Yavuz Çetin’in Melodileri, Yıldızlarla Buluştu

Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu’nun taş duvarlarına gecenin karanlığı vururken, hafif bir rüzgar esiyordu. Yıldızlar, sahnenin üzerindeki dev perdeden süzülen loş ışıklarla yarışıyor; kalabalığın nefesi, yavaş yavaş bir senfoniye dönüşüyordu. Karanlık, hafifçe titreşiyor, sanki bir müzik notası gibi hayat buluyordu. Ve o notalar, sadece bir insanın değil, bir dönemin, bir ruhun yankısı gibiydi: Yavuz Çetin.

Yavuz Çetin, 1970 Samsun doğumlu, Anadolu’nun bozkırından blues’un derinliklerine yürüyen bir adam. Gitarının telleri onun diliydi; her titreyişinde, hayatın acısını, isyanını, yalnızlığını anlatıyordu. MFÖ ile turnelerde dolaştı, Blue Blues Band’le özgürlüğün peşinden koştu; ama o asla bir yıldız olmadı, daha çok geceyi aydınlatan yitik bir ateşti.

Ve 2001’in o hazin Ağustos gecesinde, Boğaziçi Köprüsü’nden düşerken, yanında “Satılık” albümünün henüz yayımlanmamış kayıtları ve gitar telleri vardı, bir müzisyenin son defteri, yaşamla vedası.

Dün akşam Harbiye’de, onun yokluğunu hissettiğimiz her saniyede, şarkıları senfonik bir tınıyla tekrar doğdu. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Orkestrası’nın ustalıkla sunduğu melodiler eşliğinde başladı; sahnede ise Türkiye rock ve blues sahnesinin önemli isimleri vardı.

Ceylan Ertem’in yumuşak tınıları, Hayko Cepkin’in güçlü ve hırçın yorumları, Kaan Tangöze’nin derin vokalleri konserin duygusal atmosferini derinleştirdi. Akın Eldes’in gitar solosu ve Pentagram’ın enerjik performansı, Yavuz’un müziğine olan saygıyı somutlaştırdı. O gece, sadece bir anma değil; müziğin kuşaklar arası bir köprü kurduğu özel bir buluşmaydı.

En duygusal anlardan biri ise, Yavuz’un oğlu Yavuzcan Çetin’in babasının 71 model Fender Stratocaster’ını eline alarak sahnede yer almasıydı. Bu an, geçmişle bugün arasında sessiz bir bağ kurulmasını sağladı; izleyicilerde tarifsiz bir hüzün ve gurur bıraktı.

Repertuarda yer alan “Hiç Düşünmezsin”, “Sahil”, “Onun Şarkısı”, “Bul Beni”, “Kimse Bilemez” ve “Köle” gibi unutulmaz parçalar, senfonik yorumlarla adeta yeniden doğdu. Konser boyunca, Yavuz Çetin’in müziğinin ne denli evrensel ve zamansız olduğunu bir kez daha hissettik. Sahnedeki herkesin ortak duygusu, onun anısına sahip çıkmak ve mirasını yaşatmaktı.

Konserin kapanışında sahneye Nejat Yavaşoğulları çıktı. O, Yavuz Çetin’in en dokunaklı ve en çok bilinen şarkılarından biri olan “Yaşamak İstemem Artık” seslendirdi. Bu parça, gecenin en hüzünlü anı oldu; binlerce kişi hep bir ağızdan şarkıyı mırıldandı, gözlerde sessiz bir yaş, yüreklerde derin bir sızıyla.

O an herkes anladı ki, Yavuz’un sesini susturmak mümkün değildi; onun acısı, müziğiyle hayat bulmaya devam edecekti.

Ve orada herkes biliyordu; Yavuz ölmedi. O, yalnızca gitarının tellerinde, akorlarında yaşamaya devam ediyor.

Bizler ise, onun bıraktığı notalarda kendi yalnızlığımızı, umudumuzu ve sevgimizi yeniden buluyoruz. Çünkü Yavuz Çetin, hayatı gibi kısa ve çarpıcı bir şarkıydı.

Ne çok uzun, ne çok kısa. Tam yerinde. Tam dokunması gereken yere.

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.