Süveyda Sezgin’in yayımlanan üçüncü şiir kitabının adı: Her Şeyi Bilen Rüzgâr. Bu şiirleri ilk okuyanlardan biri olarak tanıdık buluyorum. Çok fazla sustuktan sonra yazıldılar. Emily Dickinson gibi çok fazla izole olduktan sonra dışarı çıkmayı işaret ediyorlar. Önceki iki şiir kitabı da liriğin klasik anlatımına uyan bir anlatımın içinde kalan Sezgin, son kitabıyla yine ve yine lirikte ama onu seyrelterek empresyonist bir vurgu ekleyerek. Sanırım üstüne yığılmış olan Dickinson etkisini ve artık iyice büyüyen bu etkiyi ağır bulup eksilterek.
Süveyda eksilterek yazıyor zaten ama bu kez anlatım tarzını belirleyen ve ona söyleyeceklerinin potansiyel anlamını önceden söyleyen Dickinson’ı eksiltmiş görünüyor. Bu personanın kabuklarından dışarı çıkmış. Bir kurtulma açıklığı cümlelerde. Oysa zaten şair sürekli bir mitolojinin, mitler serüveninin içindedir. Şairin semantik tanımıyla ilgisi ile mitte bir kere olmuş ve değerlendirmede bir anlama gelerek ama açık bırakılmış çıkarsama burada şairde bir döngü halinde ve bileşik bırakılmış. Bu zihinsel bir süreç. Anakronik olarak tarih koşulu yok.
Doğayı en mitik algılanışıyla düzenlemek kurgulamak bu anakronizmin en birinci baskısı. Düzenlemek ve kurgulamak istenci belki evrimsel antropolijinin kaotik sulardan kalan bir sürek muhtemelen. Noah Harari’ye sormak lazım.
Her Şeyi Bilen Rüzgâr’daki şiirlerde Süveyda bu kurgu ve düzenlemeye bir zihinsel gücü önceki kitaplarında yapmadığı şeyi yaparak uygulamış ya da vurmuş. Nazê Nejla Yerlikaya’nın “Günah Çalılıkları”nda bu gücü uyguladığı çok netti. Müthiş bir süreklilik, kararlılık ve bütün planın anlatımın sürmesini sağlamaya göre yapılmış olması. Bejan Matur’un mesela “Rüzgâr Dolu Konaklar”ını unutmak mümkün değil. Etkisinden çıkmak mümkün değil. Bizim için bir şeyleri düzenlemiş olmasını inkâr edemeyiz.
Evrimsel antropolojiyi daralttığımızda sosyolojik mitlerin de açıklanma şemasını bulmuş oluyoruz aslında. Yuval Noah Harari bu konuda çok zeki. Çok sağlam ve renkli bir anlatma şeması. “Neksus” kitabında bu tarzın cılkını çıkarmamak için bu şemayı bırakıp daha çok literal bir tarz izlemiş. Ama izlekleri açıklayabilen. Kudüs Tapınağı’nı Romalılar yıktığında Yahudi hahamlar ritüeller ve metinler üstüne tartışmaya devam etmişler. Vardıkları sonuç:
Ritüeller ve metin üzerine konuşmak ritüelden daha asıldı. Alemin yaratılmasının, anlam, ritüel ve metin üstüne açıklama yapmanın devam etmesi içindi. Aksi durumda âlem yıkılırdı.
Şairin zihinsel bir süreç olarak bütün bir mitolojiyi kapsaması, onu geri getirip tekrarlaması böyle bir anlamın mirası veya hayaleti olabilir. Hayaleti olabilir çünkü Süryani tarihçi Ebu’l-Ferec’in İskenderiye Kütüphanesi’ni Ömer’in yaktığını yazması bu kütüphanenin de usulüne göre gömülemediği anlamına gelebilir. Kenan mitinde kaotik suları Yamm temsil ediyor. Baal, Yamm’ı yenerek suyu düzenliyor. Mısır mitinde bunu Ra yapıyor. Nun’a karşı Hint Denizi’ni Vişnu düzenliyor. Sakinleştiriyor. Enuma Eliş’de Marduk kaotik suyu yani Tiamat’ı yeniyor. Tevrat’ta Leviathan sudaki canavar yani kaotiği imleyen deniz.
Şairin zihni bu süreci bitmiş ve edilgende bir olay-anlatı kabul etmiyor. Bunu tekrar gelen olarak kabul ediyor ve Yahudi hahamları gibi metni ve ritüelleri sürekli tefsir etme aklını seçiyor. Sadece yazdığı sürece anlamın ışıklarının açık olacağını biliyor. Süveyda’nın özellikle liriği tercih etmesinin nedeni de bu mitleri daralttığınızda hepsini kaotik sularıyla görüyor olması. Akdeniz’in yerini değiştirdiklerinde onu lirik, otantik yerine geri koyabilmek için. Geri koyacak yöntemin bu olduğunu bildiği için. Mesela Fuat Köprülü’nün Türk Edebiyatı Tarihi’nde liriğin seküler olduğuna dair düştüğü kayıt Süveyda’nın “aşk” isimli şiirindeki dizeleri korumak içindir de:
her yerde sevgilim
gerçekten yağmur yağıyor
Veya “yeni şehir” şiirinde bir dize: tanrı ne kadar mavi bir gece. Tanım içeriği koruyup dönüştürdüğü gibi içerik tanımı koruyor. Dönüştürüyor. Süveyda’nın dilinde dışarı çıkmanın, Emily Dickinson paralelini kırmanın açıklığı var. Bu yıllar almış olabilir ama selislik devam ediyor. Süveyda’nın anlatma tarzında her zaman selislik devam ediyor. Bunu korumak için lirikte kaldığını ben biliyorum. Anlatma tarzındaki bu selis sesi korumak için burada durduğunu ben biliyorum. Deneysel ve görsel şiire zere miskal dönüp bakmıyor. Yani selislik tek taraflı melankolik bir humma değil Süveyda’da. Özellikle tercih. Çünkü Süveyda için şarkı tam orada yarım kaldı. Ezgilerin ezgisi yarıda kesildiğinde orada duydu. Rimbaud “Esrik Gemi” şiirlerinin içinde akan ezgiyi unutmadı. Biliyorum. Çünkü o zaman ben de oradaydım.
Çukurova Üniversitesi’nde güneşin ortasında durmuş iki metre ötede Süveyda’ya bakıyordum. İnanılmaz esrik bir andı. Orada sabitlenen şey “Her Şeyi Bilen Rüzgâr”la hareket etti. Şiirinde açıklığı arttırarak (kimse Nurullah Ataç’ın artırmak arttırmak polemiğine girmesin) şiirinde ve zihinsel bütün o mitik kesitleri mitolojideki yerlerine göre o da aynı yerlerine tekrar koydu ama kendi de yaralı. Nun’u yendi ama Ra da yaralı.
Nazê Nejla Yerlikaya da o sulardan yaralı çıkmıştı.
Bir Cevap Bırakın