Aşkın Sürreal İzleri: Cem Gönül’ün “Love is All Around” Sergisi Üzerine

Ne demişti şair: “Şiir yazma hastalığım, hep böyle havalarda nüksetti; beni bu güzel havalar mahvetti.” İstanbul’un rüzgârlı ve bulutlu bir gününde, sert eğimli Abbasağa Parkı’nda gökyüzüne bakıp kendi kendime şiirler mırıldanarak hafif adımlarla yürüyorum. 20. yüzyıl başlarında tekstil tüccarlığı yapan Ermeni asıllı İbranosyan ailesinden adını alan, büyüleyici bir ihtişama sahip eski Osmanlı köşkü Villa İpranosyan’ın önündeyim.

Görkemli köşk, bu kez Cem Gönül’ün “Love is All Around” adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Aşk ne yalnızca bir duygu ne de bir his ya da bir varoluş biçimi değil midir? Cem Gönül, Sevil Dolmacı Sanat Gallerisi mekânında 14 Ağustos – 10 Eylül tarihleri arasında açtığı “Love is All Around” sergisiyle aşkı bir his olmaktan çıkarıp bir varlık hâline getiriyor. Renkler, figürler ve geometrik formlar arasında kaybolan izleyici, aşkın soyut ve somut hâllerinde bir yolculuğa çıkıyor.

Sanatçının eserlerinde renkler, birer duygusal harita gibi işleniyor. Her ton bir duygunun izini sürüyor; her fırça darbesi, bir içsel dünyanın dışavurumu. Gönül, renkleri yalnızca estetik bir araç olarak kullanmakla kalmıyor; onları izleyicinin içsel dünyasına dokunan bir dile dönüştürüyor. Bu dil, sezgi ile akıl arasında salınarak izleyicide bir anlam arayışına yol açıyor.

Figürler ise bu arayışın öznesi. Her biri, sanatçının zihinsel evreninin bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Onlar, aşkın farklı yüzlerini temsil eden simgesel varlıklara dönüşüyor. Gönül, bu figürlerle kurduğu ilişkiyi meditatif bir hâle getiriyor; onlarla yaşar, onlarla konuşur, onları yeniden yaratır. Her tuval bir karşılaşma. Her karşılaşma yeni bir anlam doğurur.

“Love is All Around” Sergisi izleyiciyi gerçek ile hayal arasında bir yerde, aşkın izini sürmeye davet ediyor. Çoğu zaman bol renkli ama tek bir seferinde daha karanlık… O karanlık eserinde ise çokça melankolik bile diyemeyiz; kendi içinde bir mutluluk barındırıyor. Galiba uzun zamandır aşk deyince bize düşen o melankolik mutsuzluk hissinden fazlasıyla etkilenir olduk ve renkli aşkları unuttuk.

Cem Gönül’ün, renklerin birbirine dokunduğu eserlerinde kimi zaman kuş gagasına benzeyen figürler ve göz biçimli organik formlar, sanki aynı rüyanın farklı sahneleri gibi. Bazen de bir araba kaputu sanata dönüşmüş; endüstrinin sert yüzeyi, organik formların yumuşak kollarıyla sarılmış.

Uzun zamandır gelmediğim bu büyüleyici mekânda, sanatçının eserlerinden Villa İpranosyan’ın zarif duvar ve tavan süslemelerine, geçmişten gelen derin hüznüne doğru kayıyorum. Bu kadar renkli eser arasında, villanın tarihi geçmişine dalıyor, kapının önündeki mermer sütunlara yaslanıyor ve neşeli insanlarla birlikte kalabalığın içinde kayboluyorum.

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.