Çekirdek kabuğu

İnsan uzun bir süre boyunca hayal ettiği durumlara gerçekten sahip olunca bazen bu his yeterli gelmiyor sanırım. Sorun değer bilmeyen bir varlık olmamız mı? Yoksa hayallerimizden mi emin değiliz? Hayal olarak adlandırdığımız şeyler ne? Hedef demek daha mı sahici geliyor sahi? Hayal değil hedef diyebilmek ve bu doğrultuda düşünebilmek, kişiyi özgürleştirir mi? İnsan soru sormadan kendini tanıyabilir mi? Ve daha nicesi…

Hayallere geri dönelim; kurduğumuz hayalleri gerçekleştirmek bize çok mu imkânsız geliyor acaba diye düşünüyorum bazen. Yani neden hayal ettiklerimiz gerçeğimiz olduğunda, bu bile bizi memnun etmiyor. Bazen aynaya bakıp sadece “daha ne istiyorsun” diye bağırası geliyor insanın kendi suratına doğru, bütün ses duvarlarını aşarak, öyle bir şiddette. Soruyu mu yanlış soruyoruz, cevaplar mı yok bilmiyorum. İnsan bir an durup düşünmeli neleri gerçekleştirdiğini bu hayatta. Neden farkına varamıyoruz? Bize kendimizle gurur duymayı neden öğretmediler? Bu da öğrenecek bir şey değil miydi matematikle beraber? Niçin sadece şikâyet ediyoruz? Elde ettiklerimizin, başardıklarımızın ve gerçekleştirdiğimiz şeyleri neden unutuyoruz…

Bunları yazarken elbette kendimden yola çıktım. Bir süredir o kadar fazla şikâyet ettiğimi fark ettim ki her şeyden, yani düşünsene hayatın istediğin doğrultuda ilerliyor ve sen en ufak bir olumsuz durumla karşılaştığında hemen bu probleme yoğunlaşıyorsun. Yahu neden yapıyorsun bunu kendine? Hani senin en büyük hayalin buydu! Neden gerçekleştirdiğin şeyleri, kolay elde etmişsin gibi görmezden gelip kendine bir teşekkürü bile çok görüyorsun. Evet duyuyorum, bazen hepimizi duyuyorum biliyor musunuz? Çoğumuz aynı problemlerle boğuşuyoruz, yani bazı şanslı azınlığın umurunda olmayan şeyler aslında, neyse. Duyuyorum işte, bu kadar problemin derdin arasında dönüp kendime teşekkür edememek çok da önemli değil diyorsunuz bazen. Ekonomik sorunlar, toplumsal buhranlar, savaşlar, krizler, ölümler, ülke ve dünya gündemi, bireysel problemler… Anlıyorum, gerçekten anlıyorum, Zihnin o kadar dolu ki, kendine bile odaklanamıyorsun çoğu zaman, hayatında hep bir şeyler ters gidiyormuş gibi hissediyorsun. Dünyada ülkede olanlara bak bir de benim dert ettiğim şeylere bak diyerek işin içinden sıyrılıyorsun çoğu zaman. Bütün bunlar yaşanırken, ben nasıl kendimle gurur duyacağım, ülke bu haldeyken, gezegen böyleyken! İnan ki biliyorum, kaygını ve problemlerle uğraştığını, yaşamak ne kelime, resmen savaştığını da biliyorum. Halledemediğin, içini kemiren şeyler var, sindiremediklerin, anlam veremediklerin, neden hep benim başıma geliyor dediğin şeyler. Aklında dönüp duran geçmişin, gelecek kaygın, söylemek isteyip de söylemediklerin, alttan aldıkların hepsi ne denli büyüyor içinde bunu sen daha iyi bilirsin. Olsun, hepsini yaşamış ol ama yeniden başla. Yeniden başlayabil, ruhunu idareli kullan ki yeniden başlamaya gücün kalsın. Kolay olmadığını biliyorum, yeniden başlamak her yiğidin harcı değildir. Sadece cesurlar yeniden başlayabilme cesaretine sahiptirler ve sadece yaşayanlar hayatta kalmak ister.

 O hayal ettiğin evde, kahveni demleyip rahat koltuğa oturduğunu düşün. Uzun süredir okumayı planlayıp okuyamadığın o kitabı düşün, seni bekliyor. Kitaplığına koyup, iyi hissedince okuyacağım dediğin o kitaptan bahsediyorum. Asla zamanı gelmeyecek, sen adım atana kadar. Sen o kitaplığa yönelmedikçe, zaten iyi hissedemeyeceksin. Otur dinle, pencereni aç, yola yakınsan arabaların seslerini dinle gözlerini kapatıp. Korna seslerini duy ve düşün. Bu arabalarda ne kadar hayat olduğunu. Apartmanın önünde usulca yürüyen tedirgin kediyi dinle, kahveni alıp koltuğuna rahatça oturabilmenin özgürlüğünü hisset. İstediğin gibi yaşayabilmenin, sınırlı şartlar içinde kendine inşa etmeyi başardığın hayatı hisset. Halbuki ne kadar da imkansızdı dimi? Küçük adımlarla yavaş yavaş ilerlemenin hazzını en iyi sen biliyorsun. Önemsiz gördüğün şeyleri yapabilmenin bile ne kadar önemli olduğunu unutma. Unutma ki katettiğin yolu anla. Nereden nereye diyebil, umutsuzluğa kapılma. Problemler çözülmek içindir, umutsuzluğa düşmek ve lanetler savurmak için değil. Kıymetini bilebildiğin kadar varsın sahip olduklarınla. Kendi gerçeğini ve sana ait yolu bulabilmenin haklı gururunu yaşamayı da unutma sakın. Kaygılar seni dibe çekmekten başka bir şeye yaramaz, kaygılı olmaya hakkın yok mu? Elbette var, o da hayattan bir lezzettir tabağına koyulan; kaygıyı gör ve tüket diye, bir duygu olarak kalsın diye, seni esir alamasın diye. Çünkü o da hayata dair bir şey, geçip gideceğini anla diye. Bazı şeylerin sadece duygu ve düşünce olarak kalmasına izin verebilmeyi öğren diye, kabullen, devam et, o yaşanması gereken diğerler duygular gibi. Kendimize izin vermeye izin vermeliyiz artık?

Ne kadar da benziyoruz değil mi?

Dünya yuvarlaktır, okyanuslar kocamandır ve milyarlarca insan vardır. Düşünsene 63 milyon galaksi var ve sen 200 milyar gezegenin bulunduğu bir galaksidesin sadece, Samanyolu galaksisindeki 200 milyar gezegenin içindeki tek bir gezegendesin. Dünyadasın ve bu gezegende bile milyarlarca insan var!  İnanılmaz değil mi sence de? Ne kadar çok şeyin içindeki bir azınlıktasın. Ne kadar azsın ve ne kadar çoksun, bunu görebiliyor musun? Neden bir mucize olduğumuzu göremiyoruz? Elbette kişisel gelişim satırlarını ezbere yazmayacağım buraya. Hayır hayır, sakın toksik pozitiflik ile karıştırmayalım bunları. Sadece kelimelerin gücüne inanan, 63 milyon galaksinin birinden gelen bir dostum yalnızca. Kelimeler hem başlangıç hem sondur. Bir şeyi başlatıp, başka bir şeyi sonlandıracak kadar güçlüdür. Doğumdur, ölümdür.

 

Resim: Gürbüz Doğan Ekşioğlu

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.