şimdi bir kez yazacağım. en azından yaşam boydan
boya çizsin karanlığın üstünü. o vakit ben de harelerin
bodrumların kilerlerin üstünü çizerim. aydınlıkla. bilmiyorum
neyle. hem nasıl çizebilir yaşam. ne ki o. çözülecek denklem
değil kafa yorduğum. kokusu tanıdık gelmeyen bir tür
sebzeye seslenerek. ey kereviz olabilir bu seslenmenin
yankısına bulaşan. gücümü toplayıp tamamlayabilirim
duamı. bir de başlıklar eski moda kırmızı olacakmış. çok ısrarcı
bu konuda tengri. ya da benim önemsediğim çocukça
sütsüz bir titizlenme. bekleyip duruyoruz da bir türlü
gelmiyor rabbın yabani çıtırtısı yaklaşan adımlarının. bak
devrik oluyor böyle tüm cee’lerim. radyoda noktürn özel
programı devam ededursun uyukluyor babaannem. kapatacak
olsam uyanıveriyor. bir korku böyle büyüyor. bellek
istemsizce kuruyor kendini hatırlamaya. sesi çok gür çıkıyor
kızdığında bozgunun. tereddütüm ondan. şimdi bir kez
yazacağım iki nokta kullanarak. iki noktadan ikisini
yan yana yazınca kenarları çizilmese de bir kare
doluyor gözbebeklerimin sınırları içre. her şeyi
yansıtıyorlar. bazen üşenmeyip yokluyorum aynadan. yaz
gelince en çok. o zaman daha fazla sınıyorum gücümü
kendimde. nedense televizyonu kimse kapatmıyor evde. ondan
olabilir en çok görmeye odaklanışım. bahçedeki söğüdün
serininde bir uyanış ölüyor. başından vurulmuş bir çocuğun
biz çocuklar görmeyelim ama yine de anlayalım diye
meleklerin buzladığı görüntüsü de öyle hep capcanlı
belleğimde. ben mi dayatıyorum unutmamasını. incinmez
bir görüntü. aynaya her yakından baktığımda tanıyamıyorum
yüzümü. yüzüme her bakıldığında. yüzümü her sakındığımda.
yüzüm her. kapı çalındığında açmam yasak. bazen ürkütüyor
çalması kapıların. buzlanan görüntüden taşması görmemem
gerekenlerin. öğle uykusunu babaannem icat etmiş
olmalı. koza değilim. dolaşık değilim. kanı deli değilim. emin
değilim. emin olduğum tek şey söğüt ağacına baltayı vuranın
babam olduğu gizlice. ben sır tutmayı bildiğimden çekinmedi
bana söylemekten. bazı çocukların ikiden fazla oyuncağı
varmış. hayır üç kez üç satır yazacağım cümle bu değildi. çünkü
dünya kötülükleri gizlemekle çok meşgul. adını yüksek sesle
söylediğin her şey dibinde bitiyor. çoğalıyor. büyüyor. duvarların
en tepe noktasına kadar. söğüt kesilmeseydi kesmeseydi
babam o günahı işlemeseydi söğüdün en üst dallarındaki
yapraklara kadar diyecektim. kerevizimi yemedim diye
kızdıklarından ilk aklıma gelen o oldu seslenmekten söz
açınca. şimdi beş kez bağıracağım avazım çıktığı kadar. dizlerim
acıyor sık sık düştüğümden. sancısı başka şeylerin sancısından
daha ağır değil oysa. ellerimin sınırlarından faydalanıp sekiz el
çizeceğim. on üç kez s… diye fısıldayacağım serdar
duymadan. anneme gammazlar o otuzbirci duysa. atalarımız
kuyu serinliğinde. paslanmış bir maşrapanın içinde. yükselen
suda karşılaştığım kendi gözlerimin yansımasının verdiği
ürpertide. öyle sanıyorum. saksıya gereğinden fazla su
döküldüğünde sızan suyun verdiği tedirginlikle aynı değil yine
de. yarılmış bir narı koklayarak yatıştırabilirim ağrımı. yirmi bir
tas sıcak su dökerek her bir omzuma. ben de bir çocuğum. belki de
sandığımdan daha köpüklü kanım daha büyük yaşım. başımdan
vurulur muyum sorusunu bir kâğıda otuz dört defa yazıp
gömeceğim kesilmiş söğüdün dibine. unutmak ve bir daha
bulamamak umuduyla. gözyaşı şişesinde biriktirilmiş her
öğle sonu uykusu ne de olsa annelerin icadı emzirmeye
çıkıyor bahçe kapısından. şimdi elli beş kez yazacağım. evde
bir balta kayıp. benim haberim yok. üstünü çizdim
yanılgımın. üstünü çizdim gün sökümünün. kim bilir belki
de evdeki kuytu köşe gizli aleni her türden çürümüşlüğün.
amin.