tek ilişki biçimi budur, biz başkasını bilmiyoruz” der gibiydi. “Yağma yağmur esme rüzgâr yolda yolcum var benim” ; ya da sevilen objeye kötü bir rüya gördüyse, “korktun mu bebeğim/çocuğum” deyip sarılmak da aşka dahildi. Bizi iyi dinlediler bu konuda insanlar, ama şiddetle cezalandırdılar, çünkü karşı cins ilişkilerinde her öğrenilen bu forma uygundu.

 

Sevme sanatını bilmeyen kişi, elbette gördüğüyle yetinecekti. İnsan ilişkileri de böyleydi. Bir dar alandan geçerken, benim nazikçe geri çekilip yol verdiğim kadınlar, o kadar mutlulukla gülümseyip teşekkürler ediyorlardı ki. Çünkü böyle bir davranışa alışkın değillerdi. Geçenlerde iki erkeğin oturduğu masaya yönelip sigarası için ateş rica eden bir hanıma, yüzüne bile bakmadan çakmak uzatan kişilerin yerinde olsam ben asla öyle davranmam, buyrun ben yakayım derdim. Bu sözüme en cinsel ayrımcı cevap bir hanımdan geldi: “Sigaramı yakmaya teşebbüs eden erkeğe asla izin vermem de en sevmediğim davranış da odur” dedi. Bense sigara dumanından yola çıkıp da yatağa gitmesi muhtemel bir ilişki hayaliyle irkildim.

Ne oluyoruz?

İnsanlığı mı yitirdik salt cinsiyet mi olduk?

İlişkiler genelde tek gecelik. Hayvanlarda bile. “tek amaç” bu olamaz. Eğer ilişki süresi  uzunsa (o ilişkinin uzunluğu zaten üç ayı da geçmez). Sevgi, şefkat, koruma duygusu bitmiş. Bir biten şey  de iki tarafın birbirinden sıkılması.

İnsan Lekesi/ Robert Benton

Yazdı, bunları Selim İleri başka sözcükler ve paragraflarla. Ve o inanılmaz roman “Yaşarken ve Ölürken”de, yaşamınızın şiirini aradığını söylerken: “Kim bilir kaç kez kirletildik ve yeniden sevmeyi göze aldık” demekle de epey düşman kazandı, özellikle sosyalist çevrelerden. Oysa bu söze bir “ark” açarsanız onun yer aldığı su, bizi Marks’ın yanında serinlediği ırmağa kadar ulaştırır. Bireyi bu kadar yok sayan bir sosyalizm olmaz, tehlikeli biçimde topluma sürü gibi bakmak yanılgısı/yargısı bu, sadece.

Oysa yazar, “Bir Akşam Alacasında Gördüklerim” adlı iç dökme yazısında “Orada hep ağlayan Türkiye’yi gördüm” derken zaten bir tür toplumcu söylem ediniyor. Ve de hayatın şiirini arıyordum derken de zor da olsa sonuca varır: “Yaşamın şiiri kirletilmiş aşk duygusu” der.

Ben çok fazla aynı kapıdayım ve sadece bir gecelik elde etme duygusuyla kendisini aldatanlara, kullananlara sözde sevgi acıma duyan kadınlar;

bunu sağlamak için yerlerde sürünen onurlar…Öyle tanıdık ki. Biz sevgiyi reddediyoruz çünkü sevmek bir sorumluluk ve vicdan, empati, kendinden vazgeçme gerektirir. Oysa mazoşizm çağın hastalığı ise, –ki, öyle‐ bizi “kalpten sevenlerden” hemen koparız, çünkü onlarn sözleri hiç anlamadiğımız “korkutucu” şeylerdir. Adrenalin mi istiyoruz, bunu sevgiyle, aşkla, hatta uç derecede fanteziyle sağlayabiliriz, erotizm zaten adrenalin. Ancak aşağılamak ve aşağılanmanın “sevme biçimi” olduğunu sanmak da sanırım toplumsal bir kişilik bozukluğu sorunu. Ve sonuçta da Freud’u inkâr eden ezilme zevki ve elde etme savaşındaki ego ve hamle savaşının sevgiyle bir anılması korkutucu. Yani bir tür patoloji, gerçek sevgiyi inkara ve reddetmeye götürüyor bizi. Bu da iyileşmez bir yara galiba. Gerçek bir erotizm özsaygıyı yok etmez yüceltir. Oysa bizim en korktuğumuz şey dürüst kalplerle karşılaşmak endişesi. Onlar bize “hiç duymadığımız güzel şeyler söylerken” korkarız, bilinçsiz ikiyüzlü dünyamızdan kopma ihtimalinden. Daha doğrusu azınlıkta kalmış güzellikler bilinçli olarak katledilirken, sevgiye değil kabalığa tutunuyoruz. Bunun bedeli de iyilikten, paylaşımdan, gerçek aşktan yoksun kalmaktır: Daha kötüsü, onurumuzdan, kişiliğimizden, özbenliğimizden….

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.