Kapitalist öz bakım kavramı kişilerin kendi bakımlarından kendilerinin sorumlu olduğu düşüncesini empoze eder.
Aktivist çevrelerde öz bakım hakkında daha fazla şey duymaya başladık. Son zamanlarda şiddete fazlaca maruz kalan ve politik olarak zor bir bağlamda yer alan biz insanlar yavaşlama, mola verme ve ruh sağlığımıza dikkat etme ihtiyacını giderek daha fazla hissediyoruz. Peki ama öz bakım nedir? Neyi içeriyor? Sosyal mecralarda göstererek içtiğimiz bitki çayları mı? Tüm günü spa merkezinde geçirmek mi? Hepimizin imrendiği, yerine getirilmesi gereken sabah rutinleri mi? Peki bu kadar gündelik ve sıradan görünen öz bakımın politik bir anlamı olabilir mi?
Öz bakım kavramı ilk olarak hasta ve engelli insanların evde bakımına atıfta bulunmak için kullanılmıştır. Bugün de engelli ve hasta insanların öz bakımından söz ettiğimizde genellikle kendini besleyebilmek, yıkanabilmek, ilaç takibi yapabilmek ve çeşitli fiziksel becerilerilere sahip olmak gibi temel şeylerden bahsederiz.
Ancak öz bakım günümüzde siyasi bir direniş olarak da görülmeye başladı. 1980’lerde kanserle mücadele ederken bu konuda yeni bir düşünce ortaya koyan siyah düşünür, feminist, aktivist Audre Lordre ‘Kendine bakmak kendini korumaktır dolayısıyla siyasi bir eylemdir,’ diye yazmıştır. Siyahî kadınlara karşı ayrımcılık yapılan bir sağlık sisteminde kanserle mücadele etmekle kalmamış siyahî ve yoksul toplumların hastalıklardan ve erken ölümlerden daha fazla etkilendiğini, kaynaklara erişimlerinin kısıtlı olduğunu görmüştü. Audre Lordre öz bakımın politik taraflarını ortaya koyarken aktivizm için gerekli olduğunu düşünmüştü.
Öz bakım, ezilen toplumsal sınıfın bir parçası olduğunuzda yani bazı hayatları diğerlerinden daha az önemli gören, hatta bu hayatların yok edilmesine aktif olarak katılan bir toplumda hayatınıza önem vermek demektir. Fakat pek tabii kâra dayalı neoliberal kapitalizm bu kavramı da ele geçirip onu yeni bir pazar alanına dönüştürmekte gecikmedi. Özellikle sosyal medya aracılığıyla öz bakım adı altında daha fazla satın almaya yönlendirmekte, insanlara mutlulluk, refah, satatü, sağlık gibi vaatlerle kârına kâr katmaktadır.
Kapitalist öz bakım kavramı kişilerin kendi bakımlarından kendilerinin sorumlu olduğu düşüncesini empoze eder. Zihinsel ve fiziksel sağlığımızdan tek başımıza sorumlu olduğumuz düşüncesi, devlet gibi bizi desteklemekle yükümlü organları denetlememizi engellerken, yardım etme, talep etme, hak arama gibi reflekslerimize de engel olur. Öz bakımı kapitalizmin bireyci anlayışından koparıp ona toplumcu anlayış kazandırdığımızda geniş ölçekte yanlış giden sistemle baş etmekte iyi bir işlev görür.
Bununla birlikte elbettte kendimize bir şeyler satın almamız veya dış görünüşümüze özen göstermemiz öz bakımı politik yanından uzaklaştıracağı anlamına gelmez. Çünkü öz bakım lüks değil bir haktır. Her birey kendi fiziksel ve zihinsel ihtiyaç ve talepleri doğrultusunda tüketim yapabilir. Öz bakım illa bir spor salonuna kaydolmak ya da bize uygun olmayan bakım ürünlerinden tonlarca almak değildir. Mükemmelliyetçi idealleri bir kenara bırakıp o ideallerle mücadele etmek anlamına da gelir. O akşam evi toparlamamak, hiçbir şey yapmadan vakit geçirmek, istemediğimiz bir buluşma talebini reddetmek…
Bakım nasıl yeniden politikleştirilebilir?
Hangi ayrıcalıklara sahip olduğumuzu ve bu sistem içerisindeki konumumuzu sorgulamalıyız. Biz bu sistemdeki mevcut konumumuzda yaşarken bu ayrıcalıklara sahip olmamız için kimler görünmez bir şekilde çalışıyor?
Normatif mükemmelliyetçiliği düstur edinmiş dayatmalara karşı mücadele etmeliyiz. Statüye işaret ettiğine inanılan son model arabalar, telefonlar, son moda kıyafetler… Kâr kültürünü besleyen bu mükemmelliyetçiliğin kökleri neye dayanıyor?
Yalnızca belli bir ayrımcılığa sahip gruplara hizmet eden mindfulness uygulamalarının da farkına varmalıyız. Bizi mutsuzluğa mahkum ederek büyüyen bu sistemde belirli bir eğitim, gelir ve entelektüel olgunluğa sahip bireylere esenlik pazarlayan bu uygulamalar sınıfsallığa dayalı gerçekliğe yönelik de bir farkındalık sağlıyor mu?
Son olarak sadece kendimize değil topluma da iyi bakmakla ilgilidir öz bakım. Azınlık durumunda olan kadınların, yoksulların, engellilerin ve kendi refahının başkasınınkinden daha az önemli olduğuna inandırılmış, başkalarını kendinden daha önemli görmeyi öğrenmiş insanlar için kendine zaman ayırmak bir direniştir. Kolektif travmaların onarılabilmesi için alanlar yaratmak neşeyi deneyimlemenin başka bir yolu olabilir. Kendimizi pasifize etmemize gerek yok. Öfkeye yer bırakmak da politik bir öz bakımdır. Bu, birlikte daha iyi mücadele edebilmemiz içindir.
Bir Cevap Bırakın