The Zone of Interest: Holokost Filmleri ve İçeriden Bakış

Darağacından Notlar adlı kitabında, “Gerçek yaşamda seyirciler yoktur,” diyordu Nazilerce ölüme mahkûm edilen yazar Julius Fuçik, “sadece oyuncular vardır.”[i] Bu oyuncuları daha iyi anla(t)mak için dışarıdan bakmak kadar içeriden de bakmak gerekir. Peki içeriden bakış tam olarak nedir? Bir olayın özünü daha iyi kavramak için o olayı yaşayanların içinden bu olayda neler nasıl yaşandı ve olay özelinde taraf tespit edip o tarafın içinden buna bakarsak, hem olguları daha iyi tespit ederiz hem de olayın etrafında içeriden bir göz olarak bu tespitte daha başarılı oluruz.

Holokost, sinemanın altını çize çize değindiği ve belki de değinmekten vazgeçmeyeceği konulardan bir tanesidir. Artık yönetmenler ve senaristler bu konuyu daha farklı nasıl ele alırız, bunun arayışındalar. Bu yazının içeriğini oluşturan katmanlar ise üç Holokost filminin farklı bir şekilde gelişen üç farklı içeriden bakışı üzerinden oluşacaktır. Bunlardan ilki The Zone of Interest (Jonathan Glazer, 2023) filmidir. Bu filmdeki içeriden bakış Nazi subaylarının aile yaşantısı üzerinden gider. Onların gündelik yaşantısına ve günlük işleri üzerinden bir içeriden bakıştır. İkinci olarak God on Trial (Andy De Emmony, 2008) filmindeki içeriden bakışın ne olduğu üzerinde durulacaktır. Bu filmde de soykırıma giden mahkûmlar aracılığıyla “mahkûmlara” bir bakışı görürüz. Üçüncü olarak Persian Lessons (Vadim Perelman, 2020) filmi var. Bu filmde ise mahkûm ve Nazi subayı arasındaki ilişki ön plandadır. İkisi arasındaki ilişki vesilesiyle hem mahkûma hem de Nazi subayına içeriden bakan bu film, bu yazıda nesne edineceğimiz son filmdir. Yazıda yer yer filmler arası karşılaştırmalar da olacaktır.

Son senelerin dikkat çekici filmlerinden bir tanesi olan The Zone of Interest Holokost dönemini farklı bir şekilde ele alırken, bir açıdan o dönemdeki Nazi subaylarına ve onların aile yaşantılarına içeriden bir bakış atar. Bu bakışı atarken yönetmenin sunduğu rejisi dikkate değerdir. Korku filmini andıran geniş açıdan uzak çekimlerle birlikte kamptan duyulan sesler, ara ara sunduğu gerilim müziği ve filmin anakronik karakterini de düşününce bu bakımdan başarılı bir iş ortaya koyduğu söylenebilir. Bu başarısı filmin özünü anlatan bazı sahnelerde saklıdır. Filmin özünü anlatan sahnelerin bir tanesi ise perde kapatma sahnesidir. Gördüklerimiz karşısındaki kayıtsızlığı ve sessiz kalmayı anlatan bu sahne acıya ve ölüme karşı nasıl göz yumulur onu resmeder.

Holokost filmlerinden God on Trial’de ise soykırıma uğrayan Yahudilere içeriden bir bakış söz konusudur. Filmde, ölecekleri günü bekleyen Yahudilerin kendi aralarında bir mahkeme kurup Tanrı’yı yargılamaları mevzu bahistir. Tanrı yargılanabilir mi? sorusu üzerinden ilerleyen film ardı ardına sorulan sorular eşliğinde yeni sorulara ışık tutar. Filmin özünde ise soykırıma sessiz kalan “Tanrı” vardır. Filmde “anlaşma” kavramının metaforik kullanımı söz konusudur. Tanrı’yla yapılan anlaşmada Tanrı’nın anlaşmaya sadık kalmadığı savından yola çıkarak kurulan mahkemede çok seslilik söz konusudur. Tanrı’yı suçlayanlar olduğu kadar Tanrı’nın da acı çektiğini söyleyenlerin olduğu şiddet dozu yüksek bir tartışma ortamı oluşur. The Zone of Interest filmindeki sessizliğin özneleri mahkumlarken, God on Trial’deki sessizliğin öznesi bizzat Tanrı’nın kendisidir.

Cenneti Var Eden Cehenneme İçeriden Bakış

God on Trial daha çok düşünceler üzerinden diyaloglarla ilerlerken, The Zone of Interest duygulara yönelik bir şekilde kayıtsızlığın simgeleşmiş bir resmini sunar. Bu resimde aileler, çocuklar, cennet bahçeleri vardır. The Zone of Interest cehennemin yanındaki cenneti “cehennem” yokmuşçasına sunar. God on Trial filminde de cehennemdekilerin neden cehennemde olduklarını anlamaya çalışmalarını seyrederiz. Bu açıdan bu iki filmi beraber düşünebiliriz. Cenneti var eden cehenneme içeriden bakan God on Trial ile birlikte ölüme gidenlerin çaresiz haykırışlarını tam anlamıyla diyaloglardan yakalarız. The Zone of Interest filminde ise kamera açıları, ses ve müzik kullanımı gibi detaylar bize cennetin yanındaki cehennemi duyumsatır. Kayıtsızlık ve sessizlik hakimdir. Peki bu sessizliğin sorumlusu God on Trial’deki sorgulandığı gibi gerçekten Tanrı mıdır? Aslında baktığımız zaman sessizlik çoğu zaman sözdür aslında[ii]. Mühim olan ise bu sözü nasıl algıladığımızdır. Sessizliğin söz, sözün ise birçok ses doğurduğu; Holokost’a içeriden bakan bir başka film ise Vadim Perelman’ın yönettiği Persian Lessons filmidir. Bu filmdeki içeriden bakış hem Nazi subayına hem de mahkûm üzerinedir. İkisi arasındaki dil öğrenimi ilişkisi üzerinden ilerleyen filmde iki tarafa da onların açısından bakmaya çalışırız. Bir tarafta hayatta kalmak için bir dil uydurmak zorunda kalan Rıza diğer tarafta Farsça öğrenip lokanta açmak için gitmek isteyen bir Nazi subayı vardır. Rıza’nın uydurduğu dili düşündüğümüz zaman hayatta kalma içgüdüsüyle yaşama arzusunun ortaya çıkardığı bu sonuç ele aldığımız diğer iki filmdeki sonuçla tam olarak eşleşmiyor. Diğer iki filme baktığımızda trajedinin iki tarafı siyah ve beyazdır. Persian Lessons’ta ise gri tonlar da vardır. Cennet ve cehennem arasında gidip gelen Rıza’yı düşününce bu tonu çok daha iyi anlarız. Persian Lessons’a baktığımızda ne cennet ne de cehennem tasviri bulunur, Rıza’nın durumu bir “araf” temsiliyeti niteliğindedir. Rıza hayatta kalmanın yolunu bulmaya çalışırken; God on Trial’de ise hayatta kalamayanları, The Zone of Interest’te ise hayatta kalanların merkezde oluşunu görürüz. Bu hayatta kalma meselesinin elzem oluşundan olsa gerek üç film açısından da bu durumun önem arz ettiğini görmekteyiz. Hem mahkûma hem Nazi subayına içeriden bakan film; iki tarafın etkileşimini merkeze alır, bu merkezde baskın taraf subaydır. Pasif taraf olan Rıza’nın kurtulmasını ise büyük bir özdeşim kurarak bekleriz.

Sinema tarihi boyunca birçok Holokost filmi yapıldı ve yapılmaya devam edecektir. Birbirleriyle etkileşim kurulmasına müsait olan bu üç film farklı söyleme tarzlarıyla tek bir şeyi ortaya koyuyorlar aslında: Holokost’un Anatomisi. Bu anatomide farklı tezahürler görülür. Aslolanın yaşamın kendisi olduğu asla yadsınamaz. God on Trial’de yaşam savunulurken, Persian Lessons’da hayatta kalmaya çalışılırken de bu yadsınmama durumu böyledir. Artık yeni yapılacak Holokost filmlerinin yeni bir şey söyleme yahut söylenecek olanı farklı bir şekilde söylemesi beklenmektedir. Tüm bu açıları değerlendirdiğimizde The Zone of Interest sadece konunun işlenişi itibariyle bile çok kıymetli bir film. Bu zamana kadar pek çok açıdan ele alınan bir meseleyi kendi özgün tarzıyla ele alan ve dönemdeki öznelerin başında gelen Nazi subaylarının hayatlarına içeriden bakarak farklı şok edici bir perspektif yakalaması filmin ödül kazanmasının göstergelerinden sadece bir tanesidir. Farklı bir tarz yeni yapılacak Holokost filmlerine de bir ışık olacaktır.

 

[i] Uğur ESGÜN, Tiyatro Seyretme Etiği ve Epik Bakış, Son Sahne Dergisi, Sayı: 1, Mart-Nisan 2003, s.22-23.

[ii] Alain Corbin, Sessizliğin Tarihi, Çev: Işık Gören, Kolektif Yay, 2021, s.69

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.