Order Sokağı-Labat Sokağı, Polonya kökenli Fransız filozof Sarah Kofman’ın otobiyokrafik romanı, 2015 yılında yayımlandı, ancak -ülkemizin belki de toplumsal olarak en karanlık dönemini yaşadığı- 2024 yılında incelemeyi yazmak bir zorunluluk haline geldi.
Sarah Kofman 14 Eylül 1934’te Paris’te dünyaya geldi ve Toulouse’da felsefe öğreterek entelektüel hayatını şekillendirdi. Döneminin en önemli iki ismi Jean Hyppolite ve Gilles Deleuze ile çalıştı. Nietzsche ve Freud üzerine uzmanlaşan Kofman, aynı zamanda edebiyatla da derin bir ilişki kurdu; örneğin, Don Juan karakterine dair çalışmaları bu ilgisinin bir yansımasıdır. Onun düşünsel derinliği, felsefi eleştirilerinin yanı sıra otobiyografik eseri Ordener Sokağı-Labat Sokağı’nda da kendini gösterir. Bu metin, büyük ölçüde Kofman’ın hayatındaki trajik bölünmeler üzerine kuruludur: Biyolojik annesine ve kendisine sahip çıkan “nine”(romanda Labat Sokağı’nın hanımı olarak da anılan karakter, roman boyunca Kofman tarafından ‘nine’ olarak kağıda aktarılır) ve gerçek annesi arasında var olan uçurum, II. Dünya Savaşı’nın karanlık gölgesinde bir ruh hastalığı gibi yankılanır. Savaşın getirdiği toplanmalar(toplama kampları), babasının Auschwitz’e gönderilmesi, hatıralar ve babadan yadigar, gözlerinin önünden gitmeyen “kalem” bu bölünmenin ve travmanın sembolleridir.
Kofman, bu otobiyografi eseri ile eleştirel çalışmalar arasında belirgin bir devamlılık ilişkisi kurmasa da, son kitabı Ordener Sokağı-Labat Sokağı’ndan önce yazdığı birçok kitabının bu travmatik olayları anlatmak için “yan yollar” olduğunu belirtir.
Kofman’ın metni, yirmi üç başlıktan oluşur; başlıklar sadece içindekiler tablosunda görülebilir. Bu başlıklar, yazarın eleştirel çalışmaları ile kişisel anıları arasında ince bağlantılar kurar. Annesinin onu ve kardeşini karanlık bir odaya kapatıp, Yahudi folkloruna ait figürle(kukla) korkuttuğunu anlatırken, Yahudiliğe dair derin bir ironi ve hüzün belirir. Freud’un “karanlık oda” kavramını hatırlatan bu olay, Kofman’ın içsel çatışmalarının sembolik bir ifadesidir.
Leonardo da Vinci’nin bir eseri üzerinden, iki annesinden bahsettiği bölüm, Kofman’ın bu bölünmüş kimlik algısını yansıtır. Leonardo’nun genç yaşta annesini kaybetmesi ve nineye olan derin bağı, Kofman’ın kendi yaşamındaki anneler arasındaki bölünmeyle bir paralellik kurar. Nineden ayrılma korkusu, metnin birçok bölümünde tekrar eder ve sonunda, annesiyle (anne gibi gördüğü nineden) olan bağını koparmanın yaratacağı hastalıkları ima eder. Bir noktada, nineye duyduğu bağlılık, gerçek annesinden kopuşa yol açar ve bu kopuş, Kofman’ın Yahudilikle olan bağlarını da derinden etkiler.
Kofman, “Kaybolan Kadın” başlıklı bölümde, Alfred Hitchcock’un filmiyle bir gönderme yapar. İyi memenin yerine kötü memenin geçmesi gibi imgelerle, annelik ve suçluluk arasındaki karmaşık ilişkiye değinir. Bu imgeler, ninesine duyduğu sevgi ile annesiyle olan karşılıklı duygularının çelişkilerini simgeler. Nine ile geçirilen zamanlarda gerçek annesine karşı acımasızlığı, acımasızlığın haklı nedenleri ve anne-nine arasındaki farklılıklar daha da gün yüzüne çıkarak, Kofman’ın karakteri iyiden iyiye ninesine bürünür.
Sarah Kofman’ın Ordener Sokağı-Labat Sokağı’nın bir bölümü var ki; ninesinin dairesinde pijamalarıyla dolaşmasını ve çıplak göğüslerine hayran kalmasını anlatmaktadır. Çıplak göğüsleriyle evinde dilediğince dolaşan ninenin bu hareketleri annenin hoşuna gitmez. Belki de hayatlarını borçlu olduğu nineye karşı bu düşmanlığı gören küçük Kofman’ın iç dünyasında verdiği savaş ve kargaşa bu bölümde gözler önüne serilir. Nine, dul ve yakın zamana kadar hasta kardeşine bakıcılık yapan bir kadın olmasına rağmen kendi ayakları üstünde duran, o dönemin şartlarında bile kendi parasını kazanan ve sosyal çevresi olan bir kadındır. Anne ise sosyal şartları, inançları ve erkek egemen toplumun baskısı nedeni ile kendisini sadece ama sadece çocuklarına adayan biridir. Bu adama, kızının kendi isteğiyle öz annesinin tam tersi bir kadına evlat olarak kopup gitmesine neden olmaktadır. Bu karmaşa kitabın genelinde özgürlüğün ne kayıplar yaşarsak yaşayalım, büyük bir değerler kazanımı olduğunu sunar. Metnin son cümlesi ise okuyucunun hayal gücünde patlayan dokunaklı bir bomba gibidir. Çok basit, sıradan ve kocaman bir duygular macerasının, can pazarının özeti…
Ordener Sokağı-Labat Sokağı, Sarah Kofman’ın akademik başarılarının ve felsefi dehasının zirvesinde yazılmış bir otobiyografi olabilir; ancak aynı zamanda onun yaşamındaki trajik kırılmaların bir vasiyeti niteliğindedir. 15 Ekim 1994’te, Ordener Sokağı-Labat Sokağı’nın yayınlanmasından kısa bir süre sonra intihar eden Kofman, arkasında felsefi eserleriyle bize okuma aşkının değerini, toplumu, önce bireyi sonra toplu yöneten sistemi, spekülasyonların içinde gizlenen vahşiliği, kadınların-çocukların karanlık odalardaki mahkumiyetin doğurduklarını ve ne olursa olsun yaşamak için önce özgür olmamız gerektiğini bırakıyor. Derin bir sessizlikle…
Kaynak:
– Sarah Kofman : « Rue Ordener, Rue Labat » De l’économie de la défense à l’expérience de la survie
– Federica Negri – L’arte dell’ascolto (Sarah Kofman e la filosofia)
– Sarah Kofman – Ordener Sokağı Labat Sokağı – Çeviri: Murat Erşen – Monkl Yayınları
Bir Cevap Bırakın