Türkiye’nin “Mevlana’nın Dünyanın İlk Psikoloğu” gerçeğini kullanmamasına hayret ediyorum.
29 Ocak 1998 Cumartesi gecesi, New York’ta Amerikan Doğal Tarih müzesinin ana salonunda seyirciler perdenin açılmasını bekliyorlardı. 1871 yılında kurulmuş olan bu müze, bugün dünyanın en büyük alana kurulu olan müzesidir. Bu tarihi müzede o akşam tarihi bir gerçek ilk defa ortaya çıkmaktaydı.
Perde açıldığında oynanan oyun: Healing of The Heart/Aşkın Tedavisi’ydi. Bu oyun, tarihte ilk psikoanalizin Mevlana tarafından yazılı olduğunu ortaya çıkarıyordu.
O yıllarda Mevlana üzerine bir belgesel film yapmıştım. Mevlana’nın Mesnevi’nin birinci cildindeki ilk öykü olan Padişahın Aşık Olduğu Kızı İyileştirmesi’ni okuduğumda psikoanalizin kurucusu Freud ve Jung dan tam 600 yıl evvel psikoanalizin bu öyküde yazılı olmasına hayret etmiştim. Bu eşsiz tarihsel gerçeğin ortaya çıkarılması için öyküyü tiyatro oyunu olarak yazdım. Oyunu yönettim ve bu gece oyunun galası New York’un bu çok önemli sahnesinde yapılmaktaydı.
Perde açıldı.
Sahnede padişah avdan dönerken gördüğü bir köylü kıza aşık oldu. Kızı sarayına getirdi, kızın her istediğini ona sunmaktaydı. Fakat kız hasta olmuş, yatağa düşmüş, yemeden içmeden kesilmiş hızla kilo kaybetmekteydi. Padişah ülkesine haber saldı, kızı iyileştirecek kişiye bütün servetini verecekti. Tabii bütün hekimler sarayın kapısında kuyruk oldu. Her bir hekim kızı muayene etse, ilaç verse de kız bir türlü iyi olmuyordu. Günler geçmekte, kız her geçen gün daha kötüleşmekteydi. Ümitlerin kesildiği bir gün ben iyileştiririm diye bir derviş geldi. Sahnedeki oyun Mesnevi den alınan metinle devam ediyordu:
Derviş: Padişahım odada kimse kalmasın, yakınını da uzaklaştırın, yabancıyı da. Dehlizlerde kimse kulak vermesin, kimse dinlemesin de şu cariyeciğe bir şeyler sorayım.
Oda boşaltıldı. Odada derviş hekimle hastadan başka kimse kalmadı. Hekim çok sakin bir ses tonuyla nerelisin sen dedi. Çünkü her şehir halkının ilacı ayrı olur diye ekledi. Elini kızın nabzına koymuş. Bütün detaylarıyla ona yaşamını anlattırıyordu.
Derviş: Birisinin ayağına diken batsa, iğnenin ucuyla dikenin battığı yer aranır, acıtan diken çıkartılmaya uğraşılır. Diken bile zor bulunursa, gönüle batan diken nice olur? Biri eşeğin kuyruğunun altına bir diken koyarsa, eşek onu oradan çıkarmayı bilmez, çifte atar durur. Çifte attıkça da diken daha çok batar. Bir akıllı gerek ki dikeni bulup, tutup çıkarsın. Eşek diken yüzünden can acısıyla çifte atar durur. Yüz tane ayrı yerde yaralar kendini.

Hekim kızın nabzını tutarak kızın yaşam öyküsünü dinliyordu. Günlerce detaylı sorularıyla kızı dinledi. Sonunda kızın odasından çıktı. Padişahın yanına gitti.
Derviş: Kızcağızın yaşamını anlattırdım. Sadece onu dinledim. Anlatırken bazı yerlerde onun sesinin değişmesinden, nefes alış sıklığından ve kalbinin atışı değişimlerinden anladım ve kızın Hastalığının nedenini buldum.
Sahnedeki oyun devam ediyordu.
Mevlana’nın 1259 yılında 25.700 beyitten oluşan Mesnevi’sinde yazılı olan bu satırlarda derviş ne yapmıştı? Hasta ile tek başına bir odada, ona ilaç vermeden sadece hastayı konuşturmuştu. Önemli gördüğü yerlerde daha detaylı sorularla onun derdinin deşmiş, hasta olmasının esas nedenini bulmuştu.
1895 yılı Kasım ayının son haftası içinde Viyana’da Cafe Griensteidl’de bir masada Freud, iki yakın arkadaşınla oturmaktaydı. Freud yeni bir metot uyguladığını, kendisine gelen hastalarla sadece konuştuğunu ve aynı Mevlana’nın öyküsünde yazılı olduğu gibi, onları psikoanalizle iyi ettiğini anlatıyordu. Psikoanaliz kavramı ve kelimesi de o gece masada olan Freud’un arkadaşı Albert Von Berger’in 2 Aralık 1885 tarihinde gazetede yazdığı yazısıyla ilk defa dünya tarihine girdi.
Özellikle New York gibi nüfusunun üçte ikisinin terapistinin olduğu bir toplumda, psikoanalizin, 13. asırda Mevlana tarafından belgelenmesini Healing of The Heart/ Aşkın Tedavisi oyunu biçiminde sahnede izlenmesi New York’ta bilim ve sanat dünyasında büyük yankılar uyandırdı.
Bu oyunla Mevlana’nın bir eserinin ilk defa ABD de tiyatro sahnesine çıkmasını sağlamıştım. Daha sonraları bazı sahne yapımlarında Mevlana’nın eserlerini görmeye başladık.
Fakat aradan yıllar geçmesine rağmen Türkiye’nin “Mevlana’nın Dünyanın İlk Psikoloğu” olması konusunda herhangi bir derin araştırma veya dünyaca duyuru yapmamasına elindeki bu tarihsel gerçeği kullanmamasına hayretler içindeyim.
Bir Cevap Bırakın