SONAT ve İKİ ADAM (Şiir)

Kışa girmek üzereydik.

Armada’daki

Remzi Kitabevi’nin ilgili raflarını

İndirdikten sonra,

Koltuklara çekilip

Ayrı ayrı seçtiklerimize

Göz atmaya başladık.

Çok geçmeden,

Jean Tardieu’nun

“Oda Tiyatrosu”nu havada sallayarak,

“Bulduk.”

Dedim.

 

Kitap kısa oyunlardan oluşuyordu.

Peş peşe

Üç oyun oynayacaktık.

Seçtiğim oyunlardan ikisi:

“Gişe”yle,

“Sonat ve Üç Adam ya da

Müzikten Nasıl Söz Edilir”di;

Diğerini hatırlamıyorum.

“Gişe”yle başladık

Provalara.

 

İşin içinden çıkamayınca,

Bir önceki sezon

“Philipp Hotz’un Büyük Öfkesi”ni

Çalıştığımız yönetmenlerimizden

Birini çağırdım.

Metinlerden birinin

Üzerimizdeki duruşuna

Anında tutuldu.

Başka hiçbir

Atraksiyona gerek yoktu.

 

Üç adam,

Bir klasik müzik konserinden çıkmıştı.

Kim oldukları belli değildi.

Birbirlerini tanımıyorlardı.

Şaşkınlardı.

Birden sahneye

Düşmüş gibiydiler.

 

Metni iki kişiye uyarladım.

Takım elbiselerimizi giydik,

Çıplak ayaklar

Ve

İki sandalyeyle

Düştük sahneye

Mayısta.

 

Anımsamaya çalışıyorduk.

Akşam vakti miydi,

Ne zamandı;

Büyük, belirsiz bir genişliğin

Açılmasıyla başladıktan sonra;

Tatlı ve yumuşak bir şeyin

Bize doğru geldiği, yaklaştığı

O anlar?

Nasıldı;

Anlaşılacak bir şey olmadan ve

Niçin olduğunu anlamadan

Çılgınlar gibi her şeye

Gülme istediği uyandıran,

Yükselip alçalmaktaki

O neşeli kımıltı?

Ama sonunda

Geldiği gibi gitmişti değil mi;

Sabah olmuştu,

Bütün sabahlar gibi.

Yerden öfkeyle

Aldığımız hayali taşlarla

Saldırıyorduk

Boşluğun korkuttuklarına

O zaman.

 

İki ayrı yöne doğru

Ayrılırken sahneden,

Takip edip bizi

Karardı iki ışık

Ve

Yirmi dakika sonra

Bitti oyunun

Prömiyeri.

Salonun ışıkları yandığında

Küçük adımlarla

Yürüdük seyirciye.

Başlarımızı yerden yavaşça

Kaldırırken

Birden kopan alkış sesiyle

Fark edebildik

Hâlâ akşam olduğunu.

 

Bir sonraki sene de

Aynı oyunu oynadık.

Provalardan birinden döndüğümüzde,

Aylardır ev sahibinin adının

Yazılı olduğu kapı ziline

Küçük bir kâğıt kestik.

Akşamları,

“Havada Bulut,

Lüzumsuz Adam”

Okumaya devam ettik.

Yazdığımız şiirlerle notaları

Sıcağı sıcağına

Birbirimize gösterdiğimiz

Çay saatlerinde,

Merdivenin başında oturup

“Büyük Hülyalar” kurduk.

“İşte şimdi,

İki de kız

Seviyorduk…”

 

O günlerde

Bize gelecek olsaydınız,

Küçük kare camları çerçeveleyerek bölen

Apartmanın beyaz

Demir kapısının önünde durur;

İkinci katın

Üçüncü dairesi için

Parmağınızı

Zil paneline uzatır;

Bizi yan yana odalarımızdan çıkartıp,

Gri halıflex kaplı merdivenlerden

Aşağı kata indirdikten sonra;

Kendinizi,

Kaçırılmış bir konserin

Kaçırılma anlarına,

Alacakaranlığın ortasına

Düşmüş bulacağınız

Düğmeye basmış

Olurdunuz:

“SONAT ve İKİ ADAM.”

 

 

 

HİÇ BİR ADIMI KAÇIRMAYIN

EK Dergi Mail Bültenine Katıl

Bir Cevap Bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.