Beyoğlu’nun eski ticaret hanlarından Minerva Han’ın taş duvarları yılların yüklediği sessizliği usul usul taşırken, şimdi bir başka hafızaya kapısını aralıyor. Bir zamanlar bankerlerin ve sigorta şirketlerinin uğrak noktası olan bu yapı, Sabancı Üniversitesi’ne bağlı Kasa Galeri aracılığıyla kültürel bir mekân olarak hizmet ediyor. Tarihî dokudaki sessizlik, 20 Ağustos – 7 Eylül 2025 tarihleri arasında Saadet Sorgunlu’nun Adı Sandıkta Kaldı (Saklı) başlıklı sergisine ev sahipliği yaparak yeni bir çağrıya dönüşüyor.
Saadet Sorgunlu’nun işleri, kumaşların arasına sinmiş solgun kokular gibi, geçmişten bugüne taşınan kadın hikâyelerini açığa çıkarıyor. Çeyiz sandığı burada yalnızca bir eşya değil; bastırılmış seslerin, unutulmuş isimlerin ve yok sayılmış hayatların ağır bir metaforu. Her dikiş bir yara izine dönüşüyor; her kumaş bir hatırlamanın tenine dokunuyor.

Sergi alanı, geçmişte Minerva Han’da hizmet veren Atina Bankası’nın kasa dairesi olarak kullanılan Kasa Galeri’de yer alıyor. Fakat bu kez kasanın içinde, kadın cinayetlerine göndermelerde bulunan sanatçının telli duvaklı, kırmızı kuşaklı temsili gelinlik enstalasyonu izleyiciyi karşılıyor. Gelinliğin üzerindeki bıçak izi ise gözlerden kaçmayacak kadar belirgin. Bir diğer çarpıcı eser, Kurşun Mantısı: mantı biçiminde üretilmiş tekstil işi, üzerine yerleştirilen kurşun objelerle birlikte hem görsel olarak sarsıcı bir etki yaratıyor hem de son yıllardaki kadın cinayetlerini düşündürdükçe izleyeni hüzünlendiriyor.
Sanatçı, çeyiz temasını işlerken Yıllar Önce ve Bugün adlı işinde kendi çeyizinden elleriyle nakşettiği ağacın altında oturan bir kadın figürünü, günümüzdeki daha endüstriyel ve yurtdışında üretilmiş başka bir versiyonla eşleştiriyor. Bu karşılaştırma, geçmişin el emeğiyle bugünün endüstrileşmiş üretimi arasında bir selam niteliği taşıyor. Tekstil-art türündeki çalışmalarında birbirine bağlanan ya da birbirinden kopmaya çalışan pantolonlar ve gömlekler aracılığıyla, kadın ve erkek arasındaki görünmez bağların kırılganlığını ve duygusal mesafeleri gözler önüne seriyor. Her bir parça, ilişkilerdeki yakınlık ve uzaklığın somut bir yansıması gibi duruyor.

Sorgunlu’nun önceki işlerindeki izleriyle birlikte düşündüğümüzde, sanatçının bu sergisi eşliğinde mirasını taşırken aynı zamanda bir adım daha ileri götürüyor. Kadın cinayetlerine karşı yalnızca anlatmakla yetinmeyen Sorgunlu, bir “hafıza mekânı” inşa etme niyetinde. Tekstil ve enstalasyon disiplinlerini kullanarak çeyiz sandığının içinden çıkardığı sessizlikleri ve bastırılmış hikâyeleri görünür kılıyor. Her dikiş bir direniş, her kumaş parçası estetikle yoğrulmuş bir isyan gibi dökülüyor önümüze.
Estetiğin ve direnişin buluştuğu bu işlerde şiirsellik politik bir tavra dönüşüyor. Ve Minerva Han’ın duvarlarında yankılanan şu soru, serginin içindeki duyguya bir davet gibi çalınıyor:
“Kaç kadının daha adı sandıkta kalacak?”


Bir Cevap Bırakın