I
… k a l b i m …
yalnızlık özgürlüktür
olağan işleyişin
sakin kumaşını yırtar
vücudu
ölmekle kusurlu
dikine bir bıcak
yarasıdır
yalnızlık
istanbul
uyurken kanar
yanıp devrilen
odunların küllerinden
bir yeraltı örgütü
yalnızlık
sur dibinde
şarap içer
soğan kırar
domates dişler
hıyarı ikiye böler
geceyi dokuza
yalnızlığın karaltıları
hayvanları vardır
kendi etini ısırır
puştu
kokusundan tanır
üç kadınla yatar
yalnızlık
üç erkekle
mülkünü söndürür
yüzünü
sahipsizlere döndürür
II
… s e v g ı l i m –
kahredici bir inleme çukuru
gidip dönmeyen yalnızlık
yalnızlığımla gidiyorum
git sen de yalnızlığınla
yokuz bugün
ölecek kadar
lakin
derin
döneceğiz yarın
yalnızlığımıza…
…yalnız
III
– e ğ n i m . . .
yarin gönül cevheri
görünsün istedim
günlerce taş kırdım
dağlarda
oturdum su’ya
inledim
meğer
yarin cevheri
suretimde
aşk
açtım gözlerimi
esvap-ı ölüm
divaneyi giyinmiş
gördüm
kendimi
terazide
aşk dengeliyor
kalbin ağırlığını