Dağlar da düşünürmüş; rengiyle endamıyla
sıradağlara bakıp çözemedim sisin işaretini
zirvelerin yükü bulutların tunç ağırlığıymış
meğer yalnızlığın dili, yamaçlarda gizemli
ağaçların elleri arasındaymış tepelerin başı
kalanlar tutuyor gidenin morunu-mavisini
eğri rüzgârların kırbaç sesi, cani uğultusu
sadece kalanlar takılır ‘an’ zıvanasına, kâh
gri, kâh kara ve kahverengi çağrışımı; ulu
dağlar tanıktır kışa ve yakarışa; canlar için
bebekler için, çiçekler için, gelecekler için
ama ölümler kadar eskidir kötülüğün tarihi
kalanlar kölesi zalimin ve dijital kanonun
eskimiş anılar gerekçe aramaz yapışır taşa
arsız, acımasızca gasp eder, yalan talan işi
oysa vardır mutluluklara da açılan kapılar
soyu, sırası tükenmiş iyi gölgelerin bağışı
kalanlar taşırmış yeryüzü tahtının kahrını
gidenlerin yasını sinesine çekermiş dağlar
karşılıklı daima düşünceli felsefe suskunu
gözlerin amacı çiçekte görmekmiş dirimi
yol kenarındaki eğrelti otları söyledi bunu
zirvelerden vadilere akan nabzın görkemi
dağlar da düşünürmüş; yeşil giysili anlamı
ima eden meğer duruşu; ışığıyla, ıslığıyla.
Ardino, Temmuz 2023
Bir Cevap Bırakın