“Ölüler, ölüleri gömsün.” (Luka 9: 60)
O gün gelir.
Bin yıllık ruhları sarsan gizler saçılır yeryüzüne.
Döktüğü kanları, ağuladığı nefesleri imgelerin,
Mutlak ki ben bilirim.
Ve işte kanlı tırnakların parçaladığı dantellerden
Gehonnim Vadisi’ne dökülürken yalazlar,
Elbette ki ben şahidim.
Düşmüş meleklerin ızdırabını bir zamansızlıktan duyarız.
Ölü bedenler inleyerek toplanırken Uriel’in başına,
Mantığa dair tüm sözler kopuk harflere öbek öbek ufalanırken
Arsızca güldüğünü görür Başmelek hilkat garibelerinin.
Ve savurup sarmalar çığlıklarını bıçkın korku.
Oysa biliriz ki kurtarıcımız İnkâr’dır.
İşte, kristal pabuçlarımla basarken üstüne zifte boğuk toprakların,
Ben onu üç kere inkâr ederim.
Ferisilerin lâin dilindedir.
Kendinden kilitli kapıları kırmak gereklidir Kenan’da
Daha menteşelerinden parçalanmalıdır paslı zincirler.
Ve ince ellerin emeğine musallat halıları yakmak,
İplerini koparmak gereklidir cansız sicimlerin.
Zira kurtarıcımız Unutuş’tur.
İşte, gümüş kaplı bıçağı saplarken yitmiş düşlerine gençliğimin,
Ben yüzünü çaresizce unuturum.
Bir Cevap Bırakın