Roy Andersson için
Bir kadın gördüm:
Geniş tren bekleme odasını arşınlayan; bir bebek arabasını çıplak ayaklarla bir sağa, bir sola sürerek.. Her gün aynı saatte aynı yerde gördüm onu.
“Hiroshima Mon Amour”** bakışıyla bir an baktı sanki bana: galiba ağladı.
Bir adam, çocuğunu sinirle elinden çekiştirerek peronlara yöneldi: “Uçaktan korkarsan böyle olur, kim çekecek, on iki saat yolu..”
Kadını yine gördüm eli bebek arabasında, bu sefer yanında ayakkabılarının olduğu bankta oturuyordu.
…..
Bir adam gördüm, yaşĺı: Sekiz tane dairesinin kirasını tamamen toplayamamanın öfkesiyle, yumruğunu diğer elinin içine vuran.
Bir adam gördüm, terk ettiği kadını unutmuş genç sevgilisiyle sarmaş dolaş… Benim gördüklerimi kadın da gördü: galiba yine ağladı…
Bu kişilerin hepsini birden gördüm.
Bir kompartmanda. Birbirini tanımayan…
Herkes mutsuzdu.
Herkes her şeyi istiyordu.
Kadın elindeki Anna Karenina kitabını da oturduğu yere bıraktı:
“Bunlara biraz bakabilir misiniz?” dedi. Ve galiba ağladı. Bıraktı: bebeği…ve kitabı. Çıktı. Biraz sonra tren durdu, ancak istasyonda değildik.
Bir çığlık: Bir kadın kendini trenden atmış!
Bir tren memuru gördüm: “Engel olamadım” diyordu, “beline sarıldım, ancak gitti…”
“Aslında bu kadın her gün bu trene biner, sabaha karşı başka bir trenle geri döner, yatacak yeri yok, dolandırılmış, küçük bir işi var, o da sadece bebeğine süt parası…
Kadının notunu gördüm Anna Karenina kitabı arasında: “Bebeğime iyi bakın..”
………
Karısını terk eden adam, sevgilisine eğildi: “Bu kadın aslında eşini aldattığı için terk edilmiş, malı mülkü de kendi üzerine yaptırmayı düşünmemiş.. ”
Evlerinin kirasını tam toplayamayan adam: “İşini sağlam tutacan, değdi mi şimdi bunun yüzünden ölmeye… Bu kadın aslında üniversite profesörü, ‘anarşiklik’ ettiği için oradan atılmış…”
Çocuğunun uçak korkusundan trene binmek zorunda kalan adam asık bir suratla, “Bu kadın kötü yola düşmüş, bu yüzden de işinden olmuş… Namusunla kazanacaksın hayatını..”
“Ya bebek” dedi, eşini terk eden adamın sevgilisi; “hayatım gel yanımıza alalım…”
Herkes bir ağızdan bebeğin kaderini konuşmaya başladı… Ama kimse bebeği almak istemedi. Herkes bir başka dilde sustu sanki. Bebeğe kimse sahip çıkmadı.
Ben aldım evime götürdüm onu. O benim ışığım oldu. Uzun süre tren düdüğünden ürktü. Sık sık ağlayarak uyandı. Onu annesine götürdüm arada, bu ona iyi geldi. Mutlu bir çocuk oldu sonra. Kitaplarla büyüdü. “Anne ile Karen” adlı bir kitap aldırdı bana.
Bir de bez bebek…
“Babacık ben balkona çıkacağım” dedi bir gün, “bebeğime ve kitabıma iyi bak”
Korktum. Peşinden gittim.
Bir an baktım ona: gözlerini güneşe çevirip kısmış, kollarını gözlerinin üzerinden, alnından kavuşturmuş, mutlu gözlerle gökyüzüne bakıyordu, gülümseyerek, “Güneş anne, sen çok iyisin” dedi sanki.
*”Rashomon”: Akira Kurosawa filmi (1950)
**”Hiroshima Mon Amour”: Alain Resnais’nin şiirsel filmi (1959)
Bir Cevap Bırakın