Çoğumuzun ya da en azından 40 yaş üstü kuşakların çoğunun çocukluktan beri aşina olduğu ve hoş duygularla anımsadığı Tenten hem doğrudan kimi serüvenlerinden hem de dolaylı olarak yaratıcısı Hergé’nin gerçek yaşamından hareketle siyasi açıdan yoğun eleştirilere tabii tutulmuş Belçika menşeili bir çizgi romandır. Bu konuda her ikisi kuşkusuz kısmen örtüşmekle birlikte belki de yaratıcısı Hergé’yi ve Tenten’i hem bir arada hem de ayrı ayrı ele almak daha sağlıklı olabilir. En başta özetle söylemek gerekirse, Tenten’in ilk serüveninde (Tenten Sovyetler’de) kaba bir anti-Komünizm, ikincisinde (Tenten Kongo’da) ise ince bir sömürgecilik söz konusu olduğu yadsınamaz. Bizzat Hergé’nin ise gençliğinde faşistler dahil aşırı-sağcılarla içli-dışlı olduğu, savaş sırasında Nazi işbirlikçisi sayılabilecek bir tutum izlediği de tarihsel gerçekler. Hergé kişisel siyasi tercihleri açısından monarşistlerin safında olmuş ve büyük bir sadakat beslediği Belçika Kralı’nın Nazi işgal yönetimiyle iş birliğine yönelmesi üzerine kendisi de Nazilerin emrinde çalışmakta beis görmemiştir. Kabaca bir benzetmeyle, Hergé’nin konumunu Vahdettin’e olan sadakatlerinden dolayı müttefik işgal kuvvetleri için çalışan Istanbul işbirlikçi basın mensuplarına benzetebiliriz. Şimdi bu verilere sırayla daha yakından bakalım.
Hergé’nin gençliğinde çalıştığı ve Tenten’i ilk yayınladığı koyu Katolik Le Vingtieme Siecle gazetesi gerçekten de bir ‘faşist yuvası’ sayılabilir. Editör rahip Norbert Wallez’in masasının üzerinde bizzat Mussoli’nin imzalı bir portresi duruyormuş ve Belçikalı faşistlerin gelecekteki lideri Leon Degrelle, gazetenin kadrosundaymış. Tenten’in ilk iki macerası doğrudan, Mussolini hayranı Wallez’in siparişi üzerine hazırlanmıştı. Wallez, Hergé’ye Sovyetler’de çalışmış bir Batılı diplomatın anti-Komünist nitelikli anı kitabını vererek o malzemeden hareketle bir çizgi roman çıkarmasını istemiş ve böylece Tenten’in ilk serüveni doğmuştu. Bütün kaba anti-Komünist propaganda malzemelerini sadık biçimde sıralayan bu ilk Tenten serüveni, çizgi roman sanatı açısından da pespaye bir üründür. Yine Wallez’in fikri ve siparişi olan, Belçika’nın Afrika sömürgelerinden Kongo’da geçen serüven ise öncekinde eksik olan çocuksu serüven hissini taşıyordu ama etik olarak yine de sorunluydu. Bu serüvende hem iyi beyazlar hem kötü beyazlar ve hem iyi siyahiler hem de kötü siyahiler vardır ancak öte yandan siyahilerin iyi niyetli ve zeki bir beyaz olan Tenten’e muhtaç saf ve de ayrıca tembel insanlar olarak tasviri sömürgeciliği meşrulaştıran bir işlev görüyordu.
Hergé’nin bu ilk iki Tenten serüvenini ileriki yıllarda pek fazla sahiplenmemiş olduğu söylenebilir: Sovyetler’deki serüven tüm Tenten serüvenleri içinde Hergé’nin renklendirilmiş albüm baskısını yapmadığı tek serüvendir. Renkli albüm baskısı için özellikle hayvanlara yönelik şiddet sahnelerini oto-sansürleyeceği Kongo serüveni hakkında ise Hergé bilahare bir özeleştiri vermiş ve bu serüvenin eleştirilen yönlerini gençliğindeki cehaletine bağlamıştır.
Sipariş üzerine hazırlanan bu iki serüvenden sonra Hergé, yazar olarak belli bir özgürlük içinde dilediği gibi serüvenler hazırlayabilecekti. Amerikan yerlilerine (“kızılderililer”) büyük bir ilgi duyan Hergé, doğrudan kendi hayal gücünden çıkan ilk Tenten serüveninde Tenten’i bu kez ABD’ye götürecekti. Tenten Amerika’da’da topraklarından petrol çıkan yerlilerin zorla yurtlarından sürülmesi üzerinden ABD’de yerlilerin uğradığı sömürü ve zulmün hicvedilmesi dikkat çekicidir. Bu serüveni Kongo serüveniyle beraber düşündüğümüzde Hergé’nin özsel bir beyaz-üstünlükçülükle malul olmamakla birlikte sömürgecilik konusunda pek çok sömürgecilik yanlısı gibi çifte standartlı olduğu tespit edilebilir: Kendi ülkesi dışındaki başka ülkelerin, hele kendi ülkesine rakip olarak görülebilecek ülkelerin başka halkları sömürmesi eleştirilir ama kendi ülkesinin sömürgeciliği görmezden gelinir. Öte yandan aynı dönemden Mavi Lotus serüveni ise, o dönemin Batı popüler kültüründe Çin ve Çinli temsilleri doğrudan sömürgeci bir yönelim içinde ırkçılığa varan raddedeyken, Hergé’nin ise tam tersine Çinlilere karşı Batı’daki önyargıları kırmaya doğrudan ve açıkça yönelmiş olması açısından ayrıksı bir çizgi romandır ama dönemin jeo-politikasından bağımsız da değildir: Hergé bu serüvende Uzak Doğu’da palazlanmaya başlayan Japon yayılmacılığını hedef almış ve Japon-Çin kutuplaşmasında Japonya’nın karşısında Çinlilere yakınlık göstermiştir. Konusu Güney Amerika’da geçen Kırık Kulak’ta ise petrol şirketlerinin ve silah tacirlerinin savaş kışkırtıcılığı teşhir edilir. Nihayet Ottokar’ın Asası adlı serüven ise hayali iki ülke üzerinden Alman-İtalyan yayılmacılığının örtülü eleştirisi niteliğinde görünür; bu serüvendeki “Müssler” adlı diktatör, besbelli Mussolini ve Hitler’e göndermedir. Öte yandan yanlış bir izlenim vermemek adına ilk dönem Tenten serüvenlerinin dahi tamamının uluslararası politikayla ilgili olmadığını, bu dönemde Firavunun Puroları ve Kara Ada gibi “politikaya bulaşmayan” ve de gayet hoş Tenten serüvenlerinin de üretilmiş olduğunu geçerken not edeyim.
İkinci Dünya Savaşı sırasında Hergé de askere alınarak Nazi Almanya’sına karşı cepheye gönderilir, ülkesinin işgal edilmesi üzerine de çok sayıda yurttaşı gibi önce Fransa’ya kaçar. Ancak yukarda belirtildiği gibi büyük bir sadakat beslediği Belçika Kralı’nın Nazi işgal yönetimiyle iş birliğine gitmesi üzerine ülkesine döner ve Naziler’in denetimindeki Le Soir gazetesinde çalışmaya başlar. Bu dönemde, yani Nazi işgali döneminde hazırladığı serüvenlerin çoğu “politikaya bulaşmayan” serüvenler olmakla birlikte Esrarengiz Yıldız’da Tenten’in de dahil olduğu bilim insanları kafilesinin lideri bir Alman, kötü adamların başı ise Amerikalı bir Yahudi’dir!
Belçika’nın Nazi işgalinden kurtulmasının ardından Hergé de çok sayıda işbirlikçiyle birlikte ‘vatana ihanet’ suçlamasıyla tutuklanır ancak sonuçta hakkında dava açılmaksızın serbest bırakılır ve 1946’da kendisini himayesine alan bir yayıncının çıkarmaya başladığı Tintin dergisinde Tenten’in serüvenlerine kaldığı yerden devam eder. 2. Dünya Savaşı sonrası dönemin Tenten çizgi romanları, Hedef Ay ve Ay’a Ayak Basıldı, Tenten’in kar adamı Yeti’yle karşılaştığı Tenten Tibet’te ya da Hergé’nin konvansiyonel serüven kalıplarını terk ettiği absürt-mizahi Kastafiore’nin Mücevherleri gibi kalburüstü serüvenler içermekle birlikte anti-Komünizmden ve sömürgecilikten tamamen muaf oldukları da söylenemez. 2. Dünya Savaşı öncesinde yayına başlayıp savaş patlak verince yarım kalan ve Hergé’nin yıllar sonra geri dönüp baştan başlayarak bu kez tamamladığı Kara Altın Diyarında işbirlikçi Arap liderleri “iyi”, Arap isyancıları “kötüler” olarak temsil eden klasik sömürgeci bir serüvendir. Turnösol Olayı’ndaki hayali ülkelerden biri ise bu kez “demir perde gerisi” ülkelere dair şablonlar doğrultusunda temsil edilmiştir ve nihayet son Tenten serüveni olan Tenten ve Pikarolar’a adını veren gerillalar bu “demir perde gerisi” çağrışımlı ülkenin desteklediği bir Güney Amerika diktatörlüğüne karşı savaşan ve “Uluslararası Muz Şirketi” tarafından desteklenen gerillalardır!
Bir Cevap Bırakın